Mevcut iktidarın sacayaklarından olan sermaye, medya ve gayri milli icazetin söylemleri son günlerde giderek belirgin bir hal almıştır.

20. yy.'ın sonlarından başlayarak her geçen gün siyaset ve toplum nazarında devleşen ve bununla birlikte siyasete tesir dozajını sürekli arttıran medyanın "farklı" kaygıları olan patronları, 3 Kasım 2002 tarihinde "ortak çıkarlar" üzerinde mutabakat sağladıkları bir parti ve kadronun iktidara gelmesinde başrolü oynamışlardır.

Yalnızca gazetecilikle meşgul olmayan bunun yanında birçok sektörde varolan gruplar için gazetecilik sadece bir geri hizmet cephesidir. İktidarlara yaklaşım bu perspektiftedir. Partilere uzaklık ve yakınlık milletimizin hassasiyetlerine göre değil grubun menfi çıkarlarına göre şekillenir. Bu gruplar aynı zamanda nüfus ise güçlendirilmiş ise (cemaatler gibi..) aynı zamanda bir oy gücüde vardır ki, bu durum bugünün Türk siyasetinin birebir karşılığıdır.

İktidara geldiği günden bu yana hem milli konularda verdiği tavizler ile hem de manevi değerlerimizi yok etmedeki başarıları(!) gün gibi ortada olan AKP iktidarının bütün bu başarısızlıkları, özellikle Vakit Gazetesi'nden, Doğan Grubu'na, Yeni Şafak'tan Zaman Gazetesi'ne ve "Zaman" grubunun tüm yan kuruluşlarına kadar görmezlikten gelinmiş, bu başarısızlık ve tavizleri milletimizin görmemesi için çaba harcanmış ve iktidar "kör gözlerle" desteklenmiştir.

Medya tarafından yere göğe sığdırılamayan iktidar, yaklaşan seçim sürecinde muhafızlığını verdiği medya kadrolarını ne ile ve nasıl besliyor bilemiyoruz ama gözüken o ki bu kalemşörler MHP-ülkücüler ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile alakalı asılsız söylentileri hiçbir kaynak göstermeden köşelerinde yazmaya başladılar.

Bilgilendirmenin meslek olduğu sektörlerden birisi olan gazeteciliğin son yıllarda yaşamış olduğu ahlâk buhranı maalesef kalemleri ihaleye çıkarmıştır.

Bunun en bariz örneği 20-12-2006 tarihinde Zaman Gazetesi yazarlarından Bülent Korucu'nun MHP nereye başlıklı yazısında görülmektedir. Yazarın bu yazısı temelsiz, lüzumsuz, menfi çıkarlar öncelikli bir anlayışın en bariz dışa vurumudur. Acaba yazar hangi bilgi ve kaynaklara dayanarak yazısını kaleme almıştır.

MHP camiasını tanıyan birisi olarak ve yine bu camianın içerisinde olan samimi dostlarımla yapmış olduğum sohbetlerimden hareketle yazarın kalemindeki MHP ile reeldeki MHP arasında bir benzerlik göremediğimi belirtmek isterim.

Yazarın AKP'yi överek başladığı yazısına temel olarak MHP-CHP birlikteliğini alması zaten yazarın uydurmalarla yazısını yazdığını ortaya koymuştur. Çünkü medya tarafından uydurulan bu sözde koalisyon bizzat Devlet Bahçeli tarafından sert bir dille reddedilmiş ve MHP'nin tek başına iktidar olacağı vurgulanmıştır.

Yine ilgili yazıda yazar AKP'nin muhafazakâr olduğundan bahsetmiş. Ancak dini duyguları istismar ederek iktidara gelen AKP döneminde, üniversitelere başörtülülerin girmemesi kanunlaşmış, kiliseler ve misyoner faaliyetler artmış, Tayyip Erdoğan mason cemaatlerinden "üstün cesaret madalyası almış" ve Hıristiyan misyonerliğin önde gelen üniversitelerinden birinden de "üstün başarı ödülü" almıştır.

Görüldüğü gibi AKP, İslami değerler ve hassasiyetlerden toplumu uzaklaştırarak milletin manevi sorunlarını çözmüştür.(!)

Yazar yazısının son bölümünde de ülkücüler tarafından Devlet Bahçeli'ye verilen krediden bahsetmiş. Ancak yazarın kendisi de şunu çok iyi bilmektedir ki, ülkücüler Liderlerine sonuna bağlıdır ve ülkücü hareket içerisinde "lidere tanınan kredi" gibi bir söylem hiçbir zaman olmamış ve olmayacaktır.

Şimdi yukarıdaki cümlelere bakıldığında yazarın tamamen kendi ruh dünyasındaki hayalleri ve cemaatsel patronlarının isteklerini temel alarak yazısını kaleme aldığı görülmektedir.

Yazarın MHP ile alakalı olumlu bir cümle kullanmasını zaten beklemiyoruz ama kişisel ve grup çıkarları için, gazetecilik onurunun ve ahlakının ayaklar altına alınmasını da esefle kınıyoruz.

Bülent Korucu'nun köşe yazarlığı yaptığı Zaman Gazetesi bağımsız bir yayın organı değildir. Onlarca şirketin, okulun, dershanenin, televizyon ve radyonun kontrolü ile birlikte bu gazetenin kontrolüde belirli kişilerdedir. Bu kişilerin bugün AKP'nin sahip göründüğü bütün devlet kadrolarında üst düzeyde temsil edilerek, karar mekanizmasında başrolü oynadıkları aşikârdır.

Şimdi biz, Bülent Korucu gibi kendi kendine uyduruk bir senaryo üretmek yerine, Fethullah Gülen ve Nur Cemaati hakkında zaten var olan bazı söylentileri kaynaksız dile getirsek ne olur?

Örneğin,

1- Fethullah Gülen'in neden ABD'de olduğu ve neden ABD'nin koruması altında olduğu?

2- Fethullah Gülen hakkında yine diğer dini cemaatler tarafından çıkarılan "Fethullah Gülen Vatikan'ın temsilcisi" sözlerini ciddiye alsak ne olur?

3- Yine başka gruplar tarafından çıkarılan Fethullah Gülen hakkındaki "Hıristiyanlığın Truva Atı" cd lerini haber olarak yayınlasak ne olur?

4- Devletin bütün kurumlarındaki Nur Cemaati kadrolaşmasını irdelesek ne olur?

5- Nur Cemaati'nin kurucusu Sait Nursi'nin (Saidi Kürdi) Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı ile ilgili tarihçilerin yazdıklarını yeniden karıştırsak ne olur ve ucu nereye kadar gider?

6- ABD'nin Irak'a müdahalesinin ardından Irak'ta ticari işler yapan Nur Cemaati üyesi işadamlarının referanslarının ne olduğunu araştırsak altından ne çıkar acaba?

7- Nur Cemaati'nin açtığı okullardaki eğitim dilinin İngilizce olmasının altında yatan unsurları ve bazı Türk Cumhuriyetleri'nde bu okulların devlet tarafından kapatılmasının sebeplerini irdelesek ne olur?

8- Fethullah Gülen ve ekibi tarafından AKP'ye verilen açık desteğin ne karşılığında verildiğini sorgulasak ne olur?

9- Fethullah Gülen'in Hırıstiyan misyoner bir üniversiteye yüksek miktarda yaptığı bağış ve Papa'ya yazdığı mektuplarda "Papa Hazretleri" ifadesinin sebeplerine eğilsek ne olur?

Bülent Korucu'nun tetikçiliğini yaptığı şahıs ve gruplar hakkında daha sorgulanacak çok madde çıkarılabilir. Hem de bütün bunlar Bülent Korucu'nun yaptığı gibi uydurmaların sonucu değil, temeli mantıklı sorgulamalara dayanan iddialardır.

Sonuç olarak, Bülent Korucu'yu ve tetikçiliğini yaptığı grupları hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Bu sebeple kendilerini edebe ve gazetecilik ahlakına davet ediyorum.

Bu davete icabet edecek kişilik ve ruh kaldıysa...