İnsanlığın atası Hz. Âdem, zanaatın ve tekniğin simgesi Hz. Nuh, sabrın sembolü Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hz. Yakup; vefanın ve adaletin temsilcisi Hz. Yusuf, hukukun ve özgürlük mücadelesinin timsali Hz. Musa, sevginin, rahmetin ve bağışlamanın kendisi Hz. İsa, aklın, ilmin, ahlakın, sabır ve vefanın, şefkat ve merhametin, haklıyken özveride bulunmanın, haksızlığa karşı gür sesin, hurafe ve kör inada karşı yüreğini koyan son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa... İnsanlığın tekâmüle ermesi ve doğru yolu bulması için, Yüce Allah'ın emir ve yasaklarını insanlığa aktaran kutlu kişiler..

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in doğumunun 1437.yıl dönümünün kutlandığı ‘Kutlu Doğum Haftası'nın içinde bulunmaktayız. Yüce Peygamberimizi daha çok düşünmemiz ve anlamamız gereken bir zamanda yaşamaktayız. Tebliğ ettiği muazzam değerlerin ve mukaddes prensiplerin yol göstericiliğine çok fazla ihtiyacımız bulunduğu doğrudur. Kaldı ki, şiddetin kol gezdiği, insanlık dışı eylemlerin yoğunlaştığı, ahlaksızlığın egemen olmaya başladığı bugünlerde, bir çıkış yolu bulmak için durmadan uğraşıyoruz. Ne yazık ki, her defasında da bu girişimimiz akamete uğruyor!

Nitekim millet olarak sosyal, ekonomik ve siyasal bir buhranın tam ortasındayız. Bunlar yetmiyormuş gibi, son günlerde, duyanları hayrete sokan ve ‘aman Allah'ım buda mı oldu?' dedirten olaylarda da kaygı verici bir artışın olduğu görülmektedir. İşte basına yansıyan, hepimizi derinden etkileyen ve ahlak bunalımının bir kanıtı olan skandal olaylardan bazıları:

"İsrail, ABD gibi savaşın tarafı ülkeleri protesto etmek için İtalya'dan yola çıkan Pippa Baca isimli bir kadın; eylemi için otostopla değişik ülkelerin içinden geçerek Filistin'e gitmeyi planlıyordu. Kocaeli'nin Gebze ilçesinde tecavüz edilerek öldürüldü."

"Bir ihbarı değerlendiren Muğla Milas Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği ekipleri, bir evde, vücudunda morluklar ve yaralar tespit edilen 6 yaşındaki bir kız çocuğu buldu.  Doktorlar küçük kızın darp edildiğini ve vücudunda sigara söndürüldüğünü tespit ettiler.  Polis, çocuğun annesi Ü.Ç. (36) ile annesinin birlikte yaşadığı A.G'yi (39) gözaltına aldı."

"Uyuşturucu madde bulundurmaktan sabıkalı işsiz 20 yaşındaki Aziz T. Adana'dan Alanya'ya kaçırdığı 17 yaşındaki T.G.'ye tecavüz etti."

"Sakarya'nın Akyazı ilçesi Çakıroğlu Köyü'nden Kamuran S. ise 65 yaşındaki B.Ç.'ye bıçak tehdidiyle tecavüzden tutuklandı."

"Eskişehir'deki Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli´nin koruması Murat Başkaya'nın eşi cinnet geçirdi. Cinnet sonucu çocuğunu ve kocasını, arkasından kendisini öldürdü.

"Samsun'un Yakakent ilçesinde, 18 yaşındaki Hülya Çiçek boğazı kesilerek öldürülmüş halde bulundu."

"Erzurum'da bir lise öğrencisine, 3 yıl boyunca başta birinci dereceden yakınları ve akrabaları olmak üzere okulun hademesi tarafından tecavüz edildiği ileri sürüldü." 

"Ağrı'da evini boyadıkları öğretmene 2 günde, birkaç kez tecavüz ettikleri öne sürülen 3 zanlıdan 2'si ikisi tutuklandı."

"Balıkesir'in Burhaniye İlçesi'nde, ailevi sorunlar nedeniyle tartıştığı eşi Fatma Kabasakal'ı boğazını keserek öldüren lokantacı Osman Kabasakal, aynı bıçakla intihara kalkıştı."

"Bursa'da şizofreni hastası 25 yaşındaki Sunay Yıldız, annesi Elmas Yıldız'ı bıçakla boğazını kesip öldürdü."

"Konya'da bir kadın, kızı tarafından boğazı ve kolları kesilerek öldürüldü."       

"Ankara'da, Ziya Gökalp İlköğretim Okulu 8'inci sınıf öğrencisi 14 yaşındaki Rıdvan Ayvalı, vahşice öldürüldükten sonra cesedi boş bir araziye atıldı."

"Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Olcay Tiryaki Aydıntuğ, Bilkent'te bulunan Planlamacılar Sitesi'ndeki evinde, kızı tarafından boğazı kesilerek öldürüldü."  

Ve daha neler, neler... Farkındayım, içinizi kararttım, ancak bunlarla yüzleşmemiz ve mutlaka üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Huzur ve güvenin olmadığı, asayişin yerle bir olduğu; ama yine de istikrar masallarının dillendirildiği böylesi bir ortamda, bir akıl tutulması ve basiret körleşmesi yaşandığı bir vakadır.

Özellikle, İtalyan Pippa Baca isimli kızın, Gebze'de tecavüz edilerek öldürülmesi aklımdan bir türlü gitmiyor. Bu hunhar eylemi yapan caninin, Türk medeniyetinde ortaya çıkmasına inanmakta zorluk çekiyorum. Bu iğrenç ve aşağılık eylemi kelimelerle anlatmak da mümkün değil. Buna rağmen, yakın bir dostumun gönderdiği, anlatımı muhteşem olan mesaj herhalde meseleyi hülasa etmesi bakımından anlamlıdır: "...Milano'dan ayrılırken kalbine neleri sığdırmıştı kim bilir? Ama biz onu bu ülkeye sığdıramadık. Tepeciklerde yorgunluktan bitmiş kaplumbağalar gibi bitiverdi Gebze'de. Utandım çok utandım"

Adli tıp uzmanı Prof. Gökhan Oral, "Tecavüzcü kimdir?" sorusuna verdiği cevapta şunları söylemiştir: "Tecavüzcü, çoğu zaman sanıldığı gibi gözü dönmüş bir canavar, sekse susamış bir psikopat değil... Tersine o, genellikle sıradan biri... Bazen son örnekte olduğu gibi bir aile reisi... Çoluk çocuk sahibi, halis munis, işi gücü olan "mahallenin delikanlısı", hatta komşumuz. Gündelik hayatında bastırdığı duygularını fırsat doğduğunda ya da alkol aldığında cömertçe salıveren bir saklı kuyu... Tecavüzcü, öfkeden saldırır. Tecavüz, nefretin erotize olmuş formudur." (Can DÜNDAR, Milliyet, 17.04.2008)

Şüphesiz her davranışın temelinde psikolojik ve yetişme çağından kaynaklanan nedenler vardır. Birçok psikologun üzerinde anlaştığı en temel husus; saldırganlık ve şiddetin kökeninde aile olduğudur. Ancak bu konudaki derin tahlilleri psikologların yapacağını düşünerek, konuyu daha çok hukuk ve ahlak temelinde değerlendirmenin yerinde olacağını düşünüyorum.

Bugün gerçekten tehlike çok büyüktür. Güven kaybolmuş, güvenlik zaaf göstermiştir. Önemli olan suçluyu bulmak değil, suçun işlenmesine mani olacak sosyal ve ahlaki iklimi kurgulamak ve hayata geçirmektir. Ancak bu yönde bir çaba olmadığı gibi, bir niyette yoktur. Ayrıca, bu insanlık dışı suçlarla mücadele etmesi gereken hukuk sistemi ise ne hazindir ki, siyasi hesaplar yüzünden tartışılmakta ve üzerinde baskı kurulmaya çalışılmaktadır.

İktidar sorumluluğu taşıyanlar, toplumu ve bireyi unutmuş, kendi kaderine terk etmişlerdir. Keşke 1940'lı yıllarda geçerli olan paranın üzerindeki resmi tartışacaklarına, toplumun şu anki cinnet hali üzerine biraz düşünebilselerdi! Türk toplumunun gerilim ve kavgaya hiç tahammülü yokken, yönetici konumundakilerin kavgayı körüklemelerini anlamak ve anlamlandırmak da inanın mümkün değildir! Birlikte yaşamak her gün zorlaşmakta, tahammül ortadan kalkmaktadır. Tabiri caizse toplumsal hayat yangın yerine dönmüştür...

Devam edeceğim...