Bir önceki makalede; ahlakın bunalımından bahsetmiş ve makaleyi şöyle bitirmiştim: "...Tabiri caizse toplumsal hayat yangın yerine dönmüştür."

Okuyucularım, bunu yazalı neredeyse bir ay oldu diyerek sitem edeceklerdir; kaldı ki haklılar. Ama herkesin bildiği ve gördüğü üzere, ahlakın buhranı görülmedik bir şekilde yoğunlaşıp genelleşiyor. Bir ay öncesine kıyasla gündemde bir değişiklik ya da farklılaşma yok. Bilakis, ahlaktaki bunalım gittikçe derinleşmekte ve kapsamını artmaktadır. Ne hazindir ki, mestur olmuş kirli ve bozuk zihniyet sahipleri habis bir ur gibi toplumsal yapıyı sarmış vaziyette. Bununla mücadele edebilmek için, başlangıç olarak, meselenin aciliyetinin kavranması gerekmektedir.

Bir önceki makalede belirttiğim ve hepinizi derinden üzdüğü ve ‘bu da mı olacaktı, eyvah!' dediği olaylara ilave olarak; o günden bu tarafa değişen pek bir şey olmadığını sağduyu sahipleri elbette bilebilecektir. Basına yansıyan ve ahlaksızlık endeksinin rekor üstüne rekor kırmasına sebep olan ibretlik olaylardan sadece bazılarını aşağıda takdirlerinize sunuyorum:

"Karın ağrısı şikâyeti ile gittiği doktorda 8,5 aylık hamile olduğu anlaşılan ilköğretim okulu öğrencisi 12 yaşındaki D.R.'ye dayısı V. Y.'nin tecavüz ettiği ortaya çıktı."

"Bursa'da yalnız yaşayan 94 yaşındaki Cemile Sağlambal'a tecavüz etmek isteyen 24 yaşındaki Erkut Por ile arkadaşı Fettullah Adıktı (25) paniğe kapılıp amaçlarına ulaşamadan kaçtı."

"Adana'nın Ziyapaşa Mahallesi, cinnet geçiren emekli özel harekat polisinin, gece yarısı ailesine karşı düzenlediği el bombalı kalaşnikoflu saldırısıyla sarsıldı."

"Antalya'nın Kumluca ilçesi ilköğretim okuluna giden iki kız kardeşle lezbiyen ilişkiye giren 21 yaşındaki D.K ve 16 yaşındaki kız arkadaşı H.N.C'nin olayı ile çalkalanıyor."

"Antalya´da 45 yaşındaki anne Elmas Aydoğan, eşinden ayrılıp yanına gelen ve bir süre sonra tekrar İstanbul´a dönmeye karar veren kızı 33 yaşındaki Nuran Yalçın´ı ikna edemeyince Antalya Şehirlerarası Otobüs Terminali´nde kurşun yağdırdı."

"Kemer'de süt satarak geçimini sağlayan Fatma Kuş, ineklerini her gün otlatmak için götürdüğü ormanlık alanda tecavüz edildikten sonra, kafası taşla ezilerek öldürüldü."

"Antalya'da 17 yaşındaki M.P. kendisinden 3 yaş büyük ağabeyi A.P'den ikiz bebek dünyaya getirdi."

"İzmir'in Hatay Semti'nde, 26 yaşındaki S.T. taşınmasına yardım etmek için evine gittiği, cezaevindeki sevgilisi A.A.'nın arkadaşı 27 yaşındaki Kadir Kahramanlar'ı kendisine tecavüz ettiği gerekçesiyle tabancayla öldürdü."

"Burdur'un Bucak İlçesi'nde 17 yaşındaki F.M., eski nişanlısı tarafından kaçırılarak 3 gün boyunca tecavüze uğradı, zorla evlenmeye ikna edildi."

"Milas'ın Kırcağız köyünde yaşayan 8 yaşındaki bir çocuğun işkence gördüğü ve birden fazla fiili livata yoluyla tecavüze uğradığı tespit edildi."

"Ankara Mamak'ta, "Çıplak Tango" adlı filmde yaşananlar gerçek oldu. 17 yaşındaki genç kız, severek kaçtığı sevgilisi tarafından gerdek gecesi bir başka erkeğe satıldı."

"Fatih'te sahte polis kimliği göstererek 3 turiste tecavüz ettiği iddia edilen bir kişi yakalandı."

"Mersin'de geçen yıl ağabeyinin, daha sonra da babasının tecavüzüne uğradığını, evden kaçarak imam nikâhıyla birlikte yaşamaya başladığı kişinin kendisini fuhşa zorladığını iddia eden genç kız polise şikâyetçi oldu!"

Daha nice inanılmazı zor ahlaksızlıklar, fecaatler. Okuyucularımın büyük bir bölümünün; başımıza taş yağacak dediğini duyar gibiyim. Özellikle son zamanlarda, ahlak meselesiyle ilgili yoğun bir değerlendirme yapıyorum. Bu değerlendirme sonucunda; toplumsal hayatın tam anlamıyla bir infilakın eşiğinde olduğunu görüyor ve bundan dolayı çok endişe duyuyorum. İşte yukarıda son olay olarak yazdığım, Mersin'de geçen insanlığa ait olmayan bir rezalet! Dünya, Avusturya'da 24 yıl boyunca evin bodrumuna kilitlediği öz kızına tecavüz eden ve bu ilişkiden 7 çocuk sahibi olan Josef Fritzl'i konuşurken, meğer benzer bir olay ülkemizde de yaşanmış! Aman Allah'ım! Söylenecek söz bile bulamıyorum!

Allah aşkına söyler misiniz, istikrar içinde olduğu söylenilen toplum nerede? Bu kepazelikler de istikrarın bir parçası mı? Yoksa toplumun bunalıma düşmesi sağlanarak, siyasal devamlılık mı sağlanmak isteniyor? Neden bu olaylarda son beş yıldır korkutucu bir artış gerçekleşti? Kendi kaderine terk edilen fertler, aileler, kısaca toplum ne zaman bunun farkına varacak?

İşte iki olay daha: "Topkapı Sarayı'nın Kutsal Emanetler Bölümü'nde 24 saat Kuran-ı Kerim okuyan hafızlardan S.E, internette tanıştığı yaşları 14 ile 16 arasında değişen onlarca çocukla cinsel ilişkiye girdiği iddiasıyla tutuklandı."

"Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez, Bursa'nın Mudanya İlçesi'nde 14 yaşındaki L.Ç.'ye tecavüz ettiği iddiasıyla gözaltına alındı."

Hüseyin Üzmez 80 yaşına ulaşmış, kendisini Allah yoluna adadığını değişik zamanlarda ifade eden birisi. ‘Şu Bizimkiler' isimli eserinde, Ahmet Emin Yalman suikastından sonra girdiği cezaevinde, özellikle Osman Yüksel Serdengeçti ve Necip Fazıl Kısakürek'le olan diyaloglarını anlatmıştı.

Utanılacak bir şekilde, şimdi de 14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüzden tekrar demir parmaklıkların arkasında. Bundan sonra kimin hikâyesini yazacak bilemiyorum, ama bildiğim bir şey varsa; o da gerçekten böylesi bir suç işlediği sabit görülürse hem bu dünyada, hem Ahirette tüm cezasını çekecek olması...

Ancak Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez'in tutuklanması konusunu son olarak bu gazetenin yazarlarından Duran Kömürcü de ele aldı. Kömürcü, bu konuda şu garip görüşlerini ileri sürdü: "Bugün de Hüseyin Üzmez'e yöneltilen isnattan dolayı bütün Müslümanlar üzülmektedir. (Ben üzülmüyorum, U.Y). Çünkü günahın ispatını Allah: "Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki bu şahitleri getirmediler. O halde onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendileridir" (Nur Suresi 13) buyurarak, dört şahitle tespit edilmeyen zina suçlamasına yalancı olarak beyan etmektedir.

Artık iş şirazesinden çıkmıştır. Ahlaksızlığa dini bir gerekçe bulma çabasından en çok zararı yüce dinimizin gördüğü bir gerçektir.

Yetersizliklerini, eksikliklerini, mensubiyet problemlerini kutsal kavramların ardına saklanarak gizleyenler şu anda Türk medeniyetine en büyük zararı vermektedir.

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan bu süreçte, doğru ve yerinde tespitleriyle taktirleri hak eden bir yazar olarak dikkatleri çekmiştir. Aynı zamanda toplumun müşterek bir kanaati haline gelerek bu ahlaksızlara karşı tabiri caizse savaş açmıştır. Şu ifadeler onundur: "Bu adam, "çocuk tacizi" gibi yeryüzünün en aşağılık ve rezil suçlamasıyla hapsi boylamıştır... Bu nedenle kendilerine "dindarım", "mütedeyyinim" diyen insanlarımızın, tez elden, kepazeliği şiar edinmiş bu adamlardan kendilerini ayrıştırıp kurtarmaları gerekmektedir. (Hürriyet, 2.05.2008)

İçinden geldiği sosyolojik yapıyı iyi tanıyan yazarın ifadeleri elbette önemlidir. Yine Hüseyin Üzmezle ilgili bir yazısında; "Karşı taraf fuhuş, zina, bina yapıyor, hiçbir şey olmuyor... Bizim adamlarımızdan biri yapınca kıyamet kopuyor." Ey aslanlar! "Çocuk istismarı" diye bir şey yazmıyor sizin kitapta, anladık... "Çocuk" falan dinlemiyorsunuz, farkına vardık... "Çocuğa cinsel taciz" eyleminin sadece ahlaki değil aynı zamanda kriminal bir tarafı olduğu gerçeğine kafanız yatmıyor, gördük... Peki "riyakarlık" nedir bunu da mı bilmiyorsunuz? (Hürriyet, 9.05.2008)

Bunlar yetmiyormuş gibi, düzenlediği tesettür defileleriyle İslami camianın gözde ismi, Tekbir Giyim firmasının sahibi Mustafa Karaduman; ‘üç eşli' yaşadığını itiraf etmiştir. Birde bu yaptığına gerekçe bularak; "Tek eşlilik mümkün olsaydı, umumhaneler, kerhaneler olmazdı" diyecek kadar gözü dönmüş ve basireti bağlanmıştır.

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan bu mesele üzerine de cesur ifadeler kullanmış: "Bu adama buradan "Kudurdun mu be adam?" diye seslenmek isterim... Ne yani? Yuh olsun bu mantığa! Yuh olsun bu kirli zihne! (Hürriyet, 27.04.2008) diyecek kararlılığı gösterebilmiştir.

Bu denli garabet bir döneme Türk tarihinin hiçbir döneminde herhalde rastlanılmamıştır! Türk-İslam medeniyetinin vazgeçilmezi olan ahlak, erdem, dürüstlük gibi hasletler inanılmazı zor bir şekilde uçurumun kenarına kadar getirilmiş ve kuru bir dala iliştirilmiştir. Artık yanlışlıklar manzumesi haline alan gündelik hayat, idealist ve vatansever her bir insanı kahrederken, hala toplumun kahir ekseriyeti tarafından fark edilmemiş olması ayrı bir üzüntü kaynağıdır. Ne var ki, fertler, ancak bir sosyal ve ekonomik hak kaybına uğradıkları takdirde tepki vermekte, aksi taktirde kimseden ses çıkmamaktadır.

Gerçi toplumsal hayatta sabır ve tahammül kalmamış durumdadır. İşte ahlakın ne hale geldiği yukarıda dramatik örneklerden net bir biçimde anlaşılabilecektir. Bu kadar birbirine yabancılaşan ve ilkelleşen bir toplumsal hayatı idealize edenler; en başta Türk'ün varlığına karşı önü alınmaz kin duyanlar olduğu bilinmelidir.

Ahlak ve davranış sistemindeki bunalım sonucunda; düşünme yeteneğini kaybetmese de, karar alma ve verme bilincini şimdilik yitirdiği anlaşılan bir toplumsal yığın, ülkenin geleceğini kestirmeden şarampole atıcı kararları alanlara göz göre göre destek olabilmekte, bir türlü yapılan hata ve yanlışları görmemektedir. Bu inatlaşmanın kime ne kazandırdığı, ne kaybettirdiği belli ve ortadadır. Kaybedenler ısrarla, kaybetme ve zarar görme konusunda kararlı bir duruş sergilemektedir! Elbette bunun sonu da, sonucu da yoktur. Nereye ve nasıl gideceği belli olmayan bir serüvenden bir an önce dönülmesi, ahlak ve erdemin yol göstericiliğinde yeniden bir toplumsal yapının inşası mutlak elzemdir. Bunun için Türk-İslam medeniyetinin tarihine bakmak yeterlidir.

Bundan sonra ahlak konusunda neler söylenmiş ve medeniyetimizin nasıl bir ahlak kabulü olmuş, onu inceleyeceğim, ama kısa zaman içinde...

-