Kartacalı General Hannibal Alp Dağları'nda sıkışan ordusunu Roma üzerine sürme arayışı içinde yol ve çare ararken askerlerine tarihi bir hüküm cümlesi ile seslenmiştir: " Ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız."

Yaptığı işe inanan bir kişi için çaresizliğin hakim olduğu en buhranlı anlarda bile bir çıkış yolu bulunmaktadır. Zira Hannibal'ın ifadesi buna güzel bir örnektir. Buhranlı anlarda inanç ve azimle zorlukların üzerine gidenlere zaman yol vererek, gülümseyen yüzünü her zaman gösterir. Bu gülümseyen yüzün sonucu tarihe mal olmaktır. Büyük Atatürk de, "Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim" diyerek, ortaya koyduğu milli mücadeleye ne kadar inandığını belirtmiş ve bu mücadelede hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağını ifade etmiştir. Diğer taraftan Afet İNAN, 1950 yılında Atatürk'ün bazı karakter özelliklerini şu şekilde anlatır:

  • Felaket karşında soğukkanlılık
  • Okuma ve çalışma kudreti
  • Bir insanla onun hakkında bilgi edinmiş olarak konuşmak
  • Yaptıklarıyla övünmekten ziyade yapacaklarını düşünmek
  • Muvaffak olmak

Tarihe yön veren kişi ya da kişilerin ortak özelliği; mücadele, kararlılık ve çalışma azmidir. Bu kişi(ler) mensup oldukları millete yön tayin ederken her türlü riski üstlenirler. Aynı zamanda yaşam tarzı ve davranışlarıyla yaşadığı zamanın dışına çıkarlar. Yaşadığı zamanın dışına çıkanları da tarih her zaman hatırlar.

Her milletin bunalımlı dönemleri, zamanın durduğu, en azından hareketsiz kaldığı anları olmuştur. Böyle zamanlar da umutsuzluk bir virüs misali yayılır ve toplumu etkisi altına alır. Çaresizlik ve çözümsüzlük bir hal olmaktan çıkıp hakim bir anlayış haline gelir. Her toplumun böylesi durumlara karşı savunma refleksleri bulunur. Bu reflekslerin başında milli ve manevi değerlerin birbiriyle mütenasip olmayan tepkisi gelir. Bu tepkiler idealistir, fakat dağınıktır. Bir sistemden uzaktır. İşte yaşadığı zamanın dışına çıkanlar bu dağınıklığı sistemleştirip, bir proje halinde mensup olduğu milletin önüne koyarlar.  Onun içindir ki Atatürk, Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti adı altında Kuvay-ı Milliye felsefesini benimsemiş, milli ve manevi tepkileri kurumsallaştırmıştır. Bu kurumsallaşmanın yöntemi de şüphesiz Türk milliyetçiliği ve sonucu da Türkiye Cumhuriyeti'dir. Türkiye Cumhuriyeti emeğin, kanın, şehidin, gazinin, gözyaşının sonunda tarihe mal olan onurlu bir mücadeleyle kurulmuştur. Türk milletinin birlik ve bütünlüğünün sarsılmaz inancını temsil eden Türkiye Cumhuriyeti, içine sindiremeyen ihanet meşreplilerin tacizine her zaman maruz kalmıştır ve kalmaya da devam edecektir. Türk milletinin mensupları, bu tehdit ve tehlikelerin farkına varıp sistemli bir tavır aldıkları sürece herhangi bir sorun yoktur. Ancak makalenin yukarısında belirtildiği üzere, milli ve manevi tepkilerde ki sistem/bütünlük zaafiyeti tehlikenin boyutunu olumsuz yönde etkileyebilir. Bu itibarla tehlikenin farkına varmak gerekli olmakla birlikte yeterli değildir.

Geçtiğimiz günlerde yine bir ihanet provası yapılarak, Türk milletinin psikolojik olarak bazı gelişmelere hazırlanması amaçlanmıştır. Diyarbakır Belediye Başkanı'nın Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmasında; vali ve belediye başkanı yetkilerine sahip bir yerel yönetici olması, bu yöneticinin halk tarafından seçilmesi ve yerel kaynakların yerel yönetimler tarafından kullanıldığı bir modelin hayata geçmesini, isteyebilecek haddi ve cüreti gösterebilmiştir. Bir defa valinin merkezden tayini üniter devlet için olmazsa olmaz şartlardan birisidir. İkincisi federasyon yönetimlerinde bile eyaletlere sadece mahalli ihtiyaçlar için sınırlı vergi toplama yetkisi verilmektedir. Yani adı geçen Belediye Başkanı'nın istekleri federasyon isteklerinden bile öte bir amacı ihtiva etmektedir. Bunun adı; tek dil, tek bayrak, tek millet ve tek devlet ülküsüne göre şekillenen Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı planlı karşı duruş, Cumhuriyet'in temel ilkelerini ret anlamına gelir. Bu ifadelerin, Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü alması ve Ermeni Soykırım iddiaları paralelinde gelişmesi de çok manidardır! Sistemli ve önü-arkası olan bir ihanet planıyla karşı karşıya bulunulmaktadır. Bu durum bir vaka haline gelmiştir. Gelişmelerden Türk milleti rahatsızlık duymakta, ancak sistemli bir tepki/karşı duruş sergileyememektedir. Buna rağmen Türk milleti olayları dikkatle izlemekte, Türk milletine mensup olmaktan gurur duyanlar gerekli  notlarını almaktadır!

Kimlik farklarının politik olarak kurumsallaşması içe dönük çatışmayı hızlandırır. Çatışmanın sonucu ayrılıklar ve bölünmedir. Bu yaklaşım siyaset biliminde ifade bulmuştur. Bu bakımdan bir yerlerde Türk milletinin bütünlüğüne yönelik sistemli bir karşı duruş planlanmaktadır. Plan adım adım hayata geçirilmek istenmektir. Ne yazık ki, ihanet sözcülerine gereken tepki bir türlü ortaya konulamamaktadır! Üstüne üstelik Türk milletine ait olmaktan gurur duyduğunu ifade edenler başka amaçlar peşinde koşmaktadır. Her ne kadar bu haldekiler küçük bir grup olsa da dikkat çekmekte, içe dönük mücadele zeminini ihanet şebekesinin lehine olacak şekilde arttırmaktadırlar.

Bütün bu olumsuz durumlara rağmen, Türk milleti ya bir yol bulacak ya da bir yol yapacaktır. Son yurdumuz olan Anadolu'da Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar, tam bağımsız olarak yaşayacaktır. Bu durum 1071 tarihinde Malazgirt Ovası'nda ortaya konulmuş bir iradedir...