Son dönemde yaşanan gelişmeler gösterdi ki, vatandaşlarımızın büyük kısmı AKP'ye karşı içinde beslediği kin ve nefret duygularından dolayı, sırf AKP seslendiriyor diye farkında olmadan inandıkları İslam dinine ve demokrasiye de karşı tavır sergiliyorlar.

Öncelik başörtüsü konusunu ele alacak olursak yukarıda söylediğimiz durumu çok açık şekilde görürüz.

Bildiğiniz gibi, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılması ile ilgili olarak MHP bir Anayasa teklifi vermiş ve bu yasa AKP'nin de desteği TBMM'den geçerek onaylanmıştı. Gerçi AKP'nin MHP'ye verdiği YÖK Kanunun Ek 17. maddesinin de değiştirilmesi sözünü tutmamasından dolayı hala üniversitelerimizde başörtüsü yasağı uygulanmaktadır. Çünkü başörtüsü yasağının kalkması demek, AKP'nin başörtüsü sorununu seçimlerde sömürü ve kandırma aracı kullanamaması demektir ki, bu da AKP'nin hiç işine gelmemektedir. Zaten bu tür dini siyasete alet etme, din sömürüsü ile milleti kandırma faaliyetleri yüzünden de bugün bir kapatma davası ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.

Bizim burada değinmek istediğimiz asıl konu MHP'nin başörtüsü yasağının kaldırılması için AKP ile birlikte hareket etmesine kamuoyundan gelen tepkilerdir. Kamuoyunda "MHP'nin AKP'ye koltuk değneği" vs.. şeklinde aslında bizim burada yazmaya bile utandığımız dedikodular çıktı. Hangi kaynaklardan geldiği belli olan bu dedikodulara ülkücülerden bile alet olanlar oldu.

Ancak, MHP'nin geçmişte başörtüsü yasağı ile ilgili fikirlerine bakıldığında aslında dün söyledikleri ile bugün söylediklerinin farklı olmadığını görüyoruz.

MHP,1999 seçimlerinde de, 2002 seçimlerinde de, 2007 seçimlerinde de aynı görüşleri dile getirmiş ve başörtüsü yasağının, kanunlarla düzenlenip, kaldırılmasını sürekli savunmuş ve bugün bunu gerçekleştirmiştir. MHP bu konudaki çözüm önerisini de her üç seçim öncesi çıkardığı seçim beyannamelerine koymuştur.

Nitekim MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, eski tarihlerde yapmış olduğu konuşmalarla ile bugün ortaya koyduğu düşüncelere bakıldığında, MHP'nin fikir çizgisinde herhangi bir değişimin olmadığını, MHP'nin dün ne diyorsa bugünde aynısını söylediğini göstermektedir.

Bahçeli, 21 Ekim 1997'de TGRT'de kendisiyle yapılan bir mülakatta başörtüsü meselesinin uzun yıllardan beri tartışıldığını belirtiyor şöyle konuşuyordu:

"Bütün siyasi partiler bu konuda çözüm üretebileceklerini ifade etmelerine rağmen özellikle muhalefetteyken bu konu üzerinde çözümler üreteceklerini vaat etmelerine rağmen iktidar oldukları dönemde bu konu üzerine hassaslıkla durulmuyor. Zaman zaman yine başörtüsü ile ilgili problemler çıkıyor Türkiye'de. Bu yılki üniversite öğretim yılı başlangıcında İstanbul Üniversitesi'ni kazanmış olan kız öğrenciler arasında başörtülü fotoğrafla kayıt yaptırmak isteyenlerin kayıtlarının yapılmaması gibi bir davranışla karşı karşıya kalmıştır. Bu da Türkiye'de inanan kitleyi oldukça üzmüştür. MHP'yi de oldukça üzmüştür. Başörtüsü meselesi artık Türkiye'de çözüme kavuşturulmalı. Din ve vicdan hürriyeti olarak meseleye yaklaşılmalı. Başını örtmek isteyen örtmeli, başını açmak isteyen açmalı ve bunların öğretim hakkı hiçbir şart altında kısıtlanmamalıdır. Türkiye'de artık 21. yüzyılın eşiğindeki bir Türkiye'nin bu tür meselelerle kesimler arasında gerginlik, cepheleşme, kamplaşmaya doğru gidilebilecek davranışlara başta tüm siyasiler olmak üzere herkes açılmalıdır. Türkiye'nin başörtüsü mesele olarak gündeminden çıkmalıdır"

MHP lideri Bahçeli, 19 Ekim 1998 tarihli Büyük Kurultay'da şöyle konuştu:

"Başörtülüler üniversitelerde okumalıdır. Bunları sokağa dökerek perişan etmeye kimsenin hakkı yoktur!.. Başörtüsü meselesini körükleyeceksin, Meclis'e gelince unutacaksın! Sonra iktidardan düşünce başörtülüleri sokağa dökeceksin. Bunu kabullenmek mümkün değildir" Bahçeli, 13 Nisan 1999'da seçimlerden birkaç gün önce Yozgat mitinginde, "Biri eline karanfil alıp dağıttı, başörtüsü davasının yanında olduğunu söyleyenler bu konuyu istismar ediyor. Başörtüsü konusunda insanlarımızı tahrik ediyorlar. Madem bu kadar samimiydiler, birinin 140, diğerinin 100'ün üzerinde millet-vekili vardı. Niye Meclis'te çözmediler. Başörtüsünü istismar ederek, insanları tahrik ederek bu konu çözülemez, ancak uzlaşmayla Meclis'te çözülür" diyordu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 3 Mayıs 1999'da yapmış olduğu konuşmada ise şunları söylüyordu.

"Adı geçen partinin (O zaman din istismarcılığı yapan kapatılan Fazilet Partisi kastediliyor) bazı sözcüleri, kendi dışındaki partileri ve partilileri yönlendirmeye matuf demeç ve açıklamalar konusunda da siyasi nezaket kurallarını zorlayan bir tavır sergilemektedir. Bu çerçevede kendilerini daha ölçülü ve dikkatli davranmaya davet ediyorum. Hiç kimse, işine geldiğinde Milliyetçi Hareket Partisi'ni hatırlama, gelmediğinde ise en ağır eleştirileri yöneltme hakkına ya da imtiyazına sahip değildir.

Türkiye'de önemli toplumsal ve siyasi gerilimlerin neden ortaya çıktığı, nasıl geliştiği ve çözüm için neler yapılması gerektiği konusu üzerinde düşünmek şarttır. Bu, onların en öncelikli ahlâki görevlerinin başında gelmektedir.

Son beş yıllık siyasi geçmişlerinde meydana gelen zikzaklara, kırılmalara, uslûp ve tarz yanlışlıklarına dikkatlice bakmaları gerekmektedir. Bu bakış, bugüne kadar ülkeye ne kaybettirdiklerini anlamaları için yeterli olacaktır. Dün yaşanan hadise de, nihai anlamda meselenin çözümüne değil, çözümsüzlüğe hizmet etmiştir. En önemlisi, Türkiye'deki laik anti-laik cepheleşmesini körükleyen bir sonuç doğurmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi, dün olduğu gibi bugün de her türlü problemin, şova meydan vermeden hoşgörü ve diyalog ortamı içinde aşılabileceğini savunmaktadır. Üniversitelerdeki başörtüsü dramı da dâhil olmak üzere, din ve vicdan hürriyeti ile laik devlet prensibi çerçevesinde gündeme gelen tartışma ve gerilimlerin zıtlaşma ve inatlaşmayla değil, uzlaşma ve ikna yoluyla çözülebileceğine inanmaktadır.

Bunun için de her türlü meselede olduğu gibi, taraflar arasında samimiyet, ciddiyet ve güvenin esas olduğunu düşünmektedir. Her parti ve kuruluşun böyle bir anlayış ve çözüm zemininin oluşması için elinden geleni yapmasını şart görmektedir. Bu, aynı zamanda tarihi ve toplumsal sorumluluğun da bir gereğidir. İşte partimizin dünden bugüne takip ettiği siyasi çizginin, benimsediği üslûbun özeti budur."

Yukarıdaki sözlerde de görüldüğü gibi MHP, başörtüsü yasağının kaldırılmasını eskiden beri savunmuş ve bu fikirlerini de her ortamda dile getirmiştir.

MHP, üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını, din ve vicdan hürriyeti meselesi olarak görmüş ve bu meselenin Cumhuriyetimizin temel ilkelerine uygun olarak bir uzlaşma kültürü zemininde çözülmesi gerektiğini savunmuştur. Ve bu çözüm sonucunda da hem bu sorun ortadan kalktığı gibi hem de dinimizi siyasete alet eden bir kısım grupların ellerindeki sömürü aracıda alınmış olacaktır.

Zaten, Alparslan Türkeş'in dediği gibi, "Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti" ile donanmış ülkücülerin başörtüsü yasağını savunmalarını düşünmekte abesle iştigaldir.

Ancak, bugün görüyoruz ki ülkücü hareket içerisine fitne-fesat sokarak bölme ve parçalama amacı içinde olanlar MHP'nin başörtüsü yasağını kaldırmak için attığı adımları, içlerine sindirememişler ve her zamanki gibi ülkücüleri fitne ve fesatla partilerine düşman hale getirmeye çalışmaktadırlar.

Bu fitne ve fesatçı grubun sözlerine inanmasa da sırf AKP ile MHP bu konuda ile birlikte hareket etti diye başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı tavır alan kişilerde olabilir. Ama şundan eminim ki, sırf AKP'ye düşmanlığından dolayı bugün başörtüsü yasağının kaldırılmasını tehlike olarak görmeye çalışan bu şahısların birçoğunun bundan önceki yıllarda başörtüsü yasağının kaldırılması ile ilgili hararetli sözler etmişlerdir.

Ama ne yazık ki, vatandaşlarımızın AKP'ye karşı beslediği kin ve nefret öyle bir seviyeye gelmiş ki, olaylara objektif bakmalarını engellemekte ve fark etmeden İslam dinine bile karşı hale getirmiştir.

Halbuki, AKP için İslam dini oy avcılığından başka bir şey değildir. Ve AKP İslam dini ilgili konuları sadece din sömürüsü yapmak için kullanmış bu konuda hiçbir icraatta bulunmamıştır. Bununla birlikte AKP'nin icraatlarına baktığımızda ise Yahudi cemaatleri ve Hıristiyan Kilislerinin büyük faydalar elde ettiğini görmekteyiz. "İktidara gelmek için gerekirse Papaz elbisesi" giyerim diyen Erdoğan'ın, giydiği bu Papaz elbisesini hiç çıkarmaya niyeti olmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak, topluma bir çağrıda bulunmak istiyorum; sırf AKP dile getiriyor diye manevi değerlerimize karşı olmamalarını ve onların değer koruyucusu değil, iktidarda kalabilmek için değer istismarcılığı yaptıklarını iyi idrak etmelerini diliyorum.  

Bu vatan bizimdir, bu Cumhuriyet bizimdir, bu millet bizimdir, bu dinde bizimdir. Ve bu yüce değerleri koruyup yüceltme görevi de bizimdir.

AKP'nin Türk Milleti'nin hiçbir milli ve manevi değeri ile ilgili olmadığı artık anlaşılmıştır... Türkiye'den yana olanlar, buna göre hareket etmeli ve safını bilmelidir.

- - - - -