Geçtiğimiz haftanın gündemini oluşturan, TSK'nın Irak'ın kuzeyinde PKK'ya yönelik yapmış olduğu operasyonlara birden ara verip, geri çekilmesi olayının yankıları hala devam ediyor.

lign="justify"> Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, basın mensupları ile yaptığı toplantıda, TSK'nın ABD'nin baskısı ile geri çekildiği iddialarına "ispatlasınlar üniformamı bırakırım" şeklinde büyük sözler etti. Ancak, bu işlerin söz etmekle olmadığını belki de en iyi Yaşar Paşa'nın kendisi bilmektedir.

Bu sözlerle yetinmeyen Yaşar Paşa, basında "muhalefete muhtıra" şeklinde yer alan bildiriyi Genelkurmayın internet sitesinden yayınlattı.

Muhalefete karşı yayınlanan bildiriye geçmeden önce Yaşar Paşa'nın basın mensupları ile yaptığı toplantıya değinmekte fayda olduğuna inanıyorum.

Yaşar Paşa açıklamalarında "Başbakan'ın operasyonun bitirileceğinden bilgisi var" dedi.

Merak ediyorum operasyonun sonlandırılacağından haberi olan Başbakan, "Ulusa Sesleniş" konuşmasının "ilk metninde" operasyonun süreceğini söyler mi?

Hatta Yaşar Paşa'nın söylediklerinden yola çıkarak operasyonda geri çekilmenin iki gün öncesinden başladığına inanırsak, Başbakan'ın geri çekilmeden 3 gün sonrasında yapacağı konuşmada "operasyon devam ediyor" şeklinde beyanda bulunmasının sebebi nedir? Bu beyanı "geri çekilmeyi gizlemek amacıyla" söylenmemiştir diye bize açıklayamazsınız. Çünkü, Paşa'nın söylediği gibi her şey planlar dâhilinde ise Başbakan'ın konuşmasının yapılacağı saatte geri çekilme tamamlanmış oluyor ki, o zamanda Başbakan'ın gizlemesi gereken bir konu da kalmamış oluyor. Yani operasyonda geri çekilmeden ya Başbakan'a bilgi verilmedi ya da şüpheleri doğru çıkartacak şekilde, planlandığından önce geri çekilmeyi gerektirecek bir durum oluştu.

Paşamız açıklamalarında "Hedeflerimizi gerçekleştirdik" diyor. Neydi bu hedefler? TSK'nın 22 Şubat 2008 tarihli basın açıklamasında şöyle belirtilmiş "İcra edilen harekâtın, bölgenin teröristler için kalıcı ve güvenli bir üs bölgesi olarak kullanılmasını önleyerek, Irak'ın istikrar ve iç barışına da katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir."

Bu cümle üzerinden gidersek, o zaman şu an Irak'ın kuzeyinde, PKK'lıların barınmaması lazım değil mi? Ama ordumuz çekilirken bile, PKK terör örgütü ile çatışmıştır. Demek ki hâlâ orada PKK'lılar duruyor. Bahsedilen 240 teröristin öldürülmesi ile bölgede PKK bitmiş mi oldu? Hani bahsedilen bölgede PKK'lıların sayısı 3000-5000 arası idi. Bütün bunlar gösteriyor ki, bölge PKK'lılardan tam anlamıyla temizlenmemiştir. Durum böyle olunca da bahsedilen hedef gerçekleşmemiş ve ordumuz görevini tamamlamadan geri çekilmiştir sonucu çıkıyor.

Sayın Paşamız, ordumuzun geri çekilişini eleştirenlere yönelik, bölge şartlarının çok zor olduğunu belirtiyor ve "isteyeni 2 gün misafir edelim" gibi bir cümle kullanıyor.

Bu cümle de gösteriyor ki Paşamız sinirlerine yenik düşmüştür. Ve sinirinden dolayı farkında olmadan komutasını yaptığı Türk ordusunu küçük düşürmek anlamına gelen cümleler kurmaktadır. Buradan hatırlatmak isterim ki, emrinizdeki ordu kahraman Türk ordusudur. Türk milletinin kahraman ordusu bugüne kadar her türlü zorlu şartlar altında vatan savunmasını yapmıştır ve bundan sonra da yapacaktır. Kahraman Mehmetçik bugüne kadar "kar yağdı, yağmur yağdı, sis çöktü, botum ıslandı" gibi bahaneler ardına sığınmamış her zaman görevini en iyi şekilde yapmıştır. Lütfen emrinizdeki kahraman Mehmetçikleri çok iyi tanıyınız Yaşar Paşa...

Yine başka bir durum ise şudur: Türkiye geri çekilmeyi Barzani'den ve Zebari'den öğrendi. Öyle ki, bu adamlar geri çekilmenin başladığı saati bile (29 Şubat Saat 04.00) vererek, geri çekilmeden duydukları memnuniyeti açıkladılar. Bunların açıklamalarına göre, TSK söylendiği gibi iki öncesinden değil, Bush'un açıklamalarının hemen ardındaki gün sabaha karşı geri dönüşe başladı. Türkiye, kendi ordusu ile ilgili bilgileri bu adamlardan almaya mecbur mudur?

Biz bu adamların açıklamalarına inanmayarak, kendi Genelkurmayımızın açıklamalarını doğru olduğunu düşünerek sorularımıza devam ediyoruz. Eğer gerçekten bahsedilen geri çekilme iki gün öncesinde başladıysa, bölgede uçan kuştan haberi olan ABD bunu nasıl göremedi? Hadi göremedi diyelim. Geri çekilmeden Barzani'nin, Zebari'nin haberinin olduğu yerde bunu ABD'den gizlemek ne kadar mantıklı? Ziyaretinin bir gün öncesinden "TSK çekilsin" diyen ABD Savunma Bakanı'na el altından TSK'nın zaten çekildiğini ve bu tip açıklamalara gerek olmadığı söylenemez miydi? Ya da adam Türkiye'ye geldiğinde yapılan özel görüşmelerde, bu konu dile getirilemez miydi? Ve yine, ABD Savunma Bakanı ile yapılan görüşmeler sonrasında medya mensuplarına operasyon daha uzun süre devam edecekmiş gibi açıklamalar yapmanın gereği var mıydı?

Bu yukarıdaki şüphelerin hepsinde aklımın ucundan bile TSK'nın böyle bir oyunun tarafı olacağı aklımdan geçmemiş, bunun tamamen AKP ile ABD arasındaki gizli pazarlıklardan kaynaklandığını, düşündüğümü 29 Şubat tarihli yazımda beyan etmiştim.

Bu yukarıda saydığım şüpheler sadece benim şahsi fikirlerim değil. Sokaktaki vatandaşın yüzde doksanının görüşü. Eğer Sayın Paşamız, bir günlüğüne bile olsa, tebdili kıyafet yapıp, vatandaşın arasına karışırsa, bu söylediklerimizin doğruluğunu görecektir.

Vatandaş arasında yaptığı tebdili ziyarette, Türk milletinin çok yüksek bir bölümünün, TSK'nın son zamanlarda yaptığı açıklamalara karşı güvensizlik sergilediğini gören Yaşar Paşa, Türk milletini de hainlikle suçlayacak mıdır yoksa iğneyi kendine batırma zamanı geldiğinin farkına varacak mıdır merak ediyoruz.

Muhalefete karşı yapılan bildiriye gelirsek, Genelkurmay Başkanlığı'nın nasıl bir abesle iştigal eylediğini görmekteyiz.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, 2 yıl kadar önce o zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından, Yaşar Paşa hakkında internette çıkan haberler üzerine "İnternet korkakların platformudur" denilerek, Yaşar Büyükanıt savunulmuştu. Ancak bugün görüyoruz ki, her ne hikmetse Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanlığı görevinde iken çıkan ve basın tarafından muhtıra şeklinde isimlendiren iki çok önemli açıklama da internetten yapılmıştır.

Muhalefete karşı yapılan açıklamada, muhalefet tarafından yapılan açıklamaların TSK'ya hainlerden daha çok zarar verdiğinden bahsediliyor. Bu nasıl bir insafsızlıktır ki, bu ülkenin köklü iki partisine bu şekilde bir açıklama yapılabilmektedir.

Yaşar Paşa'ya sormak isterim:

Sizlerin sessiz kaldığınız, gelişen olaylara "biz siyasete karışmayız" diyerek sustuğunuz belki de "susmak zorunda kaldığınız" dönemde:

Bu iki parti ki, Gülen cemaati ve AKP tarafından hem TSK'nın kurumsal kimliğine hem de Yaşar Büyükanıt'a yapılan saldırılar karşısında Türk ordusunun yanında olmuş ve bu oyunları bozacak adımlar atmamışlar mıdır?

Ve yine bu iki parti, bugün Yaşar Paşa'nın el ele verdiği Başbakan Erdoğan'ın "şehitlere kelle, Apo'ya Sayın" sözlerini en ağır şekilde eleştirmemişler midir?

Ve yine bu iki parti, Erdoğan'ın "şehit cenazeleri gelmesin artık" diyen bir vatandaşa "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözünden sonra, en sağlam şekilde şehitlerimize ve ordumuza sahip çıkmamışlar mıdır?

Ama siz şimdi Türk ordusuna en fazla sahip çıkan insanları "hainlerle eşdeğer" tutuyorsunuz. Hem de ne için? Bu iki parti sınır ötesi operasyonda, siyasi iktidardan kaynaklanan şüphelerini demokratik bir şekilde dile getirdiler diye? Hiç utanmadınız mı böyle bir cümleyi sarf ederken?

Muhatabı AKP olan sorulara, durumdan vazife çıkararak, neden AKP'yi paklama çabasına giriyorsunuz? Neden kendinizi AKP'yi korumak için siper ediyorsunuz?

Öncelikle şunu çok iyi biliniz ki; o eleştirdiğiniz muhalefet liderlerinin hiçbiri "ABD Liyakat Madalyası" sahibi değildir.

Seçimler öncesinde yayınlanan e-muhtıranın ve "özde değil sözde laik Cumhurbaşkanı" açıklamalarının sonuçları bellidir. Oy oranları iyice dibe vurmuş olan AKP, bu açıklamalar sayesinde yüzde 47 ile iktidar olmuştur.

Bugün ise, muhalefetin AKP'ye yüklendiği bir durumda kendinizi AKP'ye siper etmektesiniz. Size hiç yakışmıyor. Amacınız AKP'de siyaset yapmaksa ya emekliliğinizi bekleyiniz ya da o üniformayı çıkarıp sonra siyaset yapınız.

Lütfen, AKP'yi savunmak yerine, kendi yaptığınız hataları görünüz. Biran olsun bırakınız yukarıdaki şüphelerimizi ve kendi yaptığınız sınır ötesi operasyonun sonuçlanmasına ilişkin açıklamanıza bakınız.

Bu açıklamada, "komuta merkezi", "muhabere ve lojistik tesisi" ve "mürettebatı olan uçaksavar mevzii" gibi terimlerin teröristlere savaş hukuku kapsamında "savaşan taraf" statüsü atfedecek nitelikte olduğunu, terör örgütünü "gerilla" statüsüne sokacak terimler olduğunu bilemeyecek kadar askeri terminolojiden uzakta mısınız? Ya da PKK'nın "terör örgütü" olmaktan çıkıp "gerilla" statüsüne sokulmasına mı çalışıyorsunuz? Elbette ki, bu ikinci seçeneği aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz. Ama sizde yaptığınız açıklamalara dikkat ediniz. Çuvaldızı doğruyu söyleyenlere batırmadan önce, iğneyi kendinize bir kere batırınız.

Yazımın sonunda Yaşar Paşa tarafından son dönemde yapılan açıklamalarda sık sık kullanılan "şehitlerimize haksızlık yapılıyor" cümlesine takılmadan edemeyeceğim. Bu cümlede sanki bu şehitler sadece TSK'nın şehitleri de, başkaları o şehitlere saldırıyor gibi görüntü veriliyor.

Sayın Paşa'mız, o şehit olan, gazi olan askerlerin, TSK'ya mühimmat sağlayan şirketler tarafından üretildiğini mi sanıyor ki, sadece kendilerine ait olduğunu düşünüyorlarmış izlenimi veren açıklamalar yapıyorlar bilemiyorum ama şunu çok iyi biliyorum ki, o şehitler bizim şehitlerimizdir. O şehitler, orduya mühimmat sağlayan fabrikaların üretimi değil, köylüsünden şehirlisine, doğulusundan batılısına, güneylisinden kuzeylisine, büyük Türk milletinin kahraman evlatlarıdır, bizim evlatlarımızdır. Ve yanan yürek Türk milletinin yüreğidir.

Ve son söz:

Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez! Ne Mutlu Türküm Diyene!

-