Türkiye duyan ve şahit olan herkesi hayrete düşürecek olaylara sahne oluyor! Siyaset çalkalanıyor, kültürel değerler aşınıyor ve insanımız yoruluyor...

Hürriyet Gazetesinden Ertuğrul Özkök'ün yerinde tespitiyle; ülkemiz şu an ‘aradığını bulmuş'tan daha çok, (istediklerini-hayallerini) ‘bulamayan'ların diyarı haline gelmiş durumda.(19 Mayıs 2010)

Herkes birbirine eminim ki aynı soruyu soruyordur: "Yaşanmadık daha ne kaldı?" Ya da, "Kim bilir daha nelerle karşılaşacağız?" diyenlerin sayısı az değildir... Bu sorulara emin olun benim de vereceğim bir cevabım yok. Ama bir şeyi biliyorum, o da; kontrolsüz, hızlı ve sarsıntılı bir şekilde uçuruma doğru yol alıyoruz!

Erasmus, ‘Deliliğe Övgü' isimli eserinde yaşamanın başlı başına bir mesele olduğunu, doğduğumuz andan itibaren birçok zorlukların kuşatması altına girdiğimizi söyler. Ona göre çocuk olmak bir dert, yetişmek ise başka bir derttir. Ve hayatı anlamlandırmaya çalışırken, olaylara bir delinin(?) bakışıyla yaklaşır. Ondan sonra da ister istemez aklımıza ‘akıllı kim' diye bir soru yerleşir kalır...

Ülkemizde yaşanan olaylara batkımızda, cereyan eden olayları akıl ölçeğinde ele almanın ne kadar zorlaştığını gün geçtikçe daha iyi anlayabiliyorum. Dur durak bilmeyen skandallar, üzücü haberler, maişet teminindeki imkânsızlıklar, anlam ve kavram karmaşaları, kavgalar, toplumu habis ur gibi saran kutuplaşma olgusu çığırından çıkmış bir Türkiye manzarasını ortaya çıkarıyor! Nerede duracağı ve hangi bendi yıkacağı belli olmayan olumsuzluklar iyimser beklentileri kırıp geçiriyor!

Toplumun içine girdiği fasit dairenin her tarafı etkilediği açık. Elbette bunun içinde siyasette var. Siyaset doğası gereği, toplumsal ilişkilerin bir uzantısı ve bir yansıması. Karşılıklı etkileşimler ciddi boyutta. Toplumsal yapıdaki kanama sürdükçe, siyasetteki panik ve kargaşa çoğalıyor. Bir tanımlama yapmak gerekirse; Türkiye tam bir sistem bunalımı yaşıyor! Değerlerdeki erozyon korkutucu boyutta... Köklü ve katı bir eşitsizlik gün geçtikçe büyüyor. Toplumsal hayatın vazgeçilmezi olan adalet olgusu darbe üstüne darbe alıyor. İnsanın tercihleri üzerinde olduğu kadar; anlam, amaç ve eylemlerinin sonuçları üzerindeki iktidarı da olan özgürlük, iddia edilenin aksine daralıyor... Yoksulluk özgürlük alanlarını teker teker işgal ediyor...

Esasında en önemli sorun ailede başlıyor... Hepimizin, soluk alıp verdiğimiz sürece en çok içinde bulunduğumuz bu müessese çözülüş ve çöküş emareleri gösteriyor. Değerleri, normları beslemede hem maddi, hem de manevi açıdan olağan üstü üretken olması gereken bu kurumun hali son derece düşündürücü!

Sorunlar bizimle, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Gün geçmiyor ki, ‘bu da mı oldu?' dedirten bir olay vuku bulmaya görsün...

Son günlerde gündeme pimi çekilmiş dinamit lokumu gibi düşen hadiseyi biliyorsunuz. CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, partisinden bir kadın milletvekiliyle olan skandal görüntüleri içeren kaset ülkemizi allak bullak etti...

İnternet üzerinden servis edilen görüntüler CHP'de (ve toplumda) deprem etkisi yarattı. Ben kasetin içeriğinin doğruluğu veya yanlışlığında değilim. Bu mesele, gerçekten de görüntülere konu olan kişileri bağlayan bir konu. Ancak, topluma liderlik yapma iddiasında olanların da mutlaka özel hayatlarına dikkat etmeleri gerektiğine inanıyorum... Medyaya yansıyan görüntülerin, taraflar tarafından inkâr edilmemesi, böylesi bir hadisenin gerçekleştiğine işaret ediyor!

Deniz Baykal'ın Genel Başkanlıktan istifa etmesine neden olacak süreci başlatan kasetin içeriğinden daha çok, gündeme getirilişindeki zamanlamaya daha çok dikkat ediyorum. Bu işin içinde kim var, kim yok bilemem. Ama bildiğim bir şey var: Türk siyaseti, MHP lideri Bahçeli'nin deyimiyle, gizli mihraklar tarafından tanzim ediliyor... Amaçlanan nedir? Türkiye iktidarıyla, muhalefetiyle nereye yönlendirilmeye çalışılıyor? İlerleyen süreç bize sağlıklı ve daha belirgin yorum yapma imkânı mutlaka verecektir...

Ayrıca, kongre arifesinde CHP'deki iç mücadelenin ayyuka çıkması da, partideki bazı çevrelerin, Baykal'ın istifasına neden olan gelişmelerden münezzeh olmadığını gösteriyor. Bu gelişmeleri bir ABD operasyonu gibi göstermek çok ama çok abartılı bir komplo teorisi! Elbette bu bir tahmin... Bir bilgiye dayanarak söylemiyorum. Ve burada kasetin servis edildiği medya kuruluşunun da özenle irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu vakanın sıradan bir olay olmadığı açık. Baykal'ın ayrılışının sonrasındaki gelişmeler, tasarlanmış bir siyaset mühendisliğini de açığa çıkardı. CHP'nin bugünkü siyasi düzenin mimarları belli. Bunları kamuoyu zaten yakından biliyor. Ancak Baykal'ın, internet üzerinden servis edilen görüntüler sonucunda istifa etmek zorunda kalması, CHP'deki taşları da yerinden oynattı.

Nitekim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı sırasında ve sonrasında isim yapan ve muhtemel bir lider olarak gösterilen Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal'ın yaklaşık 20 yıldır oturduğu koltuğa aday olduğunu açıkladı. Bu gelişmenin kendi içinde birçok sorunlu tarafı var. Bir defa Kılıçdaroğlu'nun, Baykal'ın kurduğu ve Genel Sekreter Önder Sav'ın yönlendirdiği politik yapıyı etki altına alması çok kolay değil. Çünkü Kılıçdaroğlu, 1970'li yıllardaki Bülent Ecevit gibi alttan, kongreleri kazanarak gelmiyor! Hazır ve işleyen bir siyasi partinin başına talip oluyor.

Ancak, Kılıçdaroğlu'nun emanetçi olarak değerlendirilmemesi için de, parti içinde sonuç doğurmayacak bir gerilim tezgâhlandı. Sanki Baykal'a rağmen, ancak ona karşı olmadan aday oldu görüntüsü vermek için epey uğraşıldı. Eğer Kılıçdaroğlu'nu, Baykal'ın işaret ettiği düşünülseydi, CHP'de uzaktan kumanda bir yönetimin geleceği kanaati herkeste yerleşmiş olurdu. O zaman eskiye göre değişen nedir soruları haklı olarak sorulmaya başlanır, Kılıçdaroğlu daha yolun başında büyük bir darbe yiyebilirdi. Bu söylediklerime bakarak, CHP içindeki hizbi ihmal ettiğim düşünülmemeli. Ne var ki, Baykal'ın istifa kararını açıklarken yaptığı konuşma, aslında nelerin olacağını kanıtlamıştı. Bu konuşmanın sağlıklı yorumu, daha sonraki gelişmelerin tesadüf olmadığını açık olarak gösterecektir...

Bana kalırsa Kılıçdaroğlu siyasi bir proje... Basının aldığı tutum bu görüşümü destekliyor. Kaç gündür Kılıçdaroğluyla yatıp, onunla kalktık! Gandi Kemal benzetmesiyle, milli bir figüre çokta itibar edilmediği görülüyor. Görünüşü Gandi'yi andırsa da, Türk toplumunun başka milletlerin tarihi şahsiyetlerine hiçbir zaman ihtiyacı olmayacaktır.

Çok kritik bir dönemde, CHP'nin içten ve dıştan düzenleyici girişimlere maruz kalması gerçekten de dikkat çekici. Ayrıca, iktidar partisi tarafından başlatılan, ancak MHP'nin güçlü muhalefeti sonucunda akamete uğrayan yıkım projesi bağlamında düşündüğümüzde, CHP'nin başına Kürt kökenli birisinin gelmesi manidar!... Türkiye'yi her taraftan açan ve milli meselelerde taviz üstüne taviz veren bir iktidar partisinden sonra, yeni bir solukla bu iş CHP'ye mi havale edilecek? Bunlar elbette bir yorum. Yüksek sesle düşünmenin yazıya dökülmüş hali... Ancak hiçte yabana atılmaması gereken tespitler...

Her ne olursa olsun, anlaşıldığı kadarıyla CHP'nin başına Kemal Kılıçdaroğlu geçecek. CHP farklı bir siyaset modeliyle yoluna devam edecek. Ancak insan, Türkiye'deki hesapları AKP'yle tutmayanlar, acaba CHP'yle mi ittifak yapacaklar?' Diye düşünmeden edemiyor. Şimdiden bazı mahfiller vasıtasıyla; önümüzdeki dönemde bir koalisyon hükümeti kurulacağı yönünde çıkan yorum ve haberler, CHP'nin, AKP'yle başlayan açılım projelerini gerçekleştirmesi için seçildiğini gösteriyor!

Ancak, MHP faktörünün bütün oyunları yine bozacağını bugünden söylemek istiyorum.