Aslında bu makalenin içeriğini farklı şekilde düşünmüş ve planlamıştım. Ta ki, ‘almıla' isimli üç ayda bir çıkan düşünce ve kültür dergisini okuyasıya kadar...

Bu dergiyi takip eder, ciddi entelektüel yazılardan da faydalanırım. Neticede emek ve göz nuruyla hazırlanmış çalışmalara mutlak anlamda saygı duyulması gerektiğine inanırım.

Konumuza dönecek olursak; bu derginin güz sayısında yayımlanan bir mülakat dikkatimi çekti. Bu mülakat, Zaman Gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne ile yapılmış. Türköne'nin fikir ve düşünce dünyası bence malum olsa da, içeriğinde yine beni yanıltmayan, aynı zamanda hayrete düşüren ifadeler yer almış.(almıla, s.110)

Mülakatın konusu ise milliyetçilik! Yakası bırakılmayan milliyetçilik; belirli periyotlarla sorgulanıp, itibarsızlaştırılmaya uğraşılsa da, gerçekte bu mütecaviz ve tahripkâr girişimler amacına ulaşabilmiş değil. 

Meseleyle ilgili tartışma ve analize geçmeden önce, mezkûr mülakatta dikkatimi çeken ve önemli gördüğüm kısımları buraya alıyorum: "...Kendisini millet olarak hisseden topluluğa bağılılık ve onu yüceltmek ve diğerlerini dışlamak da milliyetçiliğin içindedir... Vatanseverlik ile milliyetçilik arasında fark olduğu kanaatindeyim. Vatanseverlik insanların içinde yaşadıkları toplumu sevmeleridir. Milliyetçilik ise ötekilerden nefret etmektir... Bir toplum kendisini millet olarak hissediyorsa, o millettir... Milliyetçilik bir fikir, bir ideoloji ya da bir teori değildir. Milliyetçilik bir duygudur ve bu duygudan eylem çıkar, fikir çıkmaz..."

Elbette mülakatta daha başka önemli gördüğüm hususlar var. Ancak konumuzun dışına çıkmamak için, makaleyi bu ifadelere cevapla sınırlı tutuyorum. Merak eden okuyucularım ilgili dergiyi alarak mülakatın tamamını okuyabilirler.

Milliyetçilik hakkında hüküm vermek ve kanaat belirtmek aydın olma iddiası taşıyan her bireyin hakkıdır. Buna bir itirazım yok. Ancak, bir fikir kalıbının içinde, sınırında görünüyor olup da; sahip olunan unvanlardan güç alarak, maskeli ve imalı ifadelerle, o fikir sistemini değersizleştirme çabalarının doğru ve ahlaki olmadığına inanıyorum.

Bu köşeyi takip eden muhterem okuyucularım, milliyetçilikle ilgili birçok görüş ve düşünce ileri sürdüğümü hatırlayacaklardır. Çünkü ben bir Türk milliyetçisiyim. Mensup olmaktan şeref duyduğum Türk milletinin varlığıyla ilgili kaygılarım var. Bunun için de, bu büyük milleti selamete ulaştıracak ideolojinin/fikrin milliyetçilik olduğuna derin bir inanç duyuyorum.

Ancak masum olmasına rağmen, taciz ve saldırı yüklü ifadelerle öcüleştirilen milliyetçiliğin sürekli hakkının ihlal edildiğini de biliyorum. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Gulyabani isimli eserinde; roman kahramanı Muhsine'yi korkutanın gerçek bir gulyabani olmadığı, bunun bir tertip olduğu sonunda nasıl anlaşıldıysa; bir süre sonra da milliyetçiliğin maruz kaldığı olumsuz imgenin gerçek olmadığı da net bir şekilde görülecek.

Gerçi birçok kişi bunu gördü. Ama bu kezde, bir zamanlar milliyetçi olduğu iddia edilenlerin ithamları başladı!

Bir defa milliyetçiliğin ideoloji/fikir olmadığını ileri sürebilmek için; ideolojinin ne olduğu sorusuna izanlı ve tutarlı bir cevap vermek gerekiyor. Yine bu konuda Zaman Gazetesi müellifine fırsat vererek, ideolojiden ne anladığımı açıklayayım.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde ideoloji; siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanmıştır.

Georges Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri isimli kitabında; ideolojinin, her şeyden önce fikir demek olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre ideoloji, bir bütün, bir teori, bir sistem, hatta bazen yalnızca bir zihniyet oluşturan fikirlerin tümüdür.

Ama bir ideoloji, yalnızca salt fikirlerin, her türlü duygudan ayrıldığı varsayılacak fikirlerin toplamı değildir. İdeoloji, zorunlu olarak, duyguları, gönül yakınlıklarını, hoşlanmazlıkları, umutları, korkuları da içerir. Bu ifadelere göre milliyetçilik tam anlamıyla bir ideoloji değil midir? Tanımlamalardan hareketle cevaplayalım.

Milliyetçiliğin bir öğretisi yok mudur? Vardır. Milliyetçiliğin ideolojinin tanımından hareketle; bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik düşünce sistemi olma özelliği var mıdır? Elbette vardır.

Peki, milliyetçilik, Politzer'den hareketle soracak olursak; zihniyet oluşturan fikirlerin tümü değil midir? Tabii ki öyledir. Türköne, milliyetçilik bir duygudur derken aslında -farkında mı bilmiyorum- doğru bir şey söylemiş. Zira ideolojinin duygudan ayrı düşmesi, duyguyu içermemesi mümkün değil. O halde milliyetçilik ideoloji midir, değil midir?

Daha bitmedi. Atilla Yayla ise ideolojileri; zaman ve mekân sınırlılıklarını aşan, her toplumu ve her dönemi ilgilendiren önermeleri ve formülleri olan tutarlı ve sistematik fikirler olarak değerlendirir.(Yeni Şafak, 2.06.2008) Bu kapsamda milliyetçiliğin, bu özelliklere sahip olmadığını kim söyleyebilir ki!

Rahmetli Remzi Oğuz Arık, ‘İdeal ve İdeoloji' isimli kitabında; özellikle ideolojiyle ilgili tespit ve yaklaşımları dikkate değerdir: "İdeolojilerin kuvveti nereden geliyor? Bu kuvvet; onların realitelerden doğup realitelere dayanmasından; her yerin, her topluluğun realitesine uymasından böylece, hakikat haline sokacakları fikirlerin muvaffak olmasını bu dünyada görmek imkânından, kısaca cennetlerinin, cehennemlerinin bu dünyada görülebilir olmasından doğuyor. Bir ideolojinin değeri kitleleri sürükleme kudretinde, imkânında, kitlenin vicdanını coşturmasında, kitlenin geleceğini, talihini âdeta tayin etmesindedir. Zaten; ideolojinin bu kudreti, bu imkânları olmasa, o kitle, geçici menfaatlerin esiri olan muvakkat birikintilerden başka şey olmaz." R. Oğuz Arık başka bir eserinde de, "Medeniyet dünyasındaki ideolojilerin bugün en kudretlisi milliyetçiliktir." diyerek adeta milliyetçiliğin ideoloji olup olamamasıyla ilgili tartışmalara son noktayı koymuştur.

Konuyla ilgili daha birçok örnek verebilirim. Bu kadar misalden sonra hala milliyetçiliğin ideoloji olmadığını ileri süren zihniyette kasıt aramak gerekir.

Birde Sayın Törköne'nin eserlerinden hareketle milliyetçiliğin bir ideoloji mi, değil mi dilemmasına cevap arayalım. Öncelikle şunu söyleyeyim ki; kendisinin ‘Siyaset' isimli kitabı dâhil olmak üzere, eserlerinin birçoğunu okudum.

Önce ‘Türk Modernleşmesi' isimli eserinden başlayalım. Müellif bu kitabının 202.sayfasında aynen şu ifadeleri kullanıyor: "...Milliyetçilik evrensel değil, sübjektif-tarihsel bir ideolojidir..." Yani milliyetçiliğin bir ideoloji olduğunu kitabın basım tarihi olan Haziran 2003 tarihinde ikrar etmiş. Diğer bir eseri olan; ‘Türklük ve Kürtlük' isimli kitabın 61.sayfasında şöyle demiş: "...Öncelikle milliyetçiliğin modernleşen toplumların ideolojisi olduğunu fark etmemiz gerekir..." Bu kitabı da Nisan 2008'de piyasaya sürmüş.

Bu kadar delil yeterli mi? Buna göre milliyetçiliğin bir ideoloji, bir fikir olmadığını Zaman Gazetesi yazarı Sayın Türköne bundan sonra ileri sürebilecek mi? Kendisi milliyetçiliğin ideoloji olduğunu sarih bir şekilde kitaplarında kabul ve ifade etmişken, bu dönüşün sebebi nedir acaba?

Bu sorgulamayı idealist milliyetçi zihinlere bırakarak, son olarak bazı hususların altını çizmek istiyorum. Genelde milliyetçilik, özelde ise Türk milliyetçiliğinin hayatı anlamdırma ve formüle etmede ki katkı ve desteğini görmezden gelmek en başta iyi niyetle bağdaşmayacaktır.

Türk milliyetçiliği tarihinin hiçbir döneminde dışlayıcı ve ötekileştirici olmamıştır. Bunu fark etmemek ise gerçek anlamda bir basiret eksikliği olacaktır. Hele hele ırkçı bir tarz ve yaklaşım hâkim bir unsur haline gelmemiştir. Ziya Gökalp, milliyette şecere aranmaz, yalnız terbiyenin ve mefkûrenin milli olması aranır, derken bunu kast etmişti. Bu duygularına yön ve istikamet veren ise şüphesiz derin bir fikir örgüsüne sahip olan milliyetçiliktir. Yine Gökalp; Türklerin milli mefkûrelerini kuvvetlendirmek için dindaş ve vatandaşları olan hiçbir kavme karşı milli kin telkininde bulunmadığını söyler. Bu davranışa sebep de elbette milliyetçilik duygusunun somuta taşınmamış halidir.

Kapsayıcı ve bütünleştirici bir özelliği olan Türk milliyetçiliği; hiçbir döneminde de saldırgan olmamış, kriminolojik bir vaka haline gelmemiştir. Kendisini Türk milletine adayan, hatta feda edenlerin fikir sistemini; itibarsızlaştırma çabaları da bumerang etkisi yaratacaktır. Türk milliyetçiliğine gönül vermiş kahramanların nasıl ve ne şekilde mücadele ettiklerini, son yolculuklarına çıkarken bile nasıl vakarlı bir tutuma sahip oldukları hala hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Etik Haber Yazarı İsmail Şahin'in son makalesi, 12 Eylül öncesi yaşanılan muhteşem mücadelenin hülasası şeklindedir.

Aslında hiçbir dönemde Türk milliyetçiliğine gerçek anlamda ait olmamış ve bu ideolojiyi sahiplenmemişlerin; geçmişiyle hesaplaşırken faturayı milliyetçiliğe kesmeleri çok üzücüdür.

Tarih, her dönemde tutarlı ve kararlı olanları selamlamış, zaman içindeki idealist yolculuklarına destek olmuştur. Bunu anlayabilmek için milliyetçilerin göz kamaştırıcı hatıralarını bilmek yeterli olacaktır.

Son olarak milliyetçilik bir ideoloji değilse, yeryüzünde ideoloji kavramından da bahsetmek mümkün olmayacaktır!