Katliam; Arapça kökenli, "öldürmek" anlamına gelen "katl" ile yine Arapça, umumdan gelen ve genel demek olan "amm" sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan tarihsel olarak zapt olunan bir yerin tüm halkının sistemli öldürülüşünü ifade eder.

Mukatale, Arapça kökenli "katl" sözcüğünden türetilmiş, "karşılıklı öldürme" anlamına gelen bir kelimedir. Bu söylenenler ışığında; 1914-1915 yılında Ermenilerin, Rusların desteğiyle Türklere uyguladığı katliam, bu çerçevede Türklerin Ermenilere karşılık vermeleri ve İmparatorluğun da bu durumda Ermenilere karşı aldığı önlemler, bir soykırım değil, I.Dünya Savaşı sırasında yaşanan bir mukatele olayı, bir savunma refleksidir. Böyle bir savunma refleksini, doğal tepkiyi soykırım olarak nitelendirmek olsa olsa tarihi çarpıtmak anlamına gelmektedir.

5 Ekim 1908'de Avusturya, Bosna Hersek'i işgal etmiş, aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilan ederek, 6 Ekim'de Yunanistan Girit'i almıştı. Bu gelişmeler Ermeni bağımsızlık hareketlerine kışkırtıcı bir etki yaptı.  31 Mart Vakası'nın yaşandığı 13 Nisan 1909 tarihinin hemen ertesi günü Ermeniler Adana İsyanını başlattılar. Bu olayların sonunda 2 bine yakın Türk'ün öldüğü nedense hatırlanmamaktadır! Arkasından 15 Nisan 1915 tarihinde Ermeniler Van İsyanını gerçekleştirdiler. Artık Osmanlı İmparatorluğu hem içte hem de dışta mücadele vermek zorunda kalmıştı. 24 Nisan 1915 tarihinde de isyanı İstanbul'dan yönlendirenler tutuklanır. 27 Mayıs 1915 günü " Vakti Seferde İcraatı Hükümete Karşı Gelenler İçin Ciheti Askeriyece İttihaz Olunacak tedabir Hakkındaki Kanun" çıkarılır. Böylelikle Rus cephesinde Türk ordusunu arkadan vuran Ermenilerin güneye göç ettirilmesi sağlanmıştır. Bir yandan savaş koşulları içindeki yokluk ve düzensizlik ortamında göç ettirilen Ermenilerin büyük bir bölümü yolda, hem açlık  ve hastalıktan hem de eşkıya çetelerinin saldırıları sonunda hayatlarını kaybettiler. Buna rağmen İttihat ve Terakki Hükümeti yayınladığı genelgelerde, tehcir edilen Ermenilerin can güvenliklerinin sağlanması için gerekli önlemlerin alınmasını sağlamaya çalışmıştır.

Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa 3 Mayıs 1919'da Erzurum'da görevine başlamıştır. Mondros Mütarekesi'nin şartlarının yerine getirilmesi için ise İngiliz Albay A.Rawlinson görevlendirilmiştir. ABD'nin bölgedeki temsilcisi Robert Dunn'dır. Bu esnada Rusya'da Sovyet ihtilali başlamış, fakat henüz Bolşevikler önemli bir mesafe alamamışlardır. Bu arada Ermeni birlikleri Müslüman yerleşim yerlerine saldırırlar, kimi zaman başarısız da olsa, saldırılar devam eder.Karabekir'in değerlendirmesine göre; Ermeniler İngiliz desteğiyle yerli Müslüman halkı katlederek, bölgede nüfus çoğunluğunu oluşturmaya çalışmaktadır. Sarıkamış ve Kars üzerindeki Ermeni baskısı ve saldırıları arttıkça Karabekir Paşa artık harekete geçmek gerektiğine inanmıştı. Takip eden süreçte aralarında eski Sadrazam Sait Halim Paşa, Fethi Okyar, Ahmet Emin Yalman, Ziya Gökalp, Rauf Orbay gibi isimlerin bulunduğu pek çok üst düzey asker ve sivil Osmanlı tutuklanır. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın telgraf emriyle, Karabekir Paşa da Albay Rawlinson'u gözaltına alır.

Karabekir Paşa 28 Eylül 1920 tarihinde Ermenilere karşı askeri hareketi başlatmış, sonucunda Kars ve Sarıkamış geri almıştır. Takip eden süre içinde 16 Mart  1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmasıyla Türkiye-Ermenistan sınırı belirlenmiş oldu.

Öte yandan hangi ülkede, soykırıma uğradığını öne süren bir azınlık, düzenli ordular içinde yaşadığı devlete karşı bir savaş sürdürebilmiştir! Ya da düzenli ordu kurabilecek bir güce sahip, ardından tüm Batı dünyasının desteği olan bir cemaati soykırıma uğratmak olanaklı mıdır?

Sözde Ermeni soykırımını tekerleme halinde ağızlarından düşürmeyenler acaba Türklerin katledilmesine neden sessiz kalmaktadırlar?

            Örneğin; 15 Mart 1921 tarihinde eski Sadrazam Talat Paşa Berlin'de, 6 Aralık 1921'de eski Sadrazam Sait Halim Paşa Roma'da, 22 Temmuz 1922'de eski Bahriye Nazırı Cemal Paşa ve yaverleri Tiflis'de Ermeni Komitacılar tarafından şehit edilmeleri hakkında Ermeni yaygarası koparanlar ne düşünüyor acaba? Peki Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Ermeni Tehciri sırasında ihmali görüldüğü için Nemrut Mustafa Paşa Divanı Harbi'nde yargılanıp idama mahkum edilmesi hakkında ne düşünürler acaba? Doğu ve Güneydoğu hatta Akdeniz yöresinde Ermeni saldırıları karşısında şehit olan yüz binleri bulan Türk vatandaşının durumunu kimse dikkate almıyor! Sultan Abdülhamit'e 1905 tarihinde gerçekleştirilen suikast, 1897 Osmanlı Bankası baskını, Mustafa Kemal Atatürk'e suikast hazırlığı esnasında Ermenilerin yakalanması, İsmet İnönü'ye Lozan'da yapılmak istenen suikast ve Türk diplomatlarına karşı 4 kıtada 20'den fazla ülkede 200'den fazla saldırının sadist Ermeni ruhlularca gerçekleştirildiği, 100'e yakın diplomatımızın şehit edilmesi...(Bilal Şimşir, Şehit Diplomatlarımız, Bilgi Yayınevi, 2000)Allah aşkına bir katliamın olması için daha ne olması gerekir? Bunun içindir ki ünlü tarihçi Bernard Lewis, "Ermeni soykırımı yoktur" dediği için Fransa'da yargılanmış cezaya çarptırılmıştır. Bu garabet hukuk mantığı, Batı'nın demokrasi anlayışının ne kadar çelişkili olduğunun bir yansıması değil midir?

            Ermeniler millet-i sadıktan millet-i fitneye geçen süreçte aslında hiç sadık olmadılar! Hep kaybeden, ölen, suçlanan Türk milleti oldu,  Buna karşılık ihanet korosunun çok seçmeli aktörlerinden olan Ermenilerin sesi gür ve kuvvetli çıkmaya her zaman devam etti.

            Türk milleti içinde barındırdığı unsurlara her zaman sevgi ve şefkatle yaklaşmış olmasına rağmen, o unsurlar Türk milletine kinlerini her fırsatta ortaya koymuşlardır. Bu durum kronik Ermeni meselesinde de açıkça görülmektedir. Türk milletine zarar veren Ermeniler artık millet-i fitne noktasına gelmiş bulunmaktadır. Ermeniler bu zamana kadar yaptıkları yetmediği gibi bir çok ülkede, Ülkemizin aleyhine kulis faaliyeti yaparak uluslararası camiada Ülkemizi çıkmaza sürüklemek istemektedirler. Artık tarihsel doğruları saptırmadan izahın zamanı gelmiştir. Türk milletiyle tarihsel husumeti bulunan dahilde ve hariçteki unsurların saldırılarına mutlaka her platformda engel olunmalı, Türk milletine ait olmaktan gurur duyanlar birlikte bir arada olmalıdır.

            Er, geç tarih gerçeği tüm açıklığıyla ortaya koyacaktır; bu esnada Türk milletinin her zaman olduğu gibi başı dik ve mağrur olacaktır...