TBMM Başkanı Mustafa Şentop, MOBESE kameralarına yönelik tartışmalara ilişkin, "Böyle bir iddia var MOBESE kamerası olduğu. Onun bir kere kesin olarak teyit edilmesi lazım. Bu bir incelemeyi gerektiriyor. Dosyanın detaylarına hakim olmayı gerektiriyor. Sanıyorum bu konuyla ilgili olarak da bir hukuki süreç, bir inceleme süreci yapılacak." dedi.

CNN Türk Televizyonu'nda Hakan Çelik'in sorularını yanıtlayan Şentop, Adalet Bakanlığındaki görev değişikliği sorusu üzerine, bakanlıklarda görev değişikliği ve atamaların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın takdirinde olduğunu, Abdulhamit Gül ve Bekir Bozdağ'ın iyi birer hukukçu ve görevlerini dikkatle yürüten kişiler olduğunu dile getirdi. Şentop, "Ben Sayın Gül'e hayırlısı olsun diyorum. Bugüne kadar yapmış olduğu görevlerle ilgili olarak da teşekkür ediyorum. Sayın Bekir Bozdağ'ı da tebrik ediyorum buradan. Başarılar diliyorum. Şüphesiz bakanların kendilerine özel politikaları söz konusu değil. Eski dönemde de değildi, yeni dönemde de değil. Hükümetin bir politikası olur. Bakanlar o politikayı uygulamada detaylandırarak, geliştirerek icra ederler. Bu bakımdan bu değişiklikler gayet tabiidir, normaldir." dedi.

Yeni görevlendirmenin tartışmalı konularla ilgili bir yönü olup olmadığı sorusuna Şentop, "Böyle bir ihtimal görmüyorum. Şüphesiz birçok yorumlar yapanlar olacaktır, olur ama öyle bir durum, öyle bir gerekçe olduğunu düşünmüyorum ben." diye yanıt verdi.

"Bu bir incelemeyi gerektiriyor"

MOBESE kayıtlarıyla ilgili tartışmaların sorulduğu Şentop, konuyu bir hukukçu olarak değerlendirmenin yanlış olacağını dile getirdi. Konunun detaylarını bilmek gerektiğini belirten Şentop, şöyle devam etti:

"Yani görüntülerin hangi kamerayla çekildiğini -böyle bir iddia var MOBESE kamerası olduğu- onun bir kere kesin olarak teyit edilmesi lazım. Bu bir incelemeyi gerektiriyor. Dosyanın detaylarına hakim olmayı gerektiriyor. Sanıyorum bu konuyla ilgili olarak da bir hukuki süreç, bir inceleme süreci yapılacak. Dolayısıyla bu detayları bilenlerin ancak bu konuda bir karar vermesi lazım. Yani bu şekilde televizyonlarda zaman zaman akşamları tartışma programlarında konuşulduğu gibi herkes kendi perspektifinden bir şeyler söylüyor ama bir hukukçu kimliği bunu yapmamayı gerektiriyor."

Tartışmanın bir de afete dönüşen bir karla mücadele boyutu yönünden de değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Şentop, şunları söyledi:

"Bu yaşananlardan şüphesiz ki devletimiz, kurumlarımız bir ders çıkartıyorlar. Bugünkü tartışmalar, hemen olayın sıcağı sıcağına yaşanan tartışmalar, biraz bu son dönemlerin meşhur tabiriyle bir köpük tartışması. Bunlar siyasette olur bir süre. Bunlar zaman geçince yeni tartışmalarla geride kalır. Ama esas olarak bunları doğru bir şekilde analiz etmek ve bunlardan gerekli dersleri çıkarmaktır. Bu mutlaka yapılır. Bununla ilgili çalışmalar, incelemeler sürdürülüyor."

"Siyasetçi sadece eleştirerek bir sonuç hasıl edemez"

Siyasi konularda sosyal medyada hararetli tartışmalar yapıldığının hatırlatılması üzerine Şentop, sahada vatandaşlar arasında bir gerilim bulunmadığını vurgulayarak şöyle konuştu:

"Gerginlik nerede? İşte televizyon ekranlarında görüyoruz bunu tartışmacılar arasında. Zaman zaman siyasetçiler arasında görüyoruz. Bunun böyle yukarıdan aşağı tabana inmemesi sağlıklı bir durum sonuç itibarıyla. Çok kalıcı ve artık yerleşme, kök salmış bir tablo olmadığını gösteriyor. Birincisi bu. İkincisi tabii aşağı yukarı bir yıldan biraz fazla bir zaman var seçimlere. Bu uzun bir zaman Türkiye açısından. Çünkü önümüzde yapmamız gereken çok iş var. Konuşacağımız çok konu var. Öyle bir tansiyonda konuların konuşulmasının, tartışılmasının hiç kimseye bir faydası yok. Yapılanlara karşı çıkanlara, muhalif olanlara da faydası yok. Yüksek tansiyonda bir sonuç alabilmek, bir fayda hasıl edebilmek Türkiye için, halkımız için mümkün değil."

Son dönemde bir kısmı uluslararası ölçekte Türkiye'yi de etkileyen çok sayıda sorun bulunduğuna işaret eden Şentop, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Dolayısıyla böyle bir yüksek tansiyonla yani pireyi deve yaparak bir bardak suda fırtına kopartarak Türkiye'ye faydalı bir sonuç üretemeyiz. Herkesin memleket meselelerini bir ciddiyetle bir derinlikle ve milletimiz için bir fayda hasıl edecek şekilde bir amaçla tartışması lazım. Şüphesiz köşe yazarları bunu yapabilir. Televizyondaki eleştirmenler bunu yapabilir. Sadece eleştirmekte netice alabilirler. Onların işi odur. Ama bir siyasetçi sadece eleştirerek bir sonuç hasıl edemez. Eleştirmeli, eleştirebilir elbette ama eleştirdikten sonra da ortaya o konuda yapılması gereken doğru olan şeyin ne olduğunu da koymak mecburiyetindedir. Yani millet hiç kimseye 'Bu ne güzel eleştiriyor olanı biteni' diye oy vermez. 'Madem eleştiriyorsun, gel sen yap.' diye oy vermez. Ortaya bir de neler yapılacağına, yapılması gerektiğine dair somut şeyler konulmalıdır. Bu bakımdan ben Türkiye'de siyasetin bu şekilde bir eski tabirle aşık atışması gibi 'Sen bunu dedin, ben de bunu diyorum, sen de bunu dersin.' falan gibi yürütülmesini faydalı görmüyorum."

"Siyasette üslup meselesi önemli"

Siyasette üslup meselesinin önemine de değinen TBMM Başkanı Şentop, asgari nezaket kuralları içerisinde hareket etmek gerektiğini vurguladı. "Daha önce Meclis'te bu şekilde hararetli tartışmalar yaşanıyor muydu, yoksa yaşadığımız günlerin bir farklı bir niteliği mi var? TBMM'de tansiyonun fiziki kavgalara dönüştüğünü görüyoruz?" sorusu üzerine de Şentop, "Tabii Meclis'te bir olay olsa bile bu fiziki temas, bir çatışma anlamında bir tek olay bile olsa bu çok vahimdir." dedi. Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Son dönemlerde bunun arttığına dair mukayese ettiğimde özel bir belirti görmüyorum. Yani zaman zaman bu tür tansiyon yükselmeleri olmuştur siyasette, Meclis'te de olmuştur. Ama zaman zaman da Meclis'te birlikte iş yapılabileceği ortaya konulmuştur. Kazakistan'la ilgili mesela bir siyasi parti, ortak bir deklarasyon yayımlandı benim imzamla da birlikte. O gün çok hararetli tartışmalar vardı Meclis'te. Yani buradaki mesele şu: Siyaset bunu başarabildiği ölçüde, millet için daha güçlü, daha iyi bir fayda üretebilir. Şüphesiz tartışacağımız konular vardır ama tartışmayacağımız, üzerinde mutabık kalacağımız konular da vardır. Bunları ayırarak, bunların bilincinde olarak hareket etmemiz lazım. Yani bazen buradan uzaklaştığımızı görüyorum. Yani sanki birbirimizin düşmanıymışız gibi, birbirimizi eleştiriyoruz. Birbirimize taarruz ediyoruz. Halbuki bizi bu ülkede, bu topraklarda bir arada tutan, bir arada yaşatan çok temel konular var ve bu konular üzerinde hepimiz mutabıkız. Bu mutabakatımızı bilerek bunun şuurunda, bilincinde olarak ihtilaflı olduğumuz konularda tartışmalıyız, şüphesiz. Bu ikisini birbirinden koparmadan bu bilinçle hareket ederek bunu yapmamız lazım. Zaman zaman daha yüksek tansiyonlu tartışmalar olmuş geriye dönüp baktığımızda. Ama şüphesiz siyaset devam ediyor. Hayat devam ediyor. Ortaya çıkan sorunlar devam ediyor birbirini takip ediyor. Bu bakımdan ölçüyü kaçırmamak lazım nihayetinde."

Erken seçim ihtimali var mı?

Erken seçim ihtimali olup olmadığı sorulan Şentop, "Hayır. Tabii bu erken seçim tartışmaları önceki dönem Türkiye'deki hükümet sisteminin, yani anayasa değişikliği öncesi mevcut hükümet sisteminin alışkanlıkları." dedi.

Geçmişte parlamentonun özel bir sayı aramayan bir çoğunlukta seçim kararı alabildiğini anlatan Şentop, şöyle devam etti:

"Seçime gitmek için birçok da sebep vardı. İşte hükümetin kurulamaması, hükümetin düşmesi, başkanlık divanının oluşmaması vesaire gibi birçok sebep vardı. Bunlardan hareketle seçim tartışmaları olurdu eskiden. Fakat bu yeni sistem zaten Türkiye'de sık sık seçim yapılmaması, bir siyasi istikrar döneminin sağlanması, temellendirilmesi için yapılmış bir değişiklik. Yeni anayasa değişikliğiyle getirilen sistem değişikliği. Bu bakımdan konuya yaklaştığımızda yeni anayasa değişikliği sonrası dönemin, yeni hükümet sistemi döneminin erken seçim gibi bir unsuru içerisinde barındırmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Niye? Çünkü öncelikle burada bir Meclis'in, parlamentonun nitelikli bir çoğunlukla karar alması lazım seçim için. Onu sağlamak gerekiyor hukuken veya Cumhurbaşkanı tarafından seçim kararı alınabiliyor."

Meclis Başkanı Mustafa Şentop, yeniden aday olan bir cumhurbaşkanının görev süresini kısaltmış olacağına da işaret ederek "Bu bakımdan ben erken seçim tartışmalarını önceki hükümet sistemi döneminin alışkanlıkları olarak görüyorum. Böyle bir şey mevzubahis değil." dedi.

"Siyasi aktörler aynı"

Hükümet sistemi değişikliğinin anayasal anlamda siyasette de bir paradigma değişikliği içerdiğini anlatan Şentop, bu süreçte siyasi aktörlerin ise aynı kaldığını vurguladı.

"Yani önceki dönemindeki siyasi aktörler yeni değişiklikle beraber aynen devam ediyorlar siyaseten." diyen Şentop, "Eski dönemlerdeki alışkanlıklarını, zihinlerindeki anlayışları, zihniyet dünyalarını buraya getirdiler, taşıdılar. Yani sisteme göre, yeni değişikliğe yeni paradigmaya göre bunları yenilemediler, güncellemediler tabiri caizse. Bu bakımdan bu tartışmalar sık sık karşımıza çıkıyor." dedi.

Muhalefet partilerinin seçimi kazanmaları halinde parlamenter sisteme dönmeyi vadettiklerinin hatırlatıldığı Şentop, "Şu anda Türkiye'de bir başkanlık sistemi var hükümet sistemi olarak. Türkiye 2023 seçimlerine gittiğinde de bu sistem olacak. Seçime bununla girilecek. Seçim sonrası ortaya çıkacak parlamento ve seçilecek Cumhurbaşkanı bu sisteme göre ülkeyi yönetecek. Bunda bir tereddüt yok." ifadelerini kullandı.

Sistemi değiştirmek için "Biz bu sistemi beğenmiyoruz, sistemi değiştireceğiz." demenin yeterli olmayacağını da vurgulayan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, şunları kaydetti:

"Bu partilerin genel başkanlarının, milletvekillerinin falan bir araya gelerek yapacağı bir iş de değil. Bu iş nasıl olur? Bu iş bir anayasa değişikliği ile olur. Dolayısıyla Türkiye'nin yeni bir hükümet sistemine geçmesi için anayasanın değiştirilmesi lazım. Parlamentoda çok nitelikli aranan bir çoğunluk var. Anayasa değişikliği gerektiren bir husus bu, sistem değişikliği. Yani bir tarafta tabii hayaller, bir tarafta da gerçekler var. Şunu tespit edelim. 'Biz bir araya geldik. Hükümet sistemini değiştireceğiz.' diye bir açıklama olduğu takdirde 2023'ten sonra seçimde hükümet sistemi değişmiş olarak, seçim sonrası Türkiye şekillenmeyecek. Şu anki mevcut sistem 2023 seçimlerinden sonra da uygulanacak sistemdir. Bu bir anayasa değişikliği gerektiren bir husus. Anayasayı değiştirecek bir çoğunluğu sağlamakla mümkün. Dolayısıyla önümüzde bir gerçeklik olmadığını ifade etmek lazım."

"2023'ten sonra artık sistemle ilgili tartışmalar ortadan kalkar diye düşünüyorum"

Şentop, Türkiye'de hükümet sistemi değişikliğinin 50 yıldır tartışıldığını belirten Şentop, Türkiye'deki anayasal düzenlemelerin ülkeyi başkanlık sistemine doğru getirdiğini anlattı. "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden geri dönüşü ya da muhalefet partilerinin tarif ettiği modele geçişi zor mu görüyorsunuz?" sorusuna Şentop, "Şüphesiz zor görüyorum ve makul bulmuyorum." yanıtını verdi.

Şentop, sistem değişikliğinin sadece anayasayı, kanunları değiştirmekle gerçekleşmediğini, zihniyet ve alışkanlıkları da değiştirmek gerektiğini anlatarak "Anayasa değişikliğiyle kısa bir zaman içerisinde yeni sisteme geçtik. Aktörler aynı, alışkanlıklar aynı, zihniyet dünyaları aynı. Bundan kaynaklanan bürokrasiden siyasete kadar bazı sorunlar yaşandı, bunu kabul etmek mümkün. Bu sistemin oturabilmesi, kurumsallaşması için biraz zamana ihtiyaç olduğunu başından beri hep söylüyoruz. Bunun çok uzun bir zaman olduğunu da düşünmüyorum. 2023'ten sonra artık sistemle ilgili tartışmalar ortadan kalkar diye düşünüyorum." diye konuştu.

TBMM Başkanı Şentop, yeni sistemde TBMM'nin etkinliğiyle ilgili yapılan eleştirilerin hatırlatılması üzerine, "Mesela 'Meclis'in gücü azaldı. Verilen soru önergelerimiz cevaplanmıyor.' diyorlar. Bu açıklamalardan sanki bu yeni sistem döneminde ortaya çıkmış bir durum gibi anlıyorsunuz fakat sayısal veriler elimizde. Yani bu yeni hükümet sistemi dönemi dediğimiz, 2018 Haziran seçimleriyle başlayan 27. dönem içerisinde soru önergelerini cevaplama oranı, bir önceki döneme göre 26. dönem ki parlamenter sistem dönemiydi, oransal olarak daha yüksek. Daha fazla soru cevaplama olmuş." ifadelerini kullandı.

Meclis'in yasama ve denetleme olmak üzere iki fonksiyonu bulunduğunu, denetleme için anayasada öngörülen soru ve araştırma önergesi vermek, araştırma ve soruşturma komisyonu kurmak gibi enstrümanlar olduğunu aktaran Şentop, eski sistemle mukayese edildiğinde bunlarla ilgili bir gerileme olmadığını, oransal olarak daha iyi bir durumda olduklarını belirtti.

Kanun tekliflerinin kabul edilmediği yönünde eleştiriler aldıklarını dile getiren Şentop, kanun tekliflerinin komisyonda görüşüldükten sonra Genel Kurul'da oylamaya sunulduğunu, sayı yetersizse Meclis'ten geçmediğini, bunun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle alakalı olmadığını, parlamenter sistemde de böyle olduğunu kaydetti.

"Hukuk devleti kimliği" eleştirileri

Meclis Başkanı Mustafa Şentop, "hukuk devleti kimliği" ve "Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamadığı" yönündeki eleştirilerin sorulması üzerine, iddianın bütünlüğü içerisinde olaya bakmak gerektiğini, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu, her gün birçok dava ve adli olayın gerçekleştiğini, bunlar içerisinde mevzu bahis edilenlerin sayısının çok sınırlı ve sembolik olduğunu ifade etti. Bir tane bile hukukla ilgili adaletsizlik olsa üzerinde durulması gerektiğine dikkati çeken Şentop, şöyle devam etti:

"Ama Türkiye hakkında bir değerlendirme yaparken de bütün bu verileri, toplamı, bu bütünlüğü dikkate almamız lazım. Bu, bence yaklaşımda önemli bir husus. Genel olarak Türkiye'de hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin genel bir havanın olduğuna dair açıklamalar yaparsak bu Türkiye'ye büyük haksızlık olur. Şüphesiz milyonlarca adli işlem içerisinde bazılarının yanlış olduğunu kabul etmek gerekiyor. Sistem onu kabul ediyor. Çünkü düzeltme yolları belirlenmiş. İtiraz edebiliyorsunuz, istinafa gidebiliyorsunuz, temyiz edebiliyorsunuz."

"AİHM'nin yaklaşımları, Türkiye'ye karşı ayrı bir standart içeriyor"

Bu bağlamda Türkiye'ye yönelik yapılan değerlendirmeleri haksız bulduğunu ifade eden Şentop, "Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaklaşımları, Türkiye'ye karşı ayrı, özel bir standart içeriyor. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilk defa 'Bundan sonra da böyle hareket et.' diye Türkiye'deki yargılama süreçlerine, mahkemelere talimat veriyor. Bu daha önceki kararlarında hiç yaşanmamış bir husustur. AİHM, önüne gelmeyen bir konuda, muhtemel bir konu, bir dava da dahil olmak üzere 'Bundan sonra da derhal böyle böyle yapılmalı.' diye bir talimatı veremez." değerlendirmesini yaptı.

Şentop, AİHM'nin Türkiye'ye karşı değerlendirmelerinde "ölçüyü kaçırdığını", bir derneğin adında "Türk" ifadesi olduğu için AİHM'ye giden davada kararı yerine getirmeyen Yunanistan için bir süreç işletilmediğini belirterek "Eğer bir mahkeme sadece Türkiye'ye karşı özel bir yöntem, usul uyguluyorsa o zaman mahkemenin kendisi ve kararları tartışılmaya başlar. Mahkemenin bu agresif tutumunu bir kenara bırakması lazım. Diğer ülkelerle ilgili olarak uyguladığı usuller, yöntemler, kurallar neyse Türkiye için de aynı kurallarla tek bir standartta hareket etme mecburiyeti vardır." dedi.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "uzun tutukluluk süreleri" konusundaki eleştirilerin hatırlatılarak "Uzun tutukluluğun hukuki bir sorun oluşturduğunu, insan hakları ve temel hakların ihlali noktasında durum yarattığı kanaatinde misiniz?" sorusu üzerine, "Prensip olarak söyleyebilirim. Tutukluluk bir ceza değildir, yargılama sürecinde bir tedbirdir. Fakat her olayla ilgili bunu değerlendirip söyleyebilmem mümkün değil. Bu tabii dava dosyasıyla ilgili. Mahkemelerin verdiği kararlar çerçevesinde bunu görmek lazım. Mahkeme dosyayı inceliyor, ona göre kararı veriyor." ifadelerini kullandı.

"Fiili olarak vesayet düzeninin tasfiyesi 15 Temmuz'da gerçekleşmiştir"

"Türkiye, yeni sistemle FETÖ dahil olmak üzere bu yapılardan ve vesayet döneminden kurtuldu mu?" sorusu üzerine Şentop, şunları kaydetti:

"Bu dönem geride kaldı. Özellikle 15 Temmuz'da FETÖ'nün kalkışmış olduğu darbe teşebbüsü sırasında milletimizin, hükümete ve anayasal düzene sahip çıkma konusunda kendi canını da ortaya koyarak sokaklara dökülmesi çok önemli bir şeyi gerçekleştirdi. Bu hükümet sistemi değişikliğiyle 2017'de sağlanan şey hukuki olarak vesayet düzeninin tasfiyesidir. Ama fiili olarak vesayet düzeninin tasfiyesi 15 Temmuz akşamı milletimizin sokaklara çıkması ve anayasal düzeni sahiplenmesiyle gerçekleşmiştir. Bundan sonra Türkiye'de olmaz mı? Şüphesiz görüyoruz dünyanın birçok yerinde bazı unsurlar harekete geçebiliyor. Anayasal düzeni değiştirecek, anayasal düzene karşı birtakım hamleler yapacak, seçilmiş hükümetlere müdahalede bulunmak üzere ortaya çıkmayı düşünen bazı gayrimakul psikolojik sorunlu unsurlar var mıdır? Olabilir. Ama Türkiye bunu 15 Temmuz gecesi de göstermiştir ki bu tür şeylere milletimiz de anayasal düzen de müsaade etmeyecek. Bunu yapmaya teşebbüs edenlerin de gereken en ağır cezayı aldığını ve alacağını herkesin bilmesi lazım."

Editör: TE Bilisim