Mobil Abla: Bir Siyaset Gezgininin Serüveni

 

Gençlik yıllarımızda mahallemizde bir Ayfer Hanım vardı. Evli, iki çocuk sahibi, sevimli, hoş sohbet, titiz bir hanımdı. Fakat çoğu komşumuz onu bu ismiyle bilmezdi. Çünkü mahallede onun bilinen ismi “Mobil Abla” idi. Mobil abla, işlerini erkenden bitirir ve kendini evden dışarıya zor atar, akşama kadar mahallede kırk kapı gezerdi. O’nu arayanlar genellikle evinde bulamazlar, ya bir komşu evinde ya da yeni açılan “süper market”te rastlarlardı.

O yıllarda araç telefonları ve çağrı cihazları artık miadını doldurmuş, adeta askeri telsizlerin ebadında ve neredeyse yarım kilo ağırlığındaki cep telefonları, yeni yeni onların yerini almaya başlamıştı. Artık insanlar evlerinde, ankesörlü telefon kulübelerinde veya PTT şubelerinde beklemiyor, bellerinde taşınabilen telefonlarla konuşuyorlardı. “Cep telefonu” kavramı daha yaygınlaşmadan özellikle İstanbul’un Etiler, Nişantaşı gibi semtlerinden bir kavram yayılmıştı: Mobil Telefon…

Bizim mahallenin sakinleri de işte bu Ayfer Hanım’a çok gezmesinden dolayı “Mobil Abla” demişlerdi. Bizim mahalleliler tabii o yıllarda Ayfer Hanım için buldukları bu ismin, yıllar sonra siyasetteki bir gezgin ablayı tanımlamak için kullanılacağını öngöremezlerdi…

 Son günlerde bir mobil ablamız MHP Genel Başkanlığı için harekete geçmiş bulunuyor: Meral Akşener. Bizim MHP mahallesinde Ülkücüler ona “mobil abla” diyorlar. Nedeni gayet açık: Bu mobil ablamızın, Sayın Yıldıray Çiçek’in ifadesi ile gezmediği siyaset kapısı, uğramadığı siyaset yapısı kalmamış.  Bizim tespitlerimize göre mahallenin bir sol tarafına, bir de Kürtçü-Bölücü tarafına, zaman zaman selam verse de yolu düşmemiş. Sağ tarafındaki bütün partilerde, bütün oluşumlarda, bütün cemaatlerde bulunmuş. Bu arada MHP’ye de bir ara uğramış. Gördüğü itibar, ilgi onun gezme hastalığını maalesef engelleyememiş. Son olarak kapısını çaldığı MHP binasına el koymaya kalkışmış.

Kaçak-Sarayın “ben yaptım oldu” modasına uymuş mobil ablamız. Misafiri olduğu evden ev sahibini kovup, evi ben yöneteceğim diyormuş…

Tarihin gerçekleri unutturmayan koridorlarında kısa bir gezinti de biz yapalım. Tarih eğitimi aldığı için bu koridorları en iyi kendileri bilecektir. Bakalım mobil ablamız bizim mahallenin sağ cenahında hangi kapı ve yapılara uğramış:

Ablamız ilerde mobil lakabını alacak ya önce mahallenin kıratına binmiş ve koşar adım masal ülkesine doğru yol almaya başlamış. DYP'den Belediye Başkan adayı, DYP Kadın Kolları Başkanı, DYP'den milletvekili, DYP'den bakan olmuş mobil ablamız. Buraya kadar normal. Mahallenin aynı evinde değişik işler üstlenmiş. Henüz aynı binanın içinde, kırat üstünde, hareketli ama mobil değil. Mahallenin sağ cenahında gezmeye başlamamış.

Fakat mahallenin esas abisine de laf atmayı unutmamış: DYP Genel Başkan Yardımcısı olarak gittiği Erzurum'da kendisine bozkurt işareti yapan çocuklara, bozkurt işareti değil, DYP'nin işaret parmağı ile ileriyi gösteren el hareketini yapmayı öğütlemiş.

1994 yılında gerçekleşen yerel seçimler zamanında anket şirketinde karşılaştığı bir belediye başkan adayını önce DYP'li sanıp sonra MHP'li olduğunu öğrenince "bırakın bu işleri, artık bu işler mi kaldı?" demiş. Hâlbuki yakında kendisi “bu işleri”, DYP’yi bırakacaktı. Çünkü kırat artık şaha kalkmıyor, yerinde sayıyordu.

Ablamızın “mobil” lakabına mazhar olması mahallenin sağ cenahındaki bir başka yapının kapısını çalarken verilmişe benziyor. DYP'den istifa edip Anavatan Partisi’ne geçme girişimleri o günlerde mahallenin tüm gazetelerinde yer almış. Kırattan inen ablamız arının kanatlarında mobilize olmak istemiş.

Arının bal yapmadığını gören mobil ablamız bu sefer, sonradan adını aklamak için epey uğraşacak olan bir “yeni oluşum”un, AKP’nin ampulü olayım, mahalleyi aydınlatayım demiş.

O günler, mahallenin esas oğlanı MHP’nin 57. Hükümet’te koalisyon ortağı olduğu dönemlerdi. İlerleyen günlerde mahalleli 57. Hükümet’in üzerinde küresel güçlerin ve onların Türkiye'deki uzantılarının büyük baskılarına şahit olacaktı. Mahalle karışmıştı. Toz duman içinde kimse kimseyi görmüyordu. Böyle bir sürecin sonunda mahallede önce "yeni oluşum" diye bir hareket çıktı. Bunlar sonra AKP adını alarak partileştiler. Ampul oldular.

57. Hükümeti yıkma çabaları ve AKP'yi parlatma günleri yaşanırken DYP'den istifa eden mobil ablamız, Recep Tayyip Erdoğan'ın "abla, sen bize yakışırsın" daveti üzerine "yeni oluşumcuların" arasına katılmıştı. 1-2 ay Recep Tayyip Erdoğan'la birlikte Türkiye'yi gezmiş ve "dizinin dibinden" ayrılmamıştı.

Mobil abla, Recep Tayyip Erdoğan'ın çalışma ofisini ziyaret ettiği bir gün gazetecilerin "yeni oluşumda lideriniz Erdoğan mı olacak?" şeklindeki sorusuna "evet" karşılığını vermişti. Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli husus mobil ablamızın “mobilliğini” mahalleli, “ablalığını” da “yeni lideri”nin vermiş olmasıydı…

Mobil ablamız bu arada yeni liderine şirin gözükmek için mahallenin esas oğlanına laf çakmaya devam ediyordu. O günlerde mahallenin gazetelerinde bir haber çıktı: Haber başlığı mobil ablamızın ağzından "eskiden Ülkücüydüm, şimdi demokratım" idi. Mobil ablamıza göre demek ki Ülkücüler demokrat değillerdi!  Haber içeriği de "DYP'den istifa ederek Yenilikçilere katılan Kocaeli Milletvekili Meral Akşener, Tayyip Erdoğan'ı Karadeniz gezisi sırasında bir an bile yalnız bırakmadı.” Şeklindeydi.

Fakat o sırada mahallede kavga devam ediyordu. Mahallenin sağ ve sol cenahındaki bazı aksakallar, mahallenin mağdurunu oynayan ampulcülere mahallenin yönetiminin bırakılmayacağını kulaklara fısıldamıştı. Mobil ablamız bu günlerde her ne kadar “Türk milleti tanımında anlaşamadık, onun için ayrıldım” diye bir gerekçe uydursa da o günlerde mahalledeki bu fısıltılardan etkilenmişti. Ampulcülerden ayrıldı.

Mobil ablamızın aklına mahallenin esas oğlanı MHP ve onun bilge lideri geldi. Ya da birileri tarafından getirildi. MHP’nin kapısını çaldı. Daha geniş kitlelere açılmayı düşünen MHP Lideri Devlet Bahçeli mobil ablayı MHP'ye kabul etti. Ona ilk günden itibaren değer verdi. Ve her türlü hizmet alanını açtı. Mobil ablamız MHP MYK üyesi oldu ve 2004 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yapıldı. Daha sonra da uzun yıllar milletvekili ve TBMM Başkan vekili olarak görevlendirildi. Hayat güzeldi. Mobil ablamıza mahallenin bıçkın delikanlıları ile badem bıyıklı hizmet erleri “erkek gibi kadın canım, meclisi acayip yönetiyor” diyorlardı. Evlerinde çilekeş hanımlarının yüzüne bile bakmayan bazı mahalle sakini erkekler bile Meclis Başkan Vekili mobil ablamızı televizyonlarda görünce, “Cumhurbaşkanı olacak kadın canım” diyorlardı.

Bu “cumhurbaşkanlığı” lafı da tehlikeli laftı canım. İnsanın başına ne getireceği belli değildi. Ama mahallenin özellikle hizmet erlerinin ağızları torba değildi ki büzesin. Tarihler 10 Ağustos 2014’ü gösterdiğinde mahallenin cumhuru başkanlarını seçeceklerdi. Daha sandığa gitmeye yaklaşık beş ay varken 25 Mart 2014’te, mahalleyi beğenmeyerek Pennsylvania’ya gitmiş olan ve orada ABD bayrağı altında huzur içinde yaşayan mahalleli bir Hoca Efendinin en yakınındaki isim Halit Esendir, hizmet erlerinin haber sitesindeki uzun söyleşinin sonunda “Çankaya’ya kim çıkacak o halde?” sorusuna, “Meral Akşener veya Haşim Kılıç” şeklinde cevap veriyordu.

Evet! Birileri mobil ablamız üzerinden mahallenin esas oğlanı MHP’yi yönetmeyi kafasına koymuştu… 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra mahallenin meclisine başkan seçme işi gündeme gelince hizmet erleri ve mahallenin asortik delikanlıları yine mobil ablamızın ismini gündeme getireceklerdi. Gerçi bu görev cumhurun başkanlığına göre bir numara küçüktü ama olsun mobil ablamız zaten bu görevi vekaleten yapmıştı…

Tabii bütün bunlar gerçekleşmedi… Bilge Lider Devlet Bahçeli, mobil ablamız üzerinden MHP’de oynanmak istenen oyunu görmüş ve mobil ablamıza “biraz dinlensin” demişti. Dinlenmesi için 1 Kasım 2015 seçimlerinde mobil ablamız aday yapılmadı. Bunun üzerine mobil ablamız hedefi büyüttü: Vekil adaylığından, genel başkanlığa mobilize oldu. Cumhurbaşkanı olamadım, meclis başkanı da olamadım, bari MHP’ye genel başkan olayım dedi. Fakat beklendiği gibi yollara düşmedi. Sabit telefonun başında, yıllar önce “demokrat saymadığı” Ülkücü delegeleri demokrat demokrat aramaya başladı.

İşte bu olmadı abla! Mahalleli seni “mobil” olarak tanıyıp sevmişti. Şimdi bu evde oturup da telefonla Türkiye’yi dolaşmak da neyin nesiydi? Yoksa Ülkücülerin karşısına çıkacak, onları bozkurt işareti yaparak selamlayacak cesareti mi bulamadın? Ya da Ülkücülerin “Başbuğumuz sağken ve MHP’nin başındayken, Bilge Liderimiz MHP’nin başındayken sen neden mahallenin sağ cenahındaki bütün kapı ve yapıları geziyordun?” diye sormalarından mı korktun? Olsun onlara, zaten kırattan alışkın olduğun şu sözü söylerdin: “Dün dündür, bugün bugündür!”

Yazımızı bir hikâye ile bitirelim. Belki mobil ablamızın kulaklarına küpe olur:

Mekke’nin ortalığı kasıp kavuran mütegallibelerinden biri Peygamber Efendimizin amcasının devesine el koymuş. Ebu Talip bu mütegallibenin yanına varmış. “Benim devemi ver.” Demiş. Mütegallibe, “Ey Ebu Talip, ben Allah’ın evi Kâbe’yi ele geçirdim. Sen bir tane devenin derdine düşmüşsün, bu nasıl iştir?” Demiş. Bunun üzerine Peygamberimizin amcası Ebu Talip, “arkadaş Kâbe’nin sahibi Kâbe’yi korumasını bilir, sen benin devemi ver.” demiş.

Evet! Nasıl ki, Kâbe’nin sahibi Kâbe’yi korumuştur ve korumaktadır, MHP’nin sahibi de MHP’yi koruyacaktır. Ülkücüler, Bilge Liderleri Devlet Bahçeli’yi de 47 yılda var ettikleri partileri MHP’yi de kimseye yedirmeyecektir. Bu böyle biline…