Türkiye'de sosyolojik anlamda çevre merkez gerilimi yeni bir vaka değildir. Bu gerilim Osmanlı toplumsal yapısına da hakim olmuş, aynı zamanda Cumhuriyet'e miras kalmıştır.

Merkezde sivil ve asker bürokrat elit, büyük sermaye ve merkezin ideolojik tezlerinin üreticisi konumundaki üniversite, medya ve sözde aydın gurubu yer almaktadır. Merkez çevre geriliminde merkezin konumuna ve duruşuna karşı çevreden yana tavır alan, çevrenin ilgi ve desteğiyle merkeze yerleşen siyaset erki bir zaman sonra merkezin etkisine girebilmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin çok belirgin olduğu çevre, aynı zamanda rahmetli üstad Ziya GÖKALP'in de belirttiği gibi milli kültürün de kaynağıdır. O bakımdan milli ve manevi duyarlılıklar her zaman çevrede hakim olmuştur. Bu değerlerle merkeze çevre adına yerleşen siyasal parti, ya da partiler bir zaman sonra bu değerlerin etkisinin azalmasına neden olabilmektedirler. Ali BULAÇ, "Mücadele Zemini: İrtica" isimli makalesinde, "...DP'den Milli Görüşe ve bugün geçmişinden ve kökeninden kaçsa bile AKP'ye kadar siyasi çizginin bütün partileri, merkez-kaç güçlerdir; çevre adına merkeze gelirler, çevre adına merkezde siyaset yapacakları vaadinde bulunurlar, sonra ya merkez tarafından satın alınırlar veya aba altındaki sopayı görüp çevreye sırtlarını dönerler. Çevre de hemen onlara olan desteğini çeker..." (Zaman, 09.10.2006) diyerek çevre tarafından yetki verilen, ama daha sonra çevrenin değerleriyle çelişen siyasi yapıları ortaya koymaktadır. Çevre adına merkeze gelen siyasi erk, sonradan çevrenin değerleriyle çeliştiği, çatıştığı zaman bu durumdan olumsuz anlamda en çok etkilenen geniş halk kesimleri olmaktadır. İşte, " dağlarda siyaset yapacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar" ifadesi de çevre adına merkeze talip bir siyasi partinin Genel Başkanı'nın sözleri olması bakımından önem arz etmektedir.

DP geleneği çevre-merkez geriliminin yoğunlaştığı bir dönemde çevre adına merkeze gelenlerin siyasi yapılanmasıydı. Bu yapılanmada çevrenin bütün unsurları vardı. Deyim yerindeyse, Demokrat Partiyle birlikte sosyolojik dönüşüm ve değişim toplumsal fay hattının kırılmasına neden olmuştu.  DP geleneğinden gelen anlayış, milletin değerleriyle bütünleştiğini ifade etmesine rağmen bir türlü çevrenin sorunlarını çözemedi. Aynı zamanda milli ve manevi  değerlerin sözcülüğünü yaptığını iddia eden bu anlayış, bu değerlerin de kimi zaman yıpranmasına neden oldu. İşte son süreçte DYP Genel Başkanı'nın ifadesini bu yönde verilebilecek bir örnektir. Dağdakilere masumiyet verebilecek, devleti yaptığı mücadelesinde tereddüde düşürebilecek bu ifadeler çevre üzerinde  çok olumsuz bir etki bırakmıştır. Yıllardan beridir sözcülüğünü yaptığını ifade ettiği toplumsal kesimlerin değerlerine ters düşerek, siyaset projelerini bir yerlerde belirleyenlere alet olunmuştur. Güler KÖMÜRCÜ ‘dağdan ovaya ovadan federasyona mı?' isimli ilgi çekici makalesinde, "Çok değil birkaç hafta önce, Washington'ın talimatıyla PKK terör örgütü ile 'mücadele' adı altında malum koordinatörlük makamı tesis edildiğinde, bu yeni pozisyonun başlattığı tartışmaların bölücü terör örgütü PKK'yı siyasallaştırma-Meclis'e sokma operasyonun bir parçası olacağı kuşkuları beynimizin kurduna dönüşmüştü. Ve şimdi... Hiç tahmin etmediğimiz bir isimden, DYP Lideri AĞAR'dan 'beynimizdeki şüphe kurduna' gönderme geldi, Ağar, PKK 'dağda silahla gezeceğine ovada siyaset yapsın' diyerek.... Noktaları siz doldurun. Ne?!..." (Akşam, 12.10.2006) ifadeleriyle,DYP Lideri'nin  çok kritik bir dönemde böylesi bir konuşma yapmasının manidar olduğuna vurgu yapmıştır. Yani bütün gelişmeler ve söylenen sözler Atlantik ötesinden kurgulanmaya çalışılan yeni bir anlayışın yansımaları mıdır? Bunu zaman gösterecek elbette!

            Türk milletinin değerlerine sahip olduğunu ifade edenler, her nedense yıllardır Türk milletinin sorunlarına çözüm bulamadılar. Etnik gerilimin arttığı, terörün küresel koalisyon ortaklarıyla yürüttüğü ihanet sürecinde hala demokratikleşmeden, insan haklarından bahsedilmektedir. Ali BAYRAMOĞLU'da bu görüştedir: " ...Önemli olan bu sürede akılcı politikalar gütmeyi öğrenmektir. Demokratik yollarla PKK karşıtı Kürt yapılanmasını ve politikasını teşvik etmektir...) (Yeni şafak, 12.10.2006) Yani değişik ifade ve yaklaşımlar iyi incelendiğinde ana fikirlerindeki çarpıcı aynılık gözden kaçmayacaktır. Çevre adına merkeze talip olanlar, çevrenin değerlerini tahrip etmektedir. Bu gelinen aşamada çevrenin psikolojik tramva geçirmesi söz konusu olmaktadır. Bu itibarla her türlü etkiye ve yönlendirmeye açık olan toplum, yaşanan psikolojik tramva neticesinde milli reflekslerini kaybetme noktasına gelmiştir. Bu durum sürdürülemez bir durumdur. Milli düşünceye en çok ihtiyaç duyulan böyle bir dönemde,  söylenen nifak ve ihtilaf içeren sözlerden sonra; ‘ bu da nerden çıktı şimdi? Böyle birisi nasıl bu şekilde düşünür?' sorusu çok sorulmaya başlanmıştır! Vakit geç olmadan milli konularda müşterek tavırları ortaya koymak gerekmektedir. Çünkü tehlike büyük ve sinsidir...