Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan 60. Hükümet eylem planını(!) açıkladı. Kısaca değerlendirmek gerekirse, eylem ile alakası olmayan, somut öneriler dahi içermeyen,"dilek ve temenniler"den oluşan bir plan.

lign="justify"> Daha doğrusu beş yıllık kalkınma planları gibi hedefler koyuyor, ama bu hedefler beş yıllık plandan veya Hükümet Programından farklı değil. Yani bizleri, tüm milleti oyalamaya, uyutmaya yönelik bir hedefler seti niteliği taşıyor.

Öncelikle bu hükümet kurulalı beş aylık bir süre geçti, bu kadar süre sonra bu neyin planı anlaşılamadı. 60. hükümet, zaten 58. ve 59. hükümetlerde olduğu gibi AKP Hükümeti değil mi? Bu kadar süre neyi beklediler plan hazırlamak için? Hele hele böyle soyut hedefler için bu kadar beklemeye gerek var mı?

Bu planda ekonomik olarak somut olan tek şey kamu bankalarının ve Merkez bankası'nın İstanbul'a taşınması konusudur. Bildiğiniz gibi bu husus önceki yıllarda da tartışılmış ve biz de yine bu köşede Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınmasını kimin neden istediğini tartışmıştık.

2007 yılının son günlerinde bu konu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ve daha sonra Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Önce sizlere Merkez Bankası'nın kurulduğu 1930'lu yılların başındaki duruma ilişkin bazı görüşlerimi sunacağım, sonra da bugünkü durumu değerlendireceğim.

Merkez Bankası Milli Bir Amaçla Ankara'da Kurulmuştu!

Merkez Bankası'nın (daha doğrusu Cumhuriyet Merkez Bankası'nın) kuruluşunun arkasında yatan neden, o dönemde banknot basma yetkisini elinde bulunduran Osmanlı Bankası'nın yerine milli bir bankanın kurulması ve milli ekonominin gelişmesine katkıda bulunmasıydı. Merkez Bankası'nın merkezinin Ankara olarak belirlenmesi ise, sadece başkentin Ankara olmasından değil, ekonomik ve finansal konulardaki milli bakış açısından kaynaklanıyordu. Böylece, ekonomi Galata bankerlerinin etkisinden kurtulacak ve Merkez Bankası hem milli bankalara hem de özel sektöre destek olacaktı. Bu çerçevede milli bir anlayışla kurulacak olan Merkez Bankası için gerekli olan sermayeyi toplayabilmek için gazetelere ilanlar verilmiş ve halka sermayeye katılmaları çağrısında bulunulmuştu. Bir gazetede yer alan ilanın metni aynen şöyle: "Türkiyenin iktisadi inkışafında gayet mühim bir vazife ifa edecek olan bu müessesenin sermayesine iştirak etmek bir vecibedir." Bu metnin hemen üzerinde ise Gazi Mustafa Kemal imzasıyla şöyle bir değerlendirme vardı: "Memleketin hem mali, hem iktisadi bir vasıtası olacak olan bu milli müesseseye vatandaşların fikri alaka göstereceklerine şüphemiz yoktur".

İstanbul'a Taşınma Kararı Ekonomik Değil Siyasi

Bu kadar önem atfedilen ve Cumhuriyetin başkenti olarak Ankara'da kurulan Merkez Bankası'nın taşınmasının iktisaden bir mantığı görünmüyor! Çünkü bankanın yaptığı işler, İstanbul'da fiilen bulunmayı gerektiren işler değil! Ayrıca, Merkez Bankasının temel görevlerinin önemli bir kısmı Hükümetin işleri ve Hükümet ile yakın ilişki içinde olmayı gerektiriyor.

Örneğin Bankanın başlıca müşavirlik görevleri şunlar:

a) Banka, Hükümetin mali ve ekonomik müşaviri, mali ajanı ve haznedarıdır. Bankanın Hükümetle ilişkisi, Başbakan aracılığı ile sağlanır.

b) Banka, finansal sistemle ilgili olarak istenilecek hususlarda Hükümete görüş verir.

c) Banka, bankalar ve uygun göreceği diğer mali kurumlar hakkındaki görüşlerini ve tespitlerini Başbakanlık ile bu kurum ve kuruluşları düzenleme ve denetleme yetkisine sahip kuruluşlara bildirebilir.

 

Kısacası, Merkez Bankası'nın temel görev ve yetkilerinin bir bölümü ile müşavirlik görevlerinin tamamı hükümetle ve kamu kurumlarıyla ilgili.  Bu durumda taşınma meselesini ekonomik ve finansal merkez masalıyla açıklamak pek mümkün görünmüyor.

İstanbul Başkent mi Yapılmak İsteniyor?

Aslında meselenin siyasi boyutu daha önemli gibi görünüyor. Daha açıkçası, bu adımlar önemli bir siyasi projenin aşama aşama uygulanması gibi görünüyor.

Şimdi 13 Ekim 2006 tarihinde yine bu köşede yayınlanan "Merkez Bankası'nın İstanbul'a Taşınması: Kim, Neden İstiyor?" başlıklı yazımda değindiğim bazı hususları sizlere yeniden hatırlatmak istiyorum.

İstanbul'un dolayısıyla Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yepyeni bir sürece hazırlandığını ifade eden o zamanki bakan Ali Babacan'ın bazı sözlerine yer vermiş ve Babacan'ın sözlerinin ardından şu soruları sormuş ve değerlendirmelerde bulunmuştum:

Acaba bu yepyeni süreç nedir? Türkiye nasıl bir sürece girecek? İstanbul ve Türkiye için bu sürece kim hazırladı? Tam da 2009 IMF ve Dünya Bankası toplantılarının İstanbul'da yapılmasına ilişkin kararın arifesinde acaba Babacan yetkilileri etkilemek mi istedi? Yoksa, onlar mı bize şart koştular? Malumunuz olduğu üzere, niyet mektuplarında birçok taahhüdümüz var! Acaba, tüm ekonomik ve finansal kurumların İstanbul'a taşınması bir ön şart mı? Evet, bunların hepsi muhtemel cevaplar, ama hiçbiri beni tatmin etmedi. Çünkü sadece bir uluslararası toplantı yaparak, Türkiye'nin tanıtımını yapmak için bu kadar yaygaraya gerek yoktur. Evet, tanıtıma katkısı olur, ama bunu büyük bir işmiş gibi sunmaya gerek yoktur. Bence, Ali Babacan'ın söylediği "İstanbul, dolayısıyla Türkiye yepyeni bir sürece hazırlanıyor" sözü, yine kendi söylediği "taşınmanın 2009 vizyonuna da uygun olduğu" sözü bir araya getirilince daha anlamlı hale gelmektedir.

Yazının devamında İstanbul'a taşınmanın nedenini değerlendirirken söylediklerim bugün de aynen geçerliliğini sürdürüyor. İstanbul 2010 Kültür Başkenti adı altında kanun çıkarılması da bu planın bir parçası görünüyor.

"Cumhuriyet Merkez Bankası" "Yeni Osmanlı" Bankası mı Olacak?

Önceki yazımda da bu hususa değinmiş ve endişelerimi dile getirmiştim. Büyük Ortadoğu Projesi'nin merkezi olarak planlanan İstanbul acaba 2009'da başkent mi yapılmak isteniyor? Madem ki bankalar, Merkez Bankası, BDDK, SPK gibi kurumlar taşınacak, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı, vs. hepsi İstanbul'a taşınsın! Eğer ekonomi ve finans merkezi İstanbul ise bu kurumların da taşınması gerekir. Bir süre sonra belki de New York veya Londra'ya taşınırlar kim bilir? Çünkü AKP'lilerin mantığına göre, ölçek büyütüp, dünya çapında etkili olabilmek için de dünyanın finans merkezlerinde olmak gerekir. Ama o zaman da başka bir sıkıntı başlayacak! Ekonomimizi (ve dünyanın birçok ekonomisini!) yönlendiren IMF ve Dünya Bankası'nın merkezleri New York'ta değil, Washington DC'de, yani ABD'nin başkentinde! O zaman ya onları da New York'a taşımamız gerekir, ya da biz Washington DC'ye taşınırız. Ama Washington DC finans merkezi değil, finansı yönlendirme merkezi!

Görelim bakalım; bu 2009 İstanbul vizyonundan daha neler çıkacak? Bu yepyeni süreçte başımıza neler gelecek? Yoksa Ruhban Okulu, Patrikhane, Galataport'un ihalesi gibi hususlar bu projenin bir parçası mı? Yani İstanbul'un başkent (Türkiye Cumhuriyetinin değil, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde oluşturulacak Yeni Osmanlı Devleti'nin başkenti!) yapılması için adım adım hazırlık mı yapılıyor?

O zaman hepimizin düşünmesi lazım! Acaba Atatürk niçin İstanbul'u bırakıp da Ankara'yı başkent yapmıştı?

O dönemde ekonomiye milli bir vasıf kazandırmak ve ekonomik ve finansal merkezi Ankara'ya taşımak üzere Ankara'da kurulan Merkez Bankası, bugün tam tersine ekonomiyi milli vasıflardan uzaklaştırarak ekonomik ve finansal merkezle birlikte İstanbul'a taşınmak isteniyor.

Yani Ankara'daki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, İstanbul'da "Yeni Osmanlı Bankası" olarak tasarlanıyor! (Buradaki "Yeni Osmanlı Bankası" kavramı sadece, o dönemde Türk devletinin parasını basan yabancı banka olan, sonra uzun yıllar faaliyetini devam ettirdikten sonra Garanti bankası ile birleşen Osmanlı Bankası'nı ifade etmek için değil, aynı zamanda AKP hükümetinin teslimiyetçi dış politikası sayesinde adım adım kurulması için uğraşılan "Yeni Osmanlı" Birleşik Devletleri'nin(!) Merkez Bankası olarak yeni başkent İstanbul'da kurulması amaçlanan bankayı ifade etmek için kullanılmaktadır).

Tabii ki bazılarının Diyarbakır'ı başkent yapma girişimleri de dikkate alınarak, orası da federal devletlerden birinin başkenti yapılabilir! İstanbul'u başkent yapmak, Diyarbakır'ı unuttukları anlamına gelmez!

Merkez Bankası Kadroları AKP Yandaşlarıyla Doldurulacak!

Ayrıca, taşınmaya ilişkin bir diğer husus ise Merkez Bankası çalışanlarının büyük bir kısmının bu taşınmayı istememesi, hatta taşınmanın kesinleşmesi durumunda emeklilik ve/veya istifa yoluyla bankadan ayrılacak olmasıdır. Tabii ki AKP iktidarı da bunu biliyor! "Biliyor da neden onların görüşünü almıyor? Neden Başkan ve çalışanlar buna karşıyız demesine rağmen dikkate almıyor?" diyeceksiniz.

Nedeni basit: çünkü AKP iktidarı boşalan bu kadroları kendi yandaşları ile doldurarak burada da kadrolaşmak istiyor. Bu taşınma meselesi bu yönüyle de onlar için büyük bir kadrolaşma fırsatı yaratacaktır. Böylece, kendi kadrolarını yüksek maaşlı işlere yerleştirmiş ve paranın musluğunu da kontrol altına almış olacaklardır.

Bu arada taşınmaya ilişkin teknik zorluklarına, örneğin banknot matbaasının, altın, banknot ve tahvilat deposunun ve EFT sisteminin taşınmasının zorluğuna hiç değinmeyeceğim. Onlar ayrı bir yazı konusu olabilir, ama burada Hükümetin niyetini vurgulamaya çalışıyorum.

Son bir husus daha, Halkbank, Ziraat Bankası ve Vakıfbank'ı özelleştireceğini söyleyen Hükümet neden bu kurumları İstanbul'a taşımak için acele ediyor? Neden yeni sahiplerine bırakmıyorlar? İstanbul en pahalı yerlerine yapılacak yatırımları neden kamu eliyle gerçekleştirmek istiyorlar? Biz bu bankaların bu şekilde, hele hele yabancılara satılmasına karşıyız, ama belki yeni sahiplerinin daha farklı projeleri olabilir! Bu acele neden? Tüm bu hususları anlayabilmek mümkün değil! Salt ekonomik ve finansal gerekçelerle açıklamak da mümkün değil! AKP'nin hesabını tam olarak anlayabilmek de mümkün değil!

Ne diyelim? Allah'ın da bir hesabı var elbette!

 

- - - - - - -