Başbakan Erdoğan hafta başında dünyada yaşanan ekonomik kriz ve Türkiye'ye etkilerine ilişkin basın toplantısı düzenledi ve açıklamalarda bulundu. Ancak Başbakanın açıklamalarında herhangi somut bir öneri yoktu, sadece "dilek ve temennilerden" ibaret ve moral aşılamaya çalışan bir çaba olarak görülebilecek bir açıklamaydı.

!--[if gte mso 9]> Normal 0 21 false false false MicrosoftInternetExplorer4

Özet olarak Başbakan Türkiye'nin dünya ekonomisinde yaşanan dalgalanmayı asgari etkiyle aşacağını ve Türkiye'nin bu süreci fırsata dönüştürebileceğini söyledi. Ama "nasıl?" kısmıyla ilgili ne bir açıklama, ne de somut bir öneri geldi Başbakandan!

Tabii ki Başbakan'ın böyle pembe bir tablo çizmesi yadırganacak bir şey değil! Çünkü hep yapmaya çalıştığı bir şey bu...Ama moral aşılamanın yanı sıra somut tedbirlerden de bahsetmeliydi sayın Erdoğan...

Bu açıklamanın tek olumlu unsuru Başbakanın sihirli kelimeler olarak nitelendirdiği "güven" ve "istikrar" unsurlarının önemini vurgulaması oldu. Ancak, Başbakan'ın son dönemde yaptığı açıklamalar ve yıllardır uyguladığı çatışma ve gerilimden beslenen politikalar başlı başına  güven ve istikrarı zedeleyen en önemli hususlardır. Yine de bu açıklamanın tek faydalı tarafı, uzun süredir yaratılan suni gündemlerin yerine göstermelik ve yasak savma kabilinden de olsa, köşeye sıkıştığı yolsuzluk dosyalarından kamuoyunun dikkatini başka yönlere çekmek için de olsa, ekonominin ve krizin gündeme getirilmesi olmuştur.

Burada Başbakan Erdoğan'ın söylediklerini tek tek değerlendirmek yerine, özel sektörün temsilcilerinin tepkilerini kısaca ele almakla yetineceğim. Çünkü Türkiye ekonomisinde uzun süredir zaten sıkıntılar yaşanırken; cari işlemleri açığı ve borç stoku rekor düzeylere ulaşmışken; protesto edilen senetler, ödenmeyen kredi ve kredi karttı borçları, karşılıksız çekler 2002 yılının 5-10 misline ulaşmışken; kapanan esnaf-sanatkar ve şirketler rekor düzeye çıkmışken her şeyi toz pembe göstermeye çalışan Başbakana söylenecek fazla bir şey yok! Aslında çok şey var da, söyleye söyleye bizim dilimizde tüy bitti! Şimdi krizin etkilerini yaşayan ve hisseden özel sektörün temsilcilerinin tepkilerini dile getirmekle yetineceğim.

Reel Sektör: Türkiye Krizden Etkileniyor! Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak

Başbakan Erdoğan'ın yanı sıra, hükümetten birçok bakanın "ABD'den dünyaya yayılan krizin Türkiye'yi etkilemeyeceği, hatta bu krizin Türkiye için bir fırsat olarak değerlendirilebileceği" fikrine özel sektörün dev kuruluşları katılmıyor. Hükümet bunu söylerken, bazı bürokratlar ve özel sektörün yöneticileri Türkiye'nin ABD kaynaklı krizden etkileneceğini söylüyor.

Krizin ilk somut belirtisi TOFAŞ'ın üretimi bir hafta durdurma kararı oldu. TOFAŞ'tan İMKB'ye yapılan açıklamada, fabrikanın, Avrupa'da yaşanan ekonomik durgunluk nedeniyle azalan yurt dışı siparişleri göz önüne alarak, Bayram öncesinde 3 iş günü ve sonrasında 3 iş günü üretimine ara vereceği duyuruldu. Sanırım bu gelişme Başbakanın söylediklerini yalanlayan en somut gelişmedir! Daha fazla söze gerek yok!

Özel kesimin temsilcilerinin açıklamaları da bu açıdan önemli. Özel kesimin en önemli temsilcilerinden oluşan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, küresel finans kriziyle ilgili olarak, "(Benim borcum, harcım yok. Bu iş beni ilgilendirmez) demeyin. Bu iş, domino taşı gibidir. Biri devrilmeye başladı mı diğerini de tetikler" dedi. Hisarcıklıoğlu, şu andaki likidite krizine ilişkin olarak ise, "Olmayan bir paraydı. Olmayan bir zenginliği ortaya çıkarttık. Bunun sıkıntısını bütün dünya yaşıyor. Bir atasözü var, tam ona benziyor. Aç doyar, aç gözlü doymaz" diye konuştu.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük ise, İstanbul ili oda/borsa ortak meclis toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, siyasetin toz dumanından bir an önce sıyrılması, süratle ekonomiye odaklanması gerektiğini belirtti. Küçük, dünya ekonomisinin "lokomotifi" konumundaki ABD ekonomisinde yaşanan krizden Türkiye ekonomisinin de bir şekilde etkilenebileceğini söyledi. Reel sektörün yabancı para cinsinden borçlarının yüksekliğinin bir diğer önemli risk olduğunu vurgulayan Küçük, büyümenin giderek yavaşladığını, tüketim ve yatırım eğiliminde ciddi düşüşler olduğunu, sanayi sektöründe üretim artışının geçen yılın gerisinde kaldığını söyledi.

İSO Başkanının söylediklerini biz hep söylüyoruz ama dinleyen yok! Demek ki neymiş? Bir daha vurgulayalım: reel sektörün döviz borçları bir riskmiş; büyüme yavaşlıyormuş; talep ve dolayısıyla üretim düşüyormuş!

Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı Başbakan ile farklı düşünen diğer bir özel sektör temsilcisi. Sabancı, dünyada finansal piyasalarda yaşanan son gelişmeleri "çok büyük bir deprem" olarak nitelendirdi ve "Bunun sonunda daha çok denetim, gözetim ve regüle (düzenleme) olan finansal piyasalar göreceğiz. Benim beklentim hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" dedi. Güler Sabancı, krizin Türkiye'yi nasıl etkileyeceğine yönelik soruya da "Hiç etkilenmeyeceğiz diye bir şey söz konusu olamaz. Dünyadaki bu büyük dalga, bu kriz büyümeleri etkileyecek, likiditeyi etkileyecek. Bu ikisi de Türkiye'nin ihtiyacı olan şeyler. Türkiye'nin büyümeye de ihtiyacı var, likiditeye de ihtiyacı var. Dolayısıyla iki türlü de etkileneceğiz" karşılığını verdi.

YASED  ve MÜSİAD'a Göre de Krize Karşı Önlem Alınmalı

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Yönetim Kurulu Başkanı Tahir Uysal, küresel ekonomide yaşanan son gelişmeleri yorumlarken, "Türkiye'nin bir fırsatla karşı karşıya bulunduğu görüşüne katılmıyorum. Bu yıl ekonominin yüzde 4 düzeyinde büyüyeceği ve 2009'da da bu düzeyde bir büyüme gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Ekonomide ancak yüzde 7 gibi yüksek bir büyüme olursa ve yeteri kadar sermaye birikimi sağlanırsa o zaman belki bir fırsattan bahsedebiliriz" demiş. Yani YASED'e göre kriz fırsata dönüşmüyor!

YASED'in yanı sıra AKP'ye yakınlığıyla bilinen MÜSİAD bile krize karşı önlem ve Kabine'de revizyon istedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşen MÜSİAD Yönetim Kurulu, küresel kriz tehdidi altında Türkiye ekonomisindeki yüksek cari açık, enflasyon, faiz, işsizlik ve düşük büyüme gibi bir dizi soruna ilişkin çözüm talebi ve önerilerini içeren bir rapor sundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan kabine revizyonu ile tutarlı ve somut bir reform takvimi talep eden MÜSİAD, yolsuzlukların üzerine de daha etkin ve açık yüreklilikle gidilmesini de istedi.

Enerji bağımlılığı ve teknoloji bağımlılığı gibi konulara dikkat çekilen raporda, "Türkiye'nin küresel bozulma ortamında yoluna yüksek cari açık, enflasyon, faiz, işsizlik ve düşük büyüme gibi bir dizi sıkıntılar içinde devam ettiği vurgulandı. Yüksek girdi maliyetleri, kurun düzeyi ve istikrarsızlığı, verimlilikteki yavaşlama, endüstriler düzeyinde devam eden yenilikçilik ve ürün çeşitliliğindeki kısırlık, şirketlerin kurumsal ve yapısal sorunları nedeniyle Türkiye'nin rekabette zorlandığı" anlatılıyor.

Bankacılar da Karamsar: Kriz Bizi Etkiler!

Özel kesim temsilcilerinin yanı sıra, başta Merkez Bankası başkanı olmak üzere bazı bankaların yöneticileri de Başbakan Erdoğan'ın söylediklerinin tersini söylüyorlar.  Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, "enflasyon düşünce faizler düşer. Enflasyon düşmeden faizler düşmez" demiş. Finansal piyasalardaki dalgalanmanın etkilerine yönelik bir soru üzerine Yılmaz, ülkelerin, birbirlerine yönelik dış ticaret, kredi ve sermaye hareketleri açısından belli ölçülerde süreçten mutlaka etkileneceğini belirterek, "Hiçbir ülke dışarıda kalamaz, (etkilenmeyeceğim) diyemez" demiş. Yani, Türkiye krizden etkileniyormuş!

Dünyada yaşanan ekonomik buhranın Türkiye'nin dışarıdan borçlanma maliyetlerini artıracağını, bollaşan uluslararası likiditenin bir süre sonra enflasyonist baskı yaratacağını belirten bankaların genel müdürleri ise, iç piyasada bireysel ve ticari kredi faizlerinin artış trendinde olacağını söyledi.

Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar ve Halkbank Genel Müdürü Hüseyin Aydın krizden en fazla KOBİ ve esnaf kesiminin etkileneceğini söyledi. Krizi ‘gelişmiş pazar krizi' olarak tanımlayan Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş ise dünya ekonomisi küçülürken Türk ekonomisinin de küçüleceğini ve içeride kaynak maliyetlerinin artacağını belirtti. İş Bankası genel Müdürü Ersin Özince de "bankacılık hayatım boyunca böyle büyük bir kriz görmedim" dedi.

Hükümet Bir An Önce Krize Karşı Somut Önlemler Almalıdır!

Sonuç olarak, Başbakan Erdoğan hiçbir tehlike yokmuş gibi davranıp, pembe tablolar çizmeye çalışsa da ortada ciddi sorunlar var. Hem dünya hem de Türkiye krizi yaşıyor. Sadece Türkiye'deki etkileri biraz daha yavaş hissediliyor. Ancak, AKP iktidarı önlem almak yerine kafasını kuma gömmeye devam ederse, krizin reel sektöre ve dolayısıyla da bankacılık sektörüne çok önemli darbeler vurması çok muhtemel görünüyor. AKP Hükümetinden ricamız, bizi dinlemese de, reel sektör temsilcilerinin ve bankacıların sesine kulak vermesi ve somut önlemler almasıdır. Başbakan Erdoğan önemini vurguladığı "güven ve istikrarı" tehlikeye atan gereksiz çatışma ve gerilim politikalarından vazgeçerek gerçekleri görmeli ve ülkenin gerçek gündemine dönerek gerekli önlemleri bir an önce almalıdır.

Yoksa çok geç olabilir. Biz testi kırılmadan önce uyarıyoruz!