Yaşarken birçok tercihlerde bulunuruz. Ve bunlardan en az birisini uygun bulur ve gereğini yaparız. Bununla birlikte, tercih özgürlüğümüzün sınırsız olduğunu söylemek de mümkün değil. Kaldı ki elimizdeki haklar ve kaynaklar kadar, içinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik şartlar elbette tercihlerimizde belirleyici olur...

lign="justify">Her tercih(imiz) bir davranış haline gelmeyebilir. Bu son derece normal... Tercihler arasında öncelikler olması da doğal. Rasyonel yaklaşım postulası çerçevesinde, insanların ihtiyaçlarını önem derecesine göre sıralaması gerektiğini biliyorum.

Bu çerçevede günlük hayatı temel alarak, farklı tercih ve isteklerin, nasıl ve ne şekilde biçim aldığını birçok misalle örneklendirebiliriz... Böylesi bir durumu en başta ekonomik ilişkilerde fazlasıyla görmek mümkündür... Mesela hem aç olan hem de ayakkabısı olmayan birisinin tercihleri arasında hiyerarşi ya da önemlilik sıralaması mutlaka olacaktır. İnsan bu iki ihtiyaç karşısında tercih yaparken, evvela hangisinin tatmin edileceğine karar verecektir. Öncelikli ihtiyaçların karşılanmaması halinde, ortaya çıkabilecek kayıp ya da ıstırabın maliyetinin iyi hesap edilmesi de işin doğası gereğidir. Aksi takdirde tercihlerin akla uygun olarak dizayn edilememesi, insanın hayatını dahi tehlikeye atabilir. Bir başka örnek: Mesela Gazze'ye, insani yardım gemilerine binip gitmek bir tercih meselesidir. Oysaki gerekli yardım ve katkıyı sağlayıp, gerisini toplanan insani yardım malzemelerini götürecek kişi ya da kuruma bırakmakta bir tercih meselesidir... Yüksek düzeyde, gerginliği ve gerilimi bilinen bir bölgeye karadan değil de, denizden ve üstelik İsrail'in ‘vururuz' tehditlerine aldırmadan; yüzlerce insanı canlı hedef yapmakta aslında bir tercihtir! Ama yenilir, yutulur ve kabul edilebilir olmayan ve son derece irrasyonel bir tercih olduğunu anlamak gerekir(...)

Vazgeçilmez insani duyguları siyasal istismar konusu yapıp, sahte İsrail karşıtlığıyla toplumu manipüle etmekte bir tercih. ‘Öldürme'nin, değişik dillerdeki karşılığıyla İsrail'e seslenmenin ve kuru gürültüyle seçim atmosferi oluşturmaya çalışmanın da bir tercih olduğu aşikâr. Ama tercihlerimizin izanlı ve insaflı olması da ayrı bir zorunluluk... PKK terör örgütünün şehit ettiği vatan evlatlarına ilgi gösterilmemesi, ama her yörede Gazze yolunda hayatını kaybedenler için gösteriler düzenlenmesi, gıyabi cenaze namazları kılınması da toplumun tercihi. Hayatında bir şehit cenazesi karşılaşamamışların, Gazze'den dönenleri bakan düzeyinde karşılamaları da (düşündürücü) bir tercih!

Ne hazindir ki, 1 Mayıs 2010 tarihinden 1 Haziran 2010 tarihine kadar bir aylık süre içinde terör olaylarında şehit sayımız 23, yaralı sayımız ise 33'tür. Bu kadar ağır bir travmadan sonra hiç kimse Taksim meydanına çıkıp da ‘Hepimiz Türk'üz, kahrolsun terör' diyemedi. Üstelik İskenderun'da 7 Mehmetçiğimizin şehit olduğu günde her tarafta "Hepimiz Filistin"liyiz nidaları yükselmişti. Gazze için Kuran okundu, protesto gösterileri yapıldı. Ama 7 kahramanı anmak ve acılarını paylaşmak nedense çok az insanın aklına geldi! İsrail'e ‘Osmanlı tokadı vuralım' diyerek yeri göğü inletenler, hainlere ‘Türk şamarı'nın niçin hala vurulamadığını akıllarına dahi getiremediler... Bunlar da bir tercih meselesi dediğinizi duyar gibiyim! Ne var ki, yapılan tercihlerin akla, vicdana uygun olması da daha ahlaki bir tercihtir... Ve aynı zamanda vebaldir...

Ülkemizin her yöresindeki yoksul vatandaşlara yardım yapmamak için bin dereden su getirenler, ne çelişkidir ki Gazze'ye insani yardım olsun diye üç gemi gönderdiler. Altı gemilik yardım filosunun içindeki Mavi Marmara isimli Türk bandıralı mı Komor bandıralı mı olduğu belli olmayan gemiye binip gidenler, acaba hayatlarının hangi döneminde milletimiz için alın teri, dayanışma ve vefa örneği sergilediler? Doğrusu merak ediyorum... Varsa bir şey demeyeceğim, ama yoksa bunun da ‘bir tercih meselesidir' diyerek geçiştirilmesinin çok kolay olmadığına inanıyorum...

Sınır ötesi yardım gönüllerinin, insani girişime yalnızca topraklarımız dışında yaşayanların layık olduğunu düşünmeleri düz mantık gereğince bir tercihtir! Ancak, insani yardım gönüllerinin; ülkemizde her akşam aç yatan ve sefaletten soluk alamaz hale gelen milyonları görmezden gelmelerinin kuşkusuz ne insanlıkla ne de inançla bağdaşır bir tercih olmadığı açıktır... Yardım yapsalar bile bunu siyasal istismar konusu yaptıkları da bir gerçektir. Başkalarına cömert olanların, yaşadıkları topraklara karşı ilgisiz olmasının başka türlü izahı inanın bana yok...

Bir de merakım Mavi Marmara'daki aktivistler arasında küçük çocukların ne aradığıyla ilgilidir. İsrail'in saldıracağı yardım filosu yola çıkmadan belliyken; çocuklarla, kadınlarla Gazze'ye pikniğe gider gibi, yola çıkmanın akıl alır tarafı olmadığını düşünüyorum. Vatan mücadelesi verenlere bir tas su dahi vermeyenlerin; sıra başka şeylere geldiğinde çoluk, çocuk yollara düşmesinin yalnızca bir tercih meselesi bağlamında ele alınması ne kadar doğrudur, takdiri size bırakıyorum...!

Kısaca diyebilirim ki, hayat tercihler üzerine kuruludur. Ve haricimizdeki dünyanın, farkında ve bilincinde olduğumuz andan itibaren tercih(ler) yapmaya başlarız. Kabul ediyorum ki, her tercih rasyonel olmak durumunda değildir. Tercihlerimizin duygulardan, inançlardan ve aldığımız terbiyeden bağımsız olması mümkün de değildir. Burada Neo-Klasik düşünce sistemiyle ayrışıyorum...

Doğal olarak birçok faktöre dayanarak tercihlerde bulunur, kararlar alırız... Ancak ortaya çıkacak sonuçlardan da sorumlu oluruz. Bireyden topluma uzanan geniş sosyolojik hat üzerinde, yapılan kişisel tercihler, bir aşamadan sonra toplumun kaderi haline gelir. Ve bireyden başlayan tercihler dizisi, eninde sonunda bir milletin geleceğini belirler. Düşünün, İnsani Yardım Vakfı(İHH) isimli bir kuruluşun başlattığı (muhtemel birkaç kişinin tercihidir) girişim, milletimizi hangi aşamaya getirdi! Bu vakfın yöneticisi olan kendini bilmez, sürekli ekran başına çıkarak Gazze trajedisinden rant elde etmenin yollarını arıyor! Kim olduğu ve ne yaptığı bilinmeyen bir şahsiyetin koskoca Türk milletine, Ortadoğu'da tuzak hazırlamasına da kimse ses çıkarmıyor! Tekrar olacak ama yine de söyleyeyim: Gazze'ye yardım gönderme ve götürme konusunda aşırı meraklı ve duyarlı olanlara; vatanımızın dört bir yanında Gazze'den daha ağır şartlarda varlığını sürdürmeye çalışan insanlarımız olduğunu hatırlatmak isterim...

Biliyorum bir faydası  olmayacak, ama başkalarına gösterdiğimiz olağan üstü ilginin ve yakınlığın bir bölümünü kendi insanımıza göstersek kötü mü olur? Ama nafile... Bu ülkede "hepimiz şuyuz" diye başlayan öyle çok haykırışlar duymaya başladık ki... Ne var ki, bir türlü hepimiz Türk'üz diyemedik(...) Türk'lerde kendi kaderlerine sahip çıkamadı. Kendilerini bu duruma düşürenlere aşırı müsamaha gösterdi. Diyeceksiniz ki, bu bir tercih... Bende diyeceğim ki, her tercih bir amaç ve değer taşımalıdır... Ve her tercih, özgür iradeyi yansıtmalıdır. Birileri, hiçbir zaman hepimiz Türk'üz diyemiyorsa ve bir başkası olmaktan memnun oluyorsa mensubiyet algılarında çok ciddi bir sorun var demektir. Bu ise başlı başına toplumsal patolojik bir vakayla karşı karşıya olduğumuzu ispat eder. Yanlış anlamayın, Filistin dramının içten içe çok sahiplenen birisiyim. Ama ben bir Türk'üm ve doğal olarak da bir başkası olamam... Ve kendi sorunlarımız altında ezilirken, Gazze trajedisini çözecek olanın Türkiye olmadığını çok iyi biliyorum. Kaldı ki buna, ne siyasal gücümüz ne de ekonomik gücümüz müsaade etmeyecektir...

Tercihlerin buyurucu olmasına izin veren ve kendisini tatmin edilemeyecek tutku ve çıkarların peşine mahkûm hale getirenler için doğru ve omurgalı bir yaşamın ne olduğu belirsizdir. Elbette böylesi şahsiyetler her şey olur ya da olabilir. İnanın bana, bunlar bir tek Türk olamazlar... Tek şartla; Türk (milleti) artık kaderine sahip çıkmalı... Başka yolumuz yok. Artık, bu coğrafyada yaşamak istiyorsak yanlış tercih yapmamamız gerekiyor. Son olarak, Türk olan başka bir şey olmaz, olamaz...

Ulvi YÖNTER