Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, "Şu an Türkiye'de sigara içme oranı yüzde 31'lerde, 15 yaşın üzerinde. Bunu 27'lere düşürmüştük. 32'den 27'lere düştü, şimdi 31'de. Ama tekrar geriye doğru dönmeye başladı, sonra 30'a indi. Daha inecek, alınan tedbirlerle daha da inecek. Kontrol etmek zorundayız." dedi.

Akdağ, CNNTürk'te Hakan Çelik'in sunduğu Hafta Sonu programında, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Refik Saydam'ın farklı zamanlarda 4 kere olmak üzere 13 yıl Sağlık Bakanlığı yaptığını dile getirerek, kendisinin bu görevi 11,5 yıl yaptığını söyledi.

İnsanlar daha sağlıklı olsun diye hareket etmenin önemine dikkat çekmek için "10 Bin Adım" kampanyası başlattıklarını ifade eden Akdağ, "Bu disipline her yaşta başlayarak devam edebilirsiniz. Ben Başbakan Yardımcılığına geçince aşağı yukarı 5-6 yeni konu geldi. Dolayısıyla mesai çok yoğunlaştı. Bu başlangıçta birkaç ay böyle olur, 5-6 ay, bazen 1 sene kadar böyle olur. Sonra biraz yoğunluğumuz azalabilir. Ama bu mazeret değil aslında. Biz başbakan yardımcısı arkadaşlarla kavilleştik, anlaştık, sözleştik. Hep de ben ön ayak oluyorum bunlara, 'Sabah sporu yapalım, haftada 3 gün, sabah 07.30'da.' İmkanımız da var, yerimiz de var. En disiplinli olan eski Adalet Bakanı, şimdi Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Bey oldu. Biz gitmesek de o gidiyor." diye konuştu.

Düzenli egzersiz yapmanın bir insanın sağlığı ile ilgili en önemli ihtiyaç olduğunu vurgulayan Akdağ, düzenli egzersiz yapmanın, metabolizmayı hızlandırdığını, kalori harcattığını anlattı.

Akdağ, Türkiye'de de hastalık yükünün yüzde 60'a yakınının şişmanlık, hareketsizlik olduğunu ifade ederek, hareket etmek ve ölçülü yemenin hayatın en önemli hususu olduğunu ifade etti.

- "Sigara mevzuatı dünyanın en iyi mevzuatı"

Türkiye'nin en büyük sağlık sorunu olarak obezite ve hareketsizlikten sonra sigara kullanımının geldiğini vurgulayan Akdağ, şunları kaydetti:

"Türkiye'deki mevzuatımız dünyadaki en iyi mevzuatlardan biri. Bunu nasıl başardık. Gerçekten bunu Sayın Cumhurbaşkanımızın bu meseleye sahip çıkmasıyla başardık. Ben bu mesele için yurt dışına çok gittim. Harvard'a gittiğim zaman da oradaki derslerde öğrenciler de bana sordular. Bir bakanlar grubuna biz eğitim verdik. En çok sordukları soru 'Endüstriyle nasıl baş ettiniz?' Çünkü sigara endüstrisinin bir yığın numarası var. Bana 'Nasıl anlaştınız?' diye sordular. Ben düşündüm, 'Nasıl anlaştık?' Hiç görüşmedik ki. O kadar büyük bir destek vardı ki arkamızda Sayın Cumhurbaşkanımızın desteği, onlar talep etmediler. Konuyu çok iyi bildiğimizi ve kararlılığımızı fark etmişlerdi. Türkiye'deki mesele bugün mevzuatlar yapmak, yeni kanunlar yapmaktan ziyade denetimle alakalı. Dolayısıyla şuna başlamıştık zamanında, çapraz denetimlere. Bir bölgede sürekli aynı kişiler denetim yaptığı zaman bu işin tedbiri alınmaya başlanıyor, şöyle ya da böyle. Bazen de birtakım ilişkiler oluşuyor, istemesek de oluşuyor. Dolayısıyla biz özellikle İstanbul'da şunu başlatmıştık, (Değerli Sağlık Bakanımız buna devam ettiriyor.) aynı anda habersiz, birçok alanda birden farklı semtlerden gelen denetleyiciler bir semti denetliyorlar. Bir semti normalde 5 kişi denetlerse, oraya 50 kişi, 100 kişi birden giriyor. Bu şekilde denetlemeleri güçlendirmek şart."

Akdağ, denetlemeleri güçlendirmek, etkin hale getirmek ve yeni büyük bir medya kampanyası oluşturmak gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Başbakanımızın talimatıyla yeni bir yüksek kurul oluşturuyoruz. Aşağı yukarı kurmak üzereyiz bunu, 'Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu' diyoruz adına. Uyuşturucuyla Mücadele Yüksek Kurulu var, şu anda ki ondan Başbakanımız adına sorumlu Başbakan Yardımcısı benim kurulun koordinasyon görevlerinden, altında 8 bakanlık var. Bunu Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kuruluna dönüştüreceğiz ve altında gruplar oluşturacağız. Bir, uyuşturucu grubu zaten çalışacak, ikincisi sigara grubu, üçüncüsü alkol grubu, dördüncüsü biraz yeni ama çok önemli bir alan, teknoloji bağımlılığıyla mücadele grubu. Bu dört alanda bakanlıklarımızın koordinasyonunu en yüksek seviyeye çıkararak, bu arada sigara mücadelesini de iyice pekiştirmiş olacağız."

Teknoloji bağımlılığının da Türkiye'de henüz Avrupa ve ABD seviyesine çıkılmadığını ama çocuk ve gençler arasında yayıldığını ifade eden Akdağ, Türkiye'de internet kullanımının çok yaygınlaştığını, bunun özellikle iş dışında günde 1-2 saatten fazla sürekli olarak internetle alakadar olunuyorsa, son zamanlarda da oyun ve sanal kumarın çok yaygınlaşmasıyla sunun internet ya da teknoloji bağımlılığı olduğunu dile getirdi.

Akdağ, teknoloji ya da internet bağımlılığının özellikle gençlerde okul başarısını bozduğunu, sosyal uyumunu zayıflattığını, bu durumun da sağlık ve davranış sorunu olarak değerlendirildiğini söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün de bu konuyu gündeme aldığını dile getiren Akdağ, "Yarın sabah bir toplantı yapacağız Türkiye'de Yeşilay öncülüğünde. Mesela oraya gelen uzmanların içerisinde doğrudan doğruya bu bağımlılıkla alakalı, hatta teknoloji bağımlığıyla alakalı psikiyatri uzmanları var, psikologlar var. Çok önemli bir konu gerçekten, gittikçe de önemli hale gelecek. Çünkü bu anlamdaki teknoloji internet, bahsettiğimiz sosyal medya ya da oyunlar, internet yoluyla ya da teknoloji yoluyla oynanan oyunlar, hayatın artık bir gerçeği ve bu hususta çocukları, gençleri korumak gerekiyor. Yani kararında, tadında olursa güzel ama aşırı hale gelirse zarar vermeye başlıyor." ifadelerini kullandı.

Akdağ, mahkemelerin bazı yasaklamalar yaptığını ama bunun ilgili sitelerin uyarılması amacıyla yapıldığını, vatandaşın farkındalığını artırmak anlamına geldiğini söyledi.

- "Kapalı alanda sigara içme yasağı bu işletmelerimizin gelirlerini kesinlikle azaltmadı"

Sigara endüstrisinin doktorlar, silahlı kuvvetler, sanat dünyasından ünlü kişileri kullanarak kampanya yürüttüğünü anlatan Akdağ, şöyle devam etti:

"Son zamanlarda bunu başka bir yolla denemeye başladılar, 'zararsız sigara ya da zararsız elektronik sigara' falan diye bir kampanya başlatıyorlar. Zararsız sigara diye bir şey kesinlikle olamaz çünkü nikotinin bizzat kendisi çok zararlı. Dünya Sağlık Örgütü ve bu husustaki birçok literatür elektronik sigaranın ve çeşitlerinin özellikle gençlerin sigaraya başlamasını kolaylaştırdığını gösteriyor. Dolayısıyla şimdiki trend bu, 'zararsız sigara ya da zararı az sigara.' Böyle bir şey kesinlikle yok, olamaz. İnce sigarayı da alırsanız bu sefer iki paket, üç paket içiyorsunuz, çünkü vücudunuzun alıştığı nikotine ihtiyacı var. Mücadeleyi asla bırakmıyorlar. Mesela Türkiye'de artık doğrudan mücadele edemeyeceklerini anlayınca hizmet sektörü üzerinden mahkemelere gittiler, lokantalar, restoranlar, kafeler. Halbuki o zaman biz bunu kamuoyuna gösterdik, bu iş yerlerimizin gelirleri azalmadı, arttı. Çünkü herkes bu sefer çoluğu çocuğuyla hafta sonları gitmeye başladı, rahat rahat gitmeye başladı. Kapalı alanda sigara içme yasağı bu işletmelerimizin gelirlerini kesinlikle azaltmadı. Bu işletmelerin KDV ödemelerine baktık, arttı. O ilk yoğun faaliyete başladığımız zaman, kampanyalara ve yasaklamalara başladığımız zaman."

Akdağ, "Narcos" dizisini izlediğini anlatarak, Türkiye'de de uyuşturucu konusunda çok dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.

Uyuşturucu ve sigara arasında ilişki olduğunu dile getiren Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Elbette, her sigara içen uyuşturucu kullanmıyor. Şu an Türkiye'de sigara içme oranı yüzde 31'lerde, 15 yaşın üzerinde. Bunu 27'lere düşürmüştük. 32'den 27'lere düştü, şimdi 31'de. Ama tekrar geriye doğru dönmeye başladı, sonra 30'a indi. Daha inecek, alınan tedbirlerle daha da inecek. Kontrol etmek zorundayız. Elbette, her sigara içen uyuşturucu kullanmıyor. Ama uyuşturucu kullanan hemen herkes öncesinde sigara içmiş oluyor. Öyle bir illet ki diyelim ki sigaradan esrar ya da eroine bir geçiş olabiliyor. Onunla tatmin olamayınca bir yukarısına kokaine ya da daha etkin bir şeye gitmek ya da onun miktarını arttırmaya yönelmek gibi bir durum oluyor. Sizi böyle bir yakaladı mı, pençelerini bir geçirdi mi bir daha bırakmıyor. Onun için sigara kendi zararının yanı sıra nikotin ve diğer maddelerin verdiği zararların yanı sıra uyuşturucuya götüren yolda bir basamak."

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, "Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kişi başına gelir 13 bin dolara ulaşmış durumda. Biz bunu 25 bin dolara ulaştıracağız. Bütün mesele bu. Orası çok daha iyi yaşanan bir ülke olduğu zaman, sorun büyük oranda çözülmüş olacak." dedi.

Akdağ, CNN Türk'te yayımlanan Hakan Çelik'in sunduğu Hafta Sonu programında, Türkiye'nin iş yapılabilirlik seviyesini daha da yükseltmeyi istediklerini dile getirdi.

Bu konuda ilgili bakanlıklarla saatler süren toplantılar yaptıklarını aktaran Akdağ, "Farklı endeksler var. Dünya Bankası'nın yaptığı bir endekste geçen yıl 69'uncuyduk, Bu sene 60'ıncıyız. İyiye doğru gitmeye başladık. İmkanımız olursa birinci sıraya bile getirmek isteriz ama bunu yarıya indirmek lazım. Bunu önümüzdeki bir yıl, iki yıl içinde yapabileceğimizi inanıyorum." diye konuştu.

Amaçlarının politik kararlılıkla bürokratik süreci kolaylaştırmak olduğunu kaydeden Akdağ, "Bu uygulamaya kadar giderken yolda değişiveriyor. Dolayısıyla mutlaka üst politik seviyeden, Başbakan seviyesinden, Başbakan Yardımcılığı seviyesinden, Bakan seviyesinden meselenin yakın takibi gerekiyor. Bir mevzuatı yapmak da yetmiyor. Bir taraftan bu mevzuatları aralık, ocak ayının sonuna kadar tamamlayacağız ve sahada özellikle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği kendi paydaş kuruluşlarıyla çalışacaklar. Çok hummalı bir çalışma içindeyiz. Ciddi bir mesafe kat edeceğimizi 2018'de inanıyorum." ifadelerini kullandı.

- "Deprem haritalarını yeniledik"

Başbakan Yardımcısı Akdağ, depreme hazırlık çalışmalarına ilişkin bir soruyu yanıtlarken, depreme müdahale ve depremden sonra afet yaşanan bölgenin iyileştirmesi konusunda Türkiye'nin çok önemli bir konuma geldiğini söyledi.

Hazırlık ve riskin azaltılması konusunda alınması gereken önemli bir mesafe olduğunu aktaran Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Özellikle daha eski binalar, yönetmelikler değiştirilmeden önce yapılmış binalarla ilgili sıkıntıların varlığını biliyoruz. Nerede? İstanbul'da, İzmir'de. Buralar çok büyük kentler. Başka kentlerimiz de var. Şimdi deprem haritalarımızı yeniledik. Benden önce başlamış çok kıymetli bir çalışmaydı. Yakın zamanda kamuoyuna takdim edeceğiz. Eskiden Erzurum '2. derece deprem bölgesi' diye geçerdi. Erzurum'da birinci derece deprem bölgesi olan ilçe var, iki olan var, üç var. Çok daha ayrıntılı hale getirildi teknolojinin yeni imkanları kullanılarak. Burada en önemli iki konu, depremin zararlarını azaltmak için depreme dayanıklı olmayan binaların depreme dayanıklı hale dönüştürülmesi, ikincisi de eğitimle farkındalığın artırılması. Buna ilkokullardan başlamak lazım. Ciddi bir eğitim hamlesi içerisindeyiz. Çevre ve Şehircilik Bakanımızla çok yakın çalışıyoruz. Bu hususta Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın ciddi desteği var. Önümüzdeki 5 yıl içinde en riskli binalara yoğunlaşarak deprem sırasında yıkılan, ağır hasar gören binaların sayısını büyük ölçüde azaltacağız."

Akdağ, yarın öbür gün depremle ilgili danışma kurulunun toplanacağını ve Türkiye'de iyi bir örneklemle hangi bina gruplarının daha riskli olduğuna bakılacağını anlatarak, "Şimdi bununla ilgili yapılmış çalışmalar var ama bütün Türkiye'yi ilgilendiren elimizde bir envanter yok. Onların üstüne odaklanacağız. Şimdi diyelim ki 7,5 milyon binayı dönüştürmekten bahsediliyor bir kaba hesaplamayla ama 7,5 milyonun hangi beşte biri en önemlisi. O 5'te bir üzerine gidersek, çözmemiz gereken meseleyi biraz küçültürsek ki küçülteceğiz çok daha hızlı ilerleyebileceğiz." dedi.

- Kıbrıs meselesi

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Hakan Çelik'in Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin, "İyimser bir şey görüyor musunuz?" sorusu üzerine, "Ben son derece iyimserim çünkü konu hep Rumlarla anlaşma üzerine tartışılıyor. Rumların bu konuda bir anlaşmaya gelmeyecekleri, en azından yakın zamanda belli." diye konuştu.

Sorunun kendisine göre büyük ölçüde çözüldüğünü dile getiren Akdağ, şöyle devam etti:

"Bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kişi başına gelir 13 bin dolara ulaşmış durumda. Biz bunu 25 bin dolara ulaştıracağız. Bütün mesele bu. Orası çok daha iyi yaşanan bir ülke olduğu zaman, sorun büyük oranda çözülmüş olacak. Halkın en büyük taleplerinden biri sağlık. Birinci talebi, Kıbrıs Türk halkının. Aslında Rumların da öyle. Burası bir ada. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Allah nasip ederse önümüzdeki 2 senede sağlığı tamamen ayağa kaldıracağız, mükemmel bir hastane yaparak. Sistemi de iyileştiriyoruz, onlarla iş birliğiyle elbette. Ekonomik iş birliği ve kalkınma programımız var. Bu programın en başına koyduğumuz hususlardan biri de sağlık şu anda. Çünkü vatandaşın talebi bu, Kıbrıs halkının talebi bu."

Akdağ, Lefkoşa'da, Türkiye'deki şehir hastanelerine benzer bir hastane yapacaklarını, hatta güneydeki Rumların da bu hastaneye geleceğini vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Akdağ, Güney Kıbrıs'ın, Avrupa Birliği'nin yardımlarıyla hormonlu bir biçimde büyüdüğünü dile getirdi.

Şu anda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde vatandaşların mükemmel bir su içtiğini, bunu Rum kesiminin içemediğini anlatarak, şunları kaydetti:

"Elektrik de götüreceğiz kabloyla... Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bu konuda çalışıyor. Alsalar onlara da su veririz ama almıyorlar. Orada bana anlattılar. Maalesef bu aşırı fanatik birtakım kişilerin, 'Türklerin suyunu içeceksek zehir içeriz.' falan dediklerini duyuyoruz. Bu artık bağnazlığın dik alası. Avrupa Birliği'nin erken ve haksız yere Güneyli Rumları birliğe alması müthiş bir şımarıklık oluşturmuş. Biz şimdi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gelişmesine katkı vermeye hem de bunu hızlandırmaya odaklandık. Orası yaşanılan mükemmel bir ülke haline geliyor her geçen gün. Ben meselenin çözümünü burada görüyorum. Onun dışında başka ne çözüm arayacağız."

- Erdoğan-Trump görüşmesi

Hakan Çelik'in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki telefon görüşmesi sonrasında, Trump'ın "Artık YPG'ye silah vermeyeceğiz." dediğinin söylendiğini ancak kamuoyunda, ABD'ye derin bir güvensizlik olduğunu söylemesi üzerine Akdağ, şu değerlendirmede bulundu:

"Vatandaş uzun zamandır ABD'nin yanlışını, bu husustaki derin yanlışını gördüğü için öyle düşünüyor muhtemelen. Biraz zaman ister, göreceğiz, bakacağız. Bir anlamda verilen söz elbette yerine getirilmeli. Biz de bunun takipçisi olacağız. Hep şunu söyledik biliyorsunuz, kanı kanla yıkayamazsınız. Bir terör örgütünü başka terör örgütüyle falan temizlemeye çalışmak doğru bir davranış değildir. Burada müttefikimiz olan Amerika Birleşik Devletleri'nin sağduyuyla hareket etmesini elbette ki bekliyoruz."

(Sürecek)