Objektif olarak ve samimiyetle Türkiye'nin nasıl ve ne şekilde yönetildiğini bir düşünün... Olanları gözünüzün önüne getirin. Başlı başına işsizliğin ve yoksulluğun aldığı mesafe bile ne kadar kötü yönetildiğimizin bir göstergesidir...

İşçiden memura, bakkaldan eczacıya, öğretmenden itfaiyeciye kadar herkes ayakta! Bütün kesimler kan ağlıyor... Toplumsal hayatta huzur kalmadı. Cinayetler, tecavüzler, tacizler kol geziyor! Yolsuzluk ve yozlaşmanın birçok örneği her gün kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor...

Kıbrıs'ta seçim yaklaştıkça sular ısınıyor ve Ermenistan'a verilen tek taraflı tavizler ülkemizi çıkmaza doğru sürüklüyor. Ne tarafa baksak mızrak çuvala sığmıyor, sorunlar adeta fışkırıyor...

Mesele bunlarla sınırlı değil elbette... Altı ayı aşkın bir süredir AKP'nin yürüttüğü ve MHP'nin yıkım projesi diye tanımladığı (PKK) açılım(ı), Türk milletinin vicdanına çarptı ve parçalara ayrıldı... Dikkat etmemiz gereken bir şey var burada. O da şu: Açılım süreci kapanıp başarısızlığa mahkûm olacağı anlaşıldıkça işin rengi değişmeye başlamıştı. Başbakan Erdoğan'ın uzun zamandır içinde girdiği asabiyetin nedenini ve hükümetin hırçınlığını burada aramak lazım...

MHP'nin tek başına, milletin desteğini alarak ve Devlet Bahçeli'nin muazzam liderliğiyle açılım sürecini felç ettiğini söylemek mümkün. Bunun sonucunda AKP'nin ciddi bir oy kaybına uğramaya başladığı anlaşılıyor. MHP ise, siyasetin yeni cazibe merkezi olarak, milli muhalefetin ve direncin tek merkezi haline geldi. Nitekim MHP'nin yükselişini bütün kamuoyu anketleri göstermeye başladı. Ortaya çıkan birçok siyasi yorum, önümüzdeki seçime kadar MHP'nin oy oranının yüzde 30 bandına yaklaşacağını ve hatta geçebileceğini gösteriyor.

Elbette MHP'ye yönelen desteğin temelinde; şu ya da bu nedenle MHP'ye oy verirken AKP'ye oy vermiş olan kitlenin, geri dönmesi bulunmaktadır. Kısaca diyebiliriz ki; MHP güçlenmekte, AKP zayıflamaktadır... Bugünün muhalefeti yarının iktidarı, iktidarının ise muhalefeti olacağını şimdiden söylemek sanıyorum abartılı olmasa gerek...

AKP'nin oy oranlarında ise, sanıldığında daha fazla bir düşme olduğunu belirtmekte yarar var. Hükümet ne yaptıysa siyasi anlamda bir AKP kimliği inşa edemedi. Toplumda hiç kimse ‘ben AKP'liyim' diyemiyor, demiyor. ‘Filan parti kökenliyim' tanımlaması, AKP'li olmaktan daha önde geliyor. Başbakan Erdoğan bir türlü bu sorunun üstesinden gelemedi... Bundan dolayı AKP'de bir mensubiyet şuuru oluşamadı, oluşmadı... AKP'nin, Erdoğan merkezli bir yapılanmadan başka hiçbir özelliği bulunmuyor...

Şimdi ise AKP'nin gücünü kaybetmesi Başbakan Erdoğan'ı kızdırmaktadır. Mecliste gerçekleşen en son kavganın esas nedeni budur. Başbakan Erdoğan'ın damarları kabarıp, yüzü kızararak bağırmasının altında yatan esas amil MHP'nin hızlı yükselişine duyduğu tahammülsüzlüktür. Bahçeli'nin soğukkanlı ve vakur tavrı ise esasen bu kızgınlığı ciddiye almamıştır! Çünkü herkes kendini bilmekte, kimin nerede durduğu ve ne yaptığı açıkça bilinmektedir...

Bir de, kabul etsekte etmesekte, milliyetçiler arasında AKP'ye destek olmuş bir kesimin varlığı değişik çalışmalarla ortaya konulmuştu. İşte Başbakan Erdoğan bunları da kaybetmiş ve kendi muhafazakâr tabanı da kendisini terk etmeye başlamıştır. Özellikle, liberal bazı kalemşorlara "gaz vermeyin çağırısı" Başbakan'ın milli görüş tabanını sıkı tutma çabası içinde olduğunu göstermiştir.

AKP zihniyeti; klasik taktiklerine müracaat ederek, tartışmaları değerler alanına taşımak istemektedir. Ve Başbakan'ın MHP'ye saldırması, anlık bir konuşmanın getirdiği bir hareket tarzı değil, bilinçli ve stratejik bir siyaset planlamasının sonucudur. Bunun belirtileri de teker teker ortaya çıkmaktadır. Başbakan, MHP'nin milliyetçilik ve manevi değerler bağlamında kusurlu olduğuna dönük kuşku uyandırmayı hedeflemektedir. Mesela 25 Ocak 2010 tarihinde, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinde yapılan Başkanlık seçiminde, AKP Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu'na MHP'li üyelerinin destek vermesine rağmen, gerçekler çarpıtılarak MHP'nin milli konulardaki derin hassasiyetine gölge düşürülmeye çalışılmıştır! Ve en son olarak böyle bir şey olmadığı halde, 2 Şubat tarihinde; çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'yla ilgili gensorunun görüşüldüğü esnada, MHP'li bir milletvekilinin sözleri tersyüz edilmiş, sanki manevi değerlere saygısızlık yapılmış gibi bir hava uyandırılmak istenilmiştir...! Bu iftiraların, hazırlığı başlatılan seçim çalışmasının startı olduğunu bilmek için kâhin olmaya gerek olmadığı açıktır.

MHP'nin manevi değerlerle olan kopmaz ve asla yıpranmaz bağı malumdur. MHP'li bir milletvekilinin, kutsal değerleri incitmesinin söz konusu olmadığını herkes açık olarak gördüyse de, Başbakan ve ekibi MHP'yi köşeye sıkıştırmak için her yolu denemeye başlamıştır. Üstelik CHP'yle benzerlik iddiaları, aslında bir propaganda taktiğinin işlediğini gösteriyor. AKP kaybettiği toplumsal desteği, darbe iddiaları ve başörtüsü istismarı üzerinden tekrar kazanmaya çalışıyor. Başbakan daha dün, dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök'e "Hocam" demiyor muydu? Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe'de gizemli bir görüşme yapmamış mıydı? 27 Nisan e-muhtıra sonucunda yüzde 47 oy almadı mı? Son zamanlarda da, Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ ile paslaştıklarını kendisi itiraf etmiyor mu? Sorun nerede peki? Darbe teşebbüsünde bulunan kim varsa içeri alınmadı mı? Soruşturmalar açılmadı mı? Başbakan Erdoğan siyaseten tabanının kaydığını görünce bu defada üç yıl öncesinin bir olayını geçtiğimiz günlerde TRT'de yaptığı bir mülakatla gündeme getirdi. Kaldı ki, tekrar mağdur olmaya çok ihtiyacı vardı...

Balyoz darbe iddiaları kamuoyunda hassasiyet yarattıysa da AKP'ye gerekli olan desteği sağla(ya)madı. Bunu gören iktidar zihniyeti GATA projesini devreye soktu. MHP Milletvekili Osman Durmuş'un konuşmasından iki gün önce Başbakan Erdoğan konuyu TRT ekranlarında anlattı mı anlatmadı mı? Elbette anlattı... 2007 seçimlerinden sonra, hükümetin istismar yollarını tıkayan ve manevi değerleri siyaset malzemesi yapmasına karşı duran MHP, AKP'nin mağduriyet stratejisini işlemez hale getirdi. AKP'li eski bir il başkanının, Başbakan'ı peygamber olarak nitelendirmesi, MHP'li bir milletvekili tarafından Meclis kürsüsüne taşındı. Bu aslında, manevi değerlerin siyasete alet edilmesinin aldığı mesafeyi gözler önüne sermesi bakımından milletle paylaşılması gereken bir olaydı. Ve MHP doğru olanı yaptı...

Gerçi vaka olalı iki sene olmuştu. Ve ilgili kişi hakkında hiçbir işlem de yapılmamıştı. Nitekim olay duyulduktan sonra halen il genel meclis üyesi olan kişi partisinden istifa etmek durumunda kaldı. Ama bu zamana kadar, konu değişik defalar kamuoyunda gündeme gelmesine rağmen AKP'nin hiç dikkatini çekmedi.  Oysaki Başbakan, böylesi birinin asla partisinde barınamayacağını Meclis Genel Kurulu salonunda ifade etti. O zaman, ilgili kişinin bu zamana kadar barınmasının da mutlaka bir izahı olacaktır... Yani MHP konuyu gündeme getirmese, hala sözü edilen il genel meclisi AKP'de siyasete devam edecekti...

Esasında, MHP'nin Meclis içinde ve dışındaki tutumu; AKP'nin kurduğu mağduriyet oyunlarını bozmuş, yabancı ülkelerde tezgâhlanmış senaryoların hayat bulmasına engel olmuştur. Bundan dolayı Başbakan Erdoğan, MHP'yi; gece ve günüz kadar farklı olduğu CHP'yle bir arada göstererek ülkücüleri kafasını bulandırmaya çalışmaktadır. Bu da yetmemiş, manevi değerlerle sorunlu göstermeye cüret ederek, muhafazakâr akışı durmayı denemektedir. Elbette bunların hiç birisi sonuç vermemekte ve MHP hızla yükselmeye devam etmektedir.

Bugün sağduyulu ve Türkiye'nin milli menfaatini savunan AKP tabanının önemli bir kısmı MHP'ye yönelmiştir. Bu AKP'leri çok sinirlendirmektedir!  Adama sorarlar, sana bu taban nereden geldi acaba?

Ayrıca, Başbakan Erdoğan, 1999-2002 yıllarındaki koalisyonun bütün icraatlarını MHP'ye ihale ederek, MHP'yi tek suçlu ilan etmeye çalışmaktadır. Oysaki Bahçeli, 57.Hükümet döneminin bedelinin ödendiğini ve partisinin de Meclis dışında kaldığını açıklıkla söylemiştir. Yani MHP'nin saklayacağı, gizleyeceği bir şeyi olmamıştır. Ama sıranın AKP'ye geldiğini de ifade etmektedir. Başbakan özellikle 2000 ve 2001 yıllarındaki krizleri hatırlatarak, MHP'yle krizi özdeşleştirmeyi amaçlamaktadır. Amacı, MHP=ekonomik kriz formülünü kabul ettirmeye dönük sinsi bir plandır. Oysaki Türkiye ekonomisi tarihinin en büyük krizlerinden birisini AKP hükümetiyle yaşamıştır. Bunu kapatabilmek için dünü suçlayan ve gerekçe arayan hükümetin bana göre bu yaptığı doğru ve yerinde değildir. Başbakan Erdoğan'ın;  geçmişte MHP'yi DSP'nin, bugünde CHP'nin peşine takılmak itham etmesinin altında yatan ise tamamen uydurma ve propagandaya dayalı kara bir mizansendir. Ve amaç olarak kendisinden uzaklaşarak MHP'ye giden muhafazakâr tabanı geriye çevirmektir...

Diğer taraftan Habur rezaletiyle, milliyetçiliğe yakın olmakla birlikte AKP'yi tercih etmiş olan seçmenin kafası karışmış ve bunların bir kısmı MHP'ye doğru yönelmiştir. Kavgayı şiddetlendiren ana gelişmenin ise seçmen tercihlerindeki bu kayma olduğunu pekâlâ ileri sürmek mümkündür.

Medyanın malum bazı temsilcileri ise, MHP'ye yönelik AKP saldırılarını desteklemekten geri durmamışlardır. Açıkçası Başbakan'a bu aralar iyi gaz veriliyor! Bir bakıma ve gerçek anlamda AKP, bir strateji gereğince MHP'ye saldırmaya karar vermiş ve bunun için de uygun iklim oluşturmuştur. Hiç kimsenin, bir başkasının eşine söz söylemesi söz konusu değilken, meselenin bir yönüyle buraya gelmesi, AKP'nin sündüremeyeceği, çarpıtamayacağı konunun olmadığını iyi bir şekilde göstermiştir.

Son olarak şunu söylemeyelim ki, AKP ile MHP arasında artan gerilimden zararlı çıkacak olanın AKP olacağı tartışmasızdır. Ancak yine de AKP tahriklerine devam edeceğe benziyor. Hiç kimse AKP'ye ülkede kavga etsin, onu bunu suçlasın diye oy vermedi. Sorunları çözsün diye destek oldu. Başbakan mağduriyetten bahsediyor; ya kendi mağdur ettikleri milyonlarca insana ne demeli? Ayrıca, AKP'nin saldırıları, MHP tabanının saflarını daha da sıkılaştıracak ve AKP'den rahatsız olanların bu safta toplanmasına neden olacaktır. Ve ayrıca, AKP tabanında ciddi oranda rahatsızlıklar baş gösterecektir... AKP'nin, MHP'ye dönük hazımsızlığı ve tahrikleri; bir anlamda ülkenin bir erken genel seçim sürecine girdiğinin de kanıtıdır... Ve bu süreçte, MHP'nin en büyük gücü; soğukkanlı bir şekilde olayları izleyen ve performansını her geçen gün yükselten bir lidere sahip olmasıdır. Ve Bahçeli bu gerilim dolu atmosferden ülkeyi çekip çıkaracak tek kişidir... AKP ise mutlaka, özellikle lider odaklı saldırılarının başarıya asla ulaşmayacağını eninde sonunda görecektir...