17 Aralık 2009 günü gerçekleştirilen Bahçeli'nin basınla kahvaltılı sohbet toplantısına bazı medya organları davet edilmedi.

Toplantıya davet edilmeyenler Zaman, TGRT, Türkiye Gazetesi, STV, Vakit gibi cemaate mensup medya kurumları ile Taraf gibi ne olduğu gün gibi aşikar olan bir medya organı.

Bugünkü gazetelere baktığımızda toplantıda Başbakan'ın yakın dostu Ethem Sancak'a ait Star Gazetesi'nden Şamil Tayyar, Başbakan'ın ve Cemaat'in yandaşı Koza Grubuna ait Bugün Gazetesi'nden Adem Yavuz Arslan ve Başbakan'ın dünürlük kadar yakın dostu Ahmet Çalık'a ait Sabah Gazetesi'nden Yavuz Donat bu duruma bozulmuş görünüyorlar.

Hepsinin ortak sözü bu kurumlar neden davet edilmediler.

Yukarıdaki soruya cevap vermeden önce Şamil Tayyar'ın yazısında eleştirdiği oturma düzeni ile ilgili eleştirilerine ve "25 yıldır Ankara'da gazetecilik yapıyorum, böyle bir basın toplantısı düzenine başka bir yerde rastlamadım." cümlesine değinmek istiyorum.

Şamil Tayyar oturma düzeninde Bahçeli'nin sağına ve soluna gazetecilerin oturmasına bozulmuş ve bu gazetecilerin diğerlerinden ayrı bir görüntü vermesini sanırım kıskanmış görünüyor. Çünkü Bahçeli'nin sağında ve solunda oturan gazetecileri "top 11" ya da "MHP yandaşı basın" gibi saçma tanımlamalarla eleştirmeye çalışmış. Tayyar herkesi kendilerinin yaptığı "yandaşlık uğruna her şey mübah" mantığına sahip sanıyor ki, oradaki diğer meslektaşlarına böyle bir ithamda bulunuyor.

O masada oturan gazeteciler kendilerine yapılan bu ithama cevap verecektir elbette. Ama Tayyar'ın da öğrenmesi gereken bazı hususlar var.

Öncelikle bütün basının kendilerinin, AKP ve Cemaat için yaptığı gibi "yandaşlık uğruna her türlü iftira, karalama ve saldırı mübahtır" mantığı ile hareket etmediğini ve AKP ve Cemaate hizmet etmeyen basın mensuplarını illa bir yere yamalama çabasının hem mesleğe hem de meslektaşlarına hakaret olduğunu bilmesi gerekmektedir.

Şamil Tayyar yazısı içerisinde "25 yıldır Ankara'da gazetecilik yapıyorum, böyle bir basın toplantısı düzenine başka bir yerde rastlamadım." gibi bir cümle kullanmış.

Şamil Tayyar iyi hatırlaması lazımdır ki, kendisinin de iştirak ettiği MHP'nin gelenekselleşen bu toplantısının, geçtiğimiz yıl da ve daha önceki bütün toplantılarında da aynı oturma düzeni bulunuyordu. Tayyar bir hafıza kaybı ya da unutkanlık hastalığına yakalanmadı ise ya da daha önceki toplantılara gözlerini bağlayarak girmediyse, söylediği bu cümleyi yine "yandaşlık" psikolojinin getirdiği "iftira ve çamur" siyasetine bağlamak mümkündür.

Neyse Şamil Tayyar'ı yandaşlığı ve kıskançlığı ile baş başa bırakıp MHP'nin davet etmediği basın kuruluşlarına gelelim.

Önce aşağıdaki cümleleri okumanızı rica ediyoruz:

"Ayrıca, eskiden tehlike daha çok dışarıdan geliyordu; Birinci Cihan Harbi'nde, Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi düşman belliydi ve düşmanlık da açıktan açığa cereyan ediyordu. Mesela, İstanbul'u işgal ettikten sonra Şam'da Selahaddin'in mezarının tekmelendiği haberini de alan İngiliz General "Ey Selahaddin, Haçlı Seferleri daha yeni bitti!" demek suretiyle şecaat arzederken sirkatini söylüyor; Osmanlı'nın mağlubiyetini İslam'ın sonu, haçın zaferi olarak ilan ediyordu. Dolayısıyla, o günlerde bu millete kastedenler belliydi, âşikardı. Fakat, bir dönemden sonra saldırılar içeriden gelmeye başladı. Nur Müellifi'nin yaklaşımıyla, "eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz.. çünkü düşmanı sezemez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder." Evet, artık, "Türk Milleti" diyen, "vatan, ülke, ülkü, bayrak" sözlerini dilinden hiç düşürmeyen ve hatta "din, iman, Kur'an" fedaisiymiş gibi arz-ı endâm eden bir sürü eli kanlı insan bozması var meydanlarda. Bunlar "millî ruh" diye diye milletin önüne kuyular kazıyorlar, "ruh kökü"nden bahsederken milletin kökünü kesiyorlar ve toplumu ruhsuzlaştırarak, kalbsizleştirerek kimseye sezdirmeden en sinsi planlarını uygulayabiliyorlar."

Bu cümleler Fethullah Gülen'e aittir. Ve cemaate yakın Bugün ve Samanyolu kaynaklıdır. Zaten bir önceki yazımızda da bu konuya değinmiştik.

Şimdi siz okuyucularımıza soruyoruz:

MHP, bu şekilde kendilerine her türlü saldırıyı, hakareti yapan bir cemaatin yönlendirdiği medya organlarını neden çağırsın?

Her fırsatta, bugün MHP ile alakası olmayan bazı şahısları mumla arayıp bulan ve "eski ülkücü" sıfatıyla MHP politikalarına ve MHP'ye karşı konuşturan medya organlarını neden çağırsın?

Okyanus ötesinden gelen AKP ve Cemaat politikalarına hizmet etmek için Türk Milletin bütün "milli" değerlerine saldıran medya organlarını neden çağırsın?

O gün toplantıya katılsalar bile MHP Liderinin açıklamalarını saptırıp, iftira ve çamurla yayınlayacak olan medya organlarını neden çağırsın?

Bize göre, eleştirilmesi ve tartışılması gereken MHP'nin bu kurumları neden çağırmadığı değil, Türk basının içine kanser hücresi gibi işleyen iftira ve çamurla süslenmiş, Türk Milleti'ni ve Türk Devleti'ni hiçe sayan yandaşlık psikolojidir.