Son zamanların en temel tartışma ve gerilim kaynağı AKP hükümeti tarafından gündeme getirilen açılım konusu oldu. İsmi sürekli değişime uğrayan açılım süreci, demokrasi payandasıyla ayakta kalmaya çalışıyor!

Ancak, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yoğun, etkili ve kararlı milli muhalefeti sayesinde, açılım kapanmaya başladı bile... Kürt açılımı adıyla başlayan, demokratik açılım sıfatlandırmasıyla deri değiştiren ve milli birlik ya da kardeşlik projesi ismiyle mutasyona uğrayan sürecin yürüyebilmesi, başka bir deyişle ilerleyebilmesi şu haliyle mümkün görülmüyor.

Yeni bir milletin oluşma şartları, farklı bir devlet embriyosunun meydana gelme faktörleri maalesef sorumlu siyasi zihniyet eliyle birer birer hayata geçiriliyor!..

Toplumsal hayat kimlik adacıklarının birbiriyle çarpıştığı bir ortama evirilmek üzere... Ayrılıkçı çaba ve girişimlerin kol gezdiği sorunlu sosyal atmosfer, birlikte yaşama inancını büyük oranda tahrip ediyor. Ayrıca hukukun özel olarak ve kişilere yönelik değiştirilme niyetleri, toplumsal normların yok olmasını beraberinde getirecek ve ortak kimliğin aşınmasına neden olabilecek riskleri içinde taşıyor.

Siyasetin gerçekte, birlikle çeşitliliği bağdaştırma özelliği de dumura uğramış durumda. Bireyi dışlayan, milletin kahir ekseriyetini ihmal eden demokratikleşme ataklarının, asırların şahitliğiyle oluşan millet bütünlüğünü büyük oranda tehlikeye soktuğunu söylemek mümkün.

Bugünkü şartlarda, çeşitliliğe yönelik abartılı ve kaba çağrının, kaçınılmaz bir biçimde, eşitliğe ve vatandaşlık bilincine zarar vereceğini unutmamak gerekiyor.

Makalenin başında hemen bir hatırlatma yapmak istiyorum: Demokratik eylemlerin gerçek amacı, adil bir toplum kurmak değil, hiçbir zaman adil olmayacak toplum hayatında özgürlük ve sorumluluk alanlarını genişletmektir.

Hâkim kültürel değerlere ek olarak; farklı bir kültürel sistemin kullanım ve yaygınlaşma talepleri, her şeyden önce, ortak kimlik arasında karşıtlıkların yükselmesine, sonrasında ise çatışmalara yol açabilecektir.

Etnik farklılıkların(?) kaşınarak, hatırlatılarak ve heyecanlandırılarak gelinen bugünkü aşamada, Türk milletinin bütünlüğü hiç olmadığı kadar riske ve belirsizliğe girmiş durumda! Peki, gerçekten de, Kürtler etnik bir topluluk mu? Önce bu soru üzerine kafa yormak gerekir diye düşünüyorum.

Anthony Smith etnik grubu; soya ait mitlerin rolünü ve tarihi anıları vurgulayan, din, gelenek ya da kurumlar gibi bir veya birden fazla kültürel farklılığa göre tanınan ve ayırt edilen bir kültürel kolektif tip olarak tanımlar. Smith'e göre etnik bir grubun altı ana özelliği vardır. Bunlar; kolektif özel ad, ortak bir soy miti, paylaşılan tarihi anılar, ortak kültürü farklı kılan bir ya da daha fazla unsur; özel bir yurtla bağ ve nüfusun önemli kesimleri arasında dayanışma duygusudur.

Bir bakıma etnik topluluk, bütünden sosyal mesafe açısından uzak, ırki veya kültürel bakımdan teşekkül etmiştir. Bu halde etnik grubun oluşabilmesi için, ana kültür yapısında; dilde, dinde, kültürde, örf ve adette, kısaca sosyal hayatın her bölümünde farklı olması gerekir. Eğer sosyal hayatın her bölümünde, standart kültür dairesinden ayrılık varsa etnik grup; dil, din ve kültürel amillerin bileşkesinde kendisine bir kimlik icat edebilecek, en azından bu yolu deneyecektir.

Çok defa karıştırılan ırk kavramıyla, etnik yapıyı birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Irk insanların biyolojik olarak sınıflandırılmış şeklidir ve bu haliyle Türk milliyetçiliği ırkçılıkla gece gündüz kadar farklı ve bundan başka bir şeydir.

Etnik kavramı, daha çok insanları kültürel ayrılıklara dayandırarak sınıflar. Etniklik kavramı ise, ilk kez ABD'li sosyolog David Reisman tarafından 1953 tarihinde kullanılmıştır.

Etnik bir topluluğa verilebilecek en önemli örnek; Batı Trakya Türk azınlığıdır. Nitekim Batı Trakya Türkleri, dinde, dilde, edebiyatta, düşüncede Yunanlardan tamamıyla farklı ve ayrı bir yerdedir.

Bu çerçevede etnik topluluk, farklı olan grubun baskın olan gruptan ayrılması ve sosyal hayatın bütün unsurlarıyla farklılık içermesi durumunda oluşur.

Denilebilir ki, etnik grup, orijinal bir kültüre, normlara ve geleneklere sahiptir. Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ışığında; Kürtleri etnik bir topluluk olarak tanımlamak mümkün müdür? Kürtlerin, ana kültür yapısı olan Türk kültüründen, nasıl ve hangi alanlarda ayrıldığı, sosyal hayatın neresinde ve hangi yollarla farklılaştığı söylenebilir?

Mahalli bir dilin konuşulmasıyla mı etnik grup oluşacağı düşünülmektedir?! Eğer bir topluluğa, etnik bir özelliğe sahip olduğu hatırlatılırsa, bir yönüyle millet olmasının da yolu açılmış olacaktır...

Özellikle, Kürtçe kullanımının devlet tarafından teşvik edilmesi ve özendirilmesi, bunun da RTÜK ve YÖK tarafından değişik yöntemlerle projelendirilmesi, ana kültürün ayrılmaz bir parçası olan Kürtleri, ayrı bir millet olarak görme istek ve amacında olanların değirmenine su taşıyacaktır!

Bu nedenle MHP lideri Devlet Bahçeli; farklı bir dilin Türkçenin yanında ve eşit olarak demokratikleşme parolasıyla kamusal alanda kullanımı ve yaygınlaşması halinde, Türk milletinin kutlu varlığının içinden yeni bir milletin oluşabileceği söylerken son derece haklı, yerinde ve önemli bir tespitte bulunmuştur. (Dil Bayramı Mesajı, 26 Eylül 2009)

Yine Bahçeli, 1 Ocak 2009 itibariyle bir kamu tüzel kişisi olan TRT'nin Kürtçe yayına başlamasıyla, milli devlet yapısının hükümet eliyle ihanete uğrayarak arkadan hançerlendiği ve ölümcül bir darbe aldığını 6 Ocak 2009 tarihli TBMM Grup toplantısında dile getirmiştir. İşte dil bu kadar önemli ve hayati değerdedir...

Devam edeceğim...

Yararlanılan Kaynaklar:

1- Safiye Dündar; "Kürtler ve Azınlık Tartışmaları"

2- Metin Heper; "Devlet ve Kürtler"

3- Alain Touraine; "Eşitliklerimiz ve Farklılıklarımızla Birlikte Yaşayabilecek miyiz?"