Yine 15 gülfidanımızı bölücü teröre kurban verdik. Yine içimiz yandı, yine boğazımız düğümlendi, kalemimiz dondu...

Yazamıyorum çünkü söyleyecek çok şeyi söyledik daha önce. Daha kaç kere söyleyeceğiz ki? Dağlıca'da verdiğimiz 12 şehidimizden sonra 22 Ekim 2007 tarihinde yazdığım "Yüzde 47 Sonrası: Kaç şehit daha?" başlıklı yazımı bir kez daha siz değerli okuyucularıma sunmak istiyorum. Çünkü o günden bu güne değişen hiçbirşey yok...

Yüzde 47 Sonrası: Kaç şehit daha?

Son günlerdeki terör olayları üzerine yazı yazmak için kalemi aldığımda yazamıyorum. Yazamıyorum çünkü içim sızlıyor.

Daha 2 gün önce 12 tane gülfidanı şehit yolladık. Aslında rakam yazmak istemiyorum çünkü rakamlar önemsiz. Bu kanlı terör örgütü PKK'nın, Barzani'nin, Talabani'nin, peşmergelerin hepsini toplasanız bir tane şehidimin saçının bir tek teline değişmem. Bu sebeple rakamlar üzerinden yazmayacağım.

Zaten içimden yazmak da gelmiyor.

Çünkü yazdıkça "sebep olanlara" kinimi dökmek istiyorum.

Çünkü yazdıkça bebek katiline sayın diyen Başbakan aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça Barzani'ye, Talabani'ye, kardeşim diyen Başbakan aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça, Leyla Zana'ları hapisten çıkarıp Dışişleri Bakanlığı'nın konutunda ağırlayan Cumhurbaşkanı aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça PKK'ların hapisten çıkıp tekrar dağa gitmesini sağlayan "eve dönüş yasasını" çıkaran iktidar aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça PKK'ya siyasallaşın diyen Başbakan aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça askerimizin başına çuval geçirilmesine sebep olan ve sonrada ses çıkaramayan Başbakan ve Hükümeti aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça bugüne kadar teröre karşı hiçbir önlem almayan ve hatta bu korkaklıkları ile teröristlerin güçlenmesine sebep olan iktidar aklıma geliyor.

Çünkü yazdıkça 12 şehidin olduğu gün referandumdan duyduğu mutluluğu açıklarken gülümseyen Başbakan aklıma geliyor.

Ve sonra bütün bunları birleştirip kendime soruyorum: Acaba bu şehitler yüzde 47'nin içini sızlattı mı?