Her kim olursa olsun, bir insanın kalleşçe katledilmesi, tarihi kahramanlıklarla dolu asil Türk Milletini elbette üzmüştür, çünkü bu millet haince saldırıları kendine yakıştırmaz, onurludur, vicdanlıdır, yufka yüreklidir.

Böyle bir milletin ferdi olarak bu cinayeti kınadığımı daha önceki yazımda da olduğu gibi tekrar belirtmek isterim. Ancak bu ölümün, daha önce katledilen vatansever aydınlarımızı, asker ve güvenlik görevlisi şehitlerimizi gölgede bırakacak kadar abartılmasına da karşıyım.

Son birkaç gündür Türkiye'de matem havası estiriliyor, peki ne için?

"Türklüğü aşağılamak" suçundan yargılanan ve suçlu bulunan, Türkiye üzerindeki menfi emellerini açıkça dile getirmekten çekinmeyen Ermeni Diasporası ile ilişkileri  bilinen, soru işaretleriyle dolu Ermeni asıllı bir vatandaşımız (!) öldürüldüğü için..Yargılayıp suçlu bulan kim ? Her kesimin adaletine sığındığı, yüce ve bağımsız Türk Yargısı.  Bu yüce görevi ifa eden saygın savcı ve hakimlerimiz keyfi bir kararla mı H. Dink'i suçlu bulmuşlardır? Elbette hayır, deliller ve incelemeler sonucu bu hükme varılarak suçlu bulunmuştur. Peki, millet olarak bizler neyin matemini tutuyoruz ya da öyle gösterilmeye çaba sarf ediliyor?

Matem havası estirmek yerine bu sorunların neden yaşandığına, toplumun nasıl gerildiğine ve aklına esenin istediği suçu, istediği cinayeti işleyebildiği ortamın nasıl yaratıldığına bakmak gerekir. Bu ülkeye ve insanımıza faydalı olacak olan da budur.

Meydana getirilen bu kaygı verici ortam birkaç basit olayla geçiştirilemeyecek kadar derin ve vahimdir. Bu sürece gelinmesinde; AKP hükümeti başta olmak üzere, mecliste bulunan muhalefetin, bir kısım sözde aydınlarımızın, şahsi menfaat kaygılarından dolayı doğruları yazamayan ve/veya baskı altında kalan bir kısım medya patronlarının ve yöneticilerinin, sağduyusunu ve milli hassasiyetlerini kaybetmiş çıkar peşinde koşan bazı insanlarımızın, son olarak da kamu ve belediye beslemeleri haline gelen bir kesim insanımızın payı büyüktür. Söz konusu kesimlerin bazıları ilkesizlikten, bazıları beceriksizlikten ve bilgisizlikten, bazıları da şahsi kaygılardan ve günü kurtarma arzularından dolayı ülke bu duruma gelmiştir.

  • Yaklaşık 5 yıldır tek başına iktidar olan AKP hükümeti döneminde; Türk milleti tarihinde hiçbir dönem rastlanmayan ölçüde horlanıp, aşağılanmıştır. AB üyeliği hayali uğruna bütün dayatmalara ve tavizlere boyun eğmiş ancak bunu kabullenemeyecek Türk halkının nabzını iyi okuyamamışlardır.
  • Yine başta KKTC olmak üzere K.Irak ve orda yaşayan Türkmenler konusundaki milli davalarımızda gelinen AKP iktidarının çaresiz bekleyişleri Türk halkının ezikliğine ve öfkesine sebep olmuş ama bunun vatanseverlik duygularını yükselteceğini düşünememişlerdir.
  • Tarihi zaferlerle dolu şanlı ordusunun mensuplarının başlarına çuval geçirilmesine seyirci kalınmış ancak Türk halkının bunu sindiremeyeceğini anlayamamışlardır.
  • Türk'e ve Türklüğe hakaret edenlerin Nobel Ödülü almasından kıvanç ve pay çıkarmışlar ancak Türk milletinin buna sevinemeyeceğini ve böyle bir yazara sahip çıkmayacağını görememişlerdir.
  • Ezilen çiftçi ve köylü "ananıda al git ulan" diye aşağılanmış, vatan savunması uğruna yüzlerce şehit veren bir güzide kurum "yan gelip yatma yeri değildir" diye horlanmış, cenazesine "Türklüğe hakaret eden biri kadar" sahip çıkılmamış şehit aileleri incitilmiş ancak haksızlık ve duyarsızlıkların milletimizde zaten varolan vatanseverlik duygularını körükleyeceği idrak edilememiştir.
  • Tarihinin hiçbir döneminde bir danışmanın Başbakanı için" bu adamı kullanın süpürüp atmayın" demesine rastlanılmamış ancak bu başbakanlığın Türk Milletini temsil eden bir makam olduğu ve aynı zamanda Türk milletinin aşağılandığı akla getirilememiştir.
  • Düne kadar peşmerge aşiret reisliğinden öteye itibar görmemiş Barzani ve Talabani'nin, Türkiye'ye meydan okurcasına havlamasına göz yumulmuş ama bunun Türk halkının gözünden kaçmadığını ve milli duygularını öfkelendirdiği fark edilememiştir.

Maalesef bu örnekleri satırlarca çoğaltmak mümkündür.

5 yıllık AKP iktidarı boyunca, vatansever insanımızın fark edilemeyen ve/veya hafife alınan bu duyguları hiçe sayılmış, her kesimden insanımızın karamsarlığına ve endişelerine sebep olunmuştur. Bu öfke ve kabaran duygular, tüm dünyada yükselen ve tehlikeli bir gelişme olarak yansıtılan milliyetçilik olarak tanımlanmıştır. Bu yanlışta, bir kısım sözde aydınımızın ve medyamızın da sorumluluğu büyüktür. Bu nedenle Sayın Başbakanın seçim yılına girilen süreçte milliyetçiği hatırlaması ve oy kaygısıyla panolardaki söylemden öteye geçemeyen "kurban olam ayına, yıldızına" sözleri samimi ve inandırıcı bulunmamıştır.

ABD'de başka, Avrupa'da başka, Türkiye'de ise tabana yönelik olarak tamamen başka ağızlarla konuşan bir başbakan kendi insanımıza güven verememiştir. Hikmetyar'ın önünde diz çöken, ABD'de İslami terörist listesinde yer alan Yasin El Kadı'ya kefilim diyebilen, yukarıda belirttiğim Türkiye'nin lehine olmayan söz konusu olaylarda baş sorumlu olarak başarısızlığı tescillenen bir başbakan zaten güven veremez de.

Bu güvensizlik ve belirsizlik ortamında gelecek endişesi taşıyan her gencin hatta yetişkinin, ferdi bir takım arayışlara girmesi veya kendince doğru olduğunu sandığı şeyi yapmak istemesi ya da yönlendirilmesi gayet doğaldır. Sorun Trabzonlu bir gencin veya bir başka bölge insanının tasvip etmediğimiz yanlışı yapması değildir, sorun buna sebep olan ortamların yaratılmış olmasıdır. Başka bir deyişle sorun birilerinin gazına gelerek maşa olan gençler değil, dış mihrakların maşası konumunda olan entel dantel takımından vatan hainlerinin ülkeyi bu hale getirmesidir.

H. Dink'in cenazesine katılarak hoşgörüsünü ortaya koyan insanımız karşılığında neye maruz kalmıştır biliyor musunuz?  Cenazede açılan "tarihleri katliam" yazan aşağılayıcı pankarta maruz kalmıştır. Yine Dink'in yerine, Agos Gazetesi genel yayın yönetmenliğine getirilen Mahçupyan'ın: " ...Anlaşılan her Ermeni nesli geleceğin artık eskisi gibi olmayacağı kanaatiyle kendini bir süre avutuyor, sonra da Türklerin değişmeyen özüyle karşı karşıya geliyordu... Katil henüz reşit değilmiş... Hrant olsa ‘tam da bu işte' derdi, Türkler reşit mi ki?..."(Zaman, 22.01.2007) şeklinde hakaretine maruz kalmıştır. Yüce milletim "görünen köy kılavuz gerektirmemektedir" bilemiyorum daha fazla bir şey söylemeye gerek var mıdır? Yoksa hala kafalarımızda DANK eden bir şey yok mu?

Son olarak birkaç teşekkürde bulunmayı görev kabul ediyorum. H.Dink'in ölümünden sonra köşe yazılarında doğru bir tespite yer veren, tabiri caizse kafası DANK eden (alınmasın lütfen) Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni Sayın Ertuğrul Özkök ile hislerimize tercüman olan Sabah Gazetesi yazarı Sayın Yılmaz Özdil'e teşekkür ediyorum.

Sayın Özkök diyor ki, " Bu işi çözmek istiyorsak, hepimiz empati duygularımızı geliştirmeliyiz. Mahalledeki o çocuğu anlamaya çalışmalıyız. İkinci Cumhuriyetçi fikirlere sahip birisi, kendisi için ‘vatan haini' ifadesinin kullanılmasından rahatsız oluyorsa, başkalarının da başka ifadelerden rahatsız olabileceğini düşünmelidir. Mesela, milliyetçiliğin çok kötü bir şey olduğunun sürekli vurgulanmasından.. Artık hepimiz kendimize çekidüzen vermeliyiz."

Evet Sayın Özkök bir şeylerin dank etmesinden ve bunu samimi bir itiraf olarak belirtmenizden mutlu oldum, teşekkür ediyorum. Ancak önemli bir ayrıntıyı da yazmadan geçmeyeceğim. "Başkalarının da başka ifadelerden rahatsız olabileceği" diye belirtilen cümlenizdeki başkaları, bu ülkenin milli hassasiyetleri ve kaygıları olan, vatanseverlerin oluşturduğu büyük çoğunluktur.

Sayın Yılmaz Özdil ise 21.1.2007 tarihli köşe yazısında diyor ki, "Eğer bu ülkede milliyetçilik tırmanıyorsa... Bu tırmanıştaki en büyük tahrik, ağzından çıkanı kulağı duymayan veya dışarıya şirin görünmek için kasıtlı yorumlar yapan gazetecilere ait... Ve başkasının işlediği bir suç yüzünden topluca günah keçisi ilan edilen bir millet daha var mı dünyada?"

Yüreğinize, kaleminize sağlık sayın Özdil, duygularımıza tercüman olmuşunuz. Ancak milliyetçiliğin tırmanmasından da fazla kaygılanmayın, çünkü bu milliyetçilik kafatası milliyetçiliği değil vatanseverlik erdemidir. Dolayısıyla tırmanan milliyetçilikte ülke, toprak, bayrak ve birlik kaygısı artan asil Türk Milletinin geleceğine sahip çıkması ve saflarını seçmesi anlamını taşımaktadır.

Atatürk bu milleti tanımlarken bakın ne diyor:

"Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk Beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı; Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu.

Bir gün o Tabiat çocuğu Tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu.

Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."

Şu gökkubbe altında hangi kalem, hangi kafa, bir-on-yüz ciltte TÜRK'ü böyle anlatabilir?

Ne yaptıysa bu inançla başardı.

Günlerimize - geleceklere asıl mirası bu satırlardaki Türk - Türklük...

(Cemal Kutay'ın Atatürk "Bugün" Olsaydı..kitabından)

Ne mutlu Türküm diyene !..

- - - - - - -