Bir önceki yazımdan sonra uzun süre yazamadım. Bu sebeple siz değerli okuyucularımdan özür diliyorum. Bu sırada sizlerden gelen teşekkür mailleri için de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.

br />Yazı yazamamamın sebeplerinden biri yazı yazacak o kadar çok olay oldu ki her defasında hangisini yazayım diye tereddüt kalıp karar verme sürecindeyken yeni bir konu başlığının çıkmış olması beni iyice bunalttı.

Neyse sonunda elimize kalemi aldık karaladık bir şeyler.

Bu günkü iktidarın mazisine doğru şöyle bir yolculuk yapalım isterseniz…

1980 ihtilali öncesi bu ülke sokaklarında bol bol sarıklı şalvarlı ve cübbeli gençler dolaşırdı. Bellerinde namçuka denilen uzak doğu dövüş silahı taşımalarıyla meşhur olan bu gençler bir tek hayalleri olduğunu söylerlerdi. Bir gün bu ülkede “Şeriat” rejimini hakim kılmak!

Dış mihrakların provokasyonları ve tezgâhları ile başlayan sağ sol çatışmalarının yoğun olduğu o günlerde birbirlerini kırmakla meşgul olan sağ ve sol düşünce mensupları bu siyah şalvarlarla gezen “mücahitleri” hiç ciddiye almazlardı. Oysa ki onlar; “Sağcılarla solcular birbirlerini kıracaklar ve bir gün ortalık bize kalacak, biz hakim olacağız…” düşüncesindeydiler. Zararsız gibi görünen ama aslında "devletin ve milletin köküne dinamit koyan" bu grup büyük bir sebat göstererek senelerce kendilerini olduklarından farklı sergilemeye devam ettiler. Sağ sol çatışmaları bitti, en azından silahlar bir daha çıkmamak üzere toprağa gömüldü, çatışma demokratik ortamda ve siyasal alanda devam etti. Mücahitler ise taktiklerini hiç değiştirmeden hep ortamı koklayıp, çoğalmanın, güçlenmenin çabasında oldular. Şirketler, gazeteler, dergiler, televizyonlar kurdular.

Aradan uzun yıllar geçti. O zamanın şalvarlı mücahitleri büyüdü, hem de çok büyüdü… Kimileri hakim, kimileri savcı, kimileri kaymakam, kimileri polis, kimileri gazeteci, kimileri işadamı oldular. Kimileri de siyasetin içinde inatla ilerlemeyi başardılar.. Her partinin içine girdiler, her delikte gözleri her nefesten haberleri vardı. Çoğu çocuklarına mutlaka “Mücahit, Cahit, Cihat, Necmettin, Fatih”  gibi isimler koydular. Hepside Erbakan hocalarına yakıştırdıkları isimlerdi. “Mücahit Erbakan” nidaları atanların çocuklarına da Mücahit ismini vermeleri doğaldı tabiî ki… (Bugün ki hükümete baktığımız zamanda kabinenin en az yarısında -Başbakan başta olmak üzere- bu isimlerden birine sahip bir çocuk olduğunu ve bunların 30’lu yaşlara gelmiş olduğunu görürsünüz.)

Uzun yıllar içinde şekilleri değişti, şalvarları değişti ama yalan üzerine kurulu düşünceleri hiç değişmedi.

Neydi o düşünceler derseniz, bazılarını yazalım burada;

Atatürk mutlak bir kâfirdi. Şeriatı ve Halifeliği kaldırmış, faizci düzeni getirmişti. İçki fabrikaları kurdurmuş, kadınların başını açmıştı… İstiklal Marşı söylenirken hazır olda durmak putperestlikti. “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi!” dediği için Şair kimliğinin yanında bir İslam Alimi de sayılabilecek olan Mehmet Akif ERSOY’da “Kafir” idi… Türk Milliyetçiliğini savunan ülkücüler “Ümmetçiliğe” aykırı gördükleri için “Kafir”, halkların kardeşliğini savunan sol, sosyalist düşünceler ise kardeşleri idi… O yüzden o günlerde onlar için söylenen ve ihtilal öncesinden kalma bir deyimdi “Yeşil Komünistler”…

Aradan 30 yılı aşkın bir süre geçti. Kapı kapı dolandılar yıllarca, halis Müslümanlara kendilerini onların tek savunucuları gibi göstererek kandırdılar. Yurt dışında çalışan saf vatandaşlarımızın hayır niyetine verdikleri paralarla propaganda yaptılar.

En iyi kullandıkları silah “yalan”dı.

Onlar bunları yaparken herkes seyretti. Varlıklarını bir takım kişilere olan nefretlerine borçlu olan ve tüm derdi varlıklarını muhafaza olan birçok kalemşörler kimsenin ciddiye almadığı yazılar yazdılar… Bataklıkla değil sivrisineklerle uğraştılar ve sivrisinek vızıltısını geçmedi etkileri. Ve günü geldiğinde de ilk satılanlar onlar oldular…

Geçen o kadar zaman ardından görüldü ki dindarlıkları da yalanmış. “Arka bahçemiz” dedikleri İmamhatipler sayelerinde yok oldu. Bir zamanlar binlerce öğrencinin okuduğu o okulların çoğunda bugün öğrenci sayısı onda bir oranında azaldı. Kendileri bile çocuklarını İmamhatiplere göndermez oldular. Halis niyetle Kuran Kursları açılır mahalle çocukları gider Kuran öğrenirdi, sayelerinde tamamı kapandı. Kalanlar ise 3-5 öğrenci ile varlıklarını sürdürme çabasındalar.

Bu ülkede başörtüsü diye bir sorun yoktu, onlar var ettiler. Onların sayesinde ülkemin halis kadınları kızları mağdur oldular… Anayasayı bile değiştirebilecek bir çoğunlukla iktidar olduklarında, “namusumuz” dedikleri başörtüsü konusunda bırakın olumlu bir adım atmayı, seçimden hemen sonra çıkıp “başörtüsü diye bir sorunumuz yok” dediler. Ya namuslarını unuttular ya da öyle bir dertleri hiç olmadı zaten.

Yaptıkları satmak ve satın almak oldu. Önce medyayı susturdular. Medya patronlarına aba altından TMSF’yi gösterip, bir kaçının da tüm varlığına el koyup tutuklarken, büyük çoğunluğuna da devlet ihalelerinde ne kadar cömert olabileceklerini gösterdiler.

Ve süreç içerisinde "şehit tabutlarının sıra sıra dizildiği" günlerde o en çok okunan gazetelerde, en çok izlenen TV kanallarında first leydinin katıldığı etkinliklerde ne giydiğini görmeye başladık…

Ülkemin lafı bile edilemez kırmızı çizgileri vardı. 5 sene önce Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinden bahsedilemezdi. Diyarbakır’da Şemdinli’de şurda burda halkın askere polise karşı ayaklanabileceğinden bahis bile edilemezdi. Bu ülkenin Başbakanı ile PKK sempatizanı olduğu herkesçe bilinen malum belediye başkanlarının, eski vatan hainliğinden hükümlü kişilerin "aynı dille" konuşabileceğini kimse düşünmezdi bile…

Artık Kuzey Irak’ta herkesçe kabul edilen bir Kürt devleti var. Hamam böceği ağızlarından, tükürüğünde yok olacakları Türkiye Cumhuriyeti’ne olmadık lafları söylemekteler. Tüm ülke insanının gururu kırılmakta ama onlar duymamaktalar… Apo’ya özgürlük diye imza kampanyaları düzenlenmekte onlara göre demokratik bir davranış… Zaten Başbakan’ın Apo ile aynı fikirleri savunduğu da Apo köpeğinin ağzından onaylanmamış mıydı?

Herkes her şeyin farkında… İnternette insanların maillerinde her gün “ülkeyi nasıl sattıklarını” anlatan mailler dolanmakta. Yeraltı kaynaklarından, kamu arazilerine her şeyi paşa paşa satmaktalar. Artık ne milli menfaat gözetilmekte, ne de dini menfaat… Yargıda bürokraside örümcek ağı gibi ördüler her tarafı ve aklıselim insanlar başını bile kaldıramıyorlar.  Nasıl kaldırsınlar ki; Diyarbakır’da PKK’nın beğenmediği bir emniyet müdürü çalışamaz, istedikleri adamlara ihale vermeyen hiçbir il müdürü koltuğunda kalamaz… Açılışlarda Kürtçe konuşan bir içişleri bakanı varken haliyle emniyet genel müdürlüğü başta olmak üzere tüm önemli koltuklarda doğu kökenli insanlar oturmakta.

Gözleri doymuyordu. Her taraf onların istediği kişilerden olmalıydı. Hiçbir yerde “ben bu vatanı karşılıksız sevdim” diyen insan görmeye tahammülleri yoktu. Çünkü onların bu ülkeye ve bu ülkenin insanına, Türk milletine tahammülleri yoktu.

Aç gözlü siyasetlerini yeraltı dünyasına bile el atarak gösterdiler. Mafyanın bile Kürtçüsünü yetiştirdiler. Mafya ile tümden savaşmak, mafyayı tümden yok etmek yerine Kürt ve PKK’lı olmayan bütün mafya liderlerini ve mensuplarını cezaevine gönderip, yerlerine Kürt kökenli ve PKK destekçisi olan çakalları büyüttüler.

3 ayda kaldıracaklarını söyledikleri dokunmazlıkları kaldırmayarak, dokunulmazlık zırhına sığındılar. Bu sebeple hesap soran da olmadı. Sormaya kalkan hukukçuyu da yok ettiler.

Ancak, yok etmeyi başaramadıkları bir şey var. Aziz Türk Milleti. Bu aziz millet, yaptıklarını onların yanına bırakmayacaktır. Değil köşke, uzaya çıksalar bile günü gelince ihanetlerinin bedelini ödetecektir.

Alt kimliğin, üst kimliğin; basiretsiz dış siyasetin ve iç siyasetin, bırakın doğuyu, İstanbul’da, İzmir’de güpe gündüz devlete başkaldırmaların, onlara gerekli ortamı hazırlamaların, askerin polisin elini kolunu bağlamaların, ülkeyi etnik çatışmaların sınırına getirmenin, yedi sülalesini zengin etmenin, vurgunların hesabı tek tek sorulacaktır.

Yapılacak ilk seçimde sandığa gömülmüş olmak onlar için bir son olmayacaktır. Ülkemin tekrar dirilişinin, onlarınsa hesap verme zamanlarının başlangıcı olacaktır…