Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta meşhur "balyoz davasının" kararı açıklandı. Kamuoyunun vicdanını yaralayan kararlar, bilen bilemeyen ve kendisini otorite ilan eden medya kuşları tarafından tartışıldı.

Bu yazının konusu aslında "balyoz davası" değil! Ancak AKP Hükümeti "balyoz davası" tartışılırken, bu davayı bir örtü olarak kullandı ve zamların üstüne yine bir şal örttü. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli MHP Milletvekili Emekli Korgeneral Engin Alan'ı Silivri Cezaevi'nde ziyareti sonrası yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Mahkeme sonuçları ilan edildiği andan itibaren partimizin görüşü kamuoyuyla paylaşılmış ve sonuçların millet vicdanında genel kabul görmediği anlaşılmıştır. Karar hukuk sürecinde diğer aşamaları da beraberinde getirecek, Yargıtay'a konu intikal ettiğinde bu kararlar daha adaletli değerlendirilerek milletin vicdanen huzur bulması inşallah sağlanmış olur. Bu böyle devam ederse, kararlar bu şekilde sonuçlanırsa büyük bir bölünmenin eşiğindeki Türkiye'de yargının da kabul edilir edilmez şeklindeki bölünmeye sokacaktır."

"Madalyalı asker hapiste, eli kanlı katil keyifte!"

Sayın Bahçeli 2.10.2012 tarihli TBMM Grup Toplantısında da bu konuya değinerek başta iktidar olmak üzere TBMM'deki tüm partileri bu konuyu çözmeye davet etti.

Engin Alan'ın "sözde darbe iddiaları kapsamında esarete mahkûm edildiğini ve özgürlüğü elinden alındığını" belirten Sayın Bahçeli'nin kendi ifadeleriyle : "PKK militanları dağda, yandaşları şehirde, siyasi uzantıları Meclis'tedir; gelin görün ki "TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası"na ve "TSK Başarı Madalyası"na sahip Sayın Alan içeridedir."

MHP Lideri Bahçeli "hüsran ve hezimet dolu gelişmeleri" de kısaca şöyle özetledi: "Madalyalı asker hapiste, eli kanlı katil keyiftedir...TSK terörist yuvası, Kandil barış yurdudur."

Sayın Bahçeli'nin bu sözlerinin üzerine çok fazla yoruma gerek yoktur. Kısacası, dava kapsamındaki tüm TSK mensupları herhangi bir ayrıma tabii tutulmadan cezalandırılmış ve AKP hükümetini görevden uzaklaştırmak için planlandığı iddia edilen balyoz askerlerin kafasına indirilmiştir.

Ekonomide Kötü Gidişin Sonucu: Vergi Artışları ve Zamlar!

Evet...Kamuoyu Balyoz davasını tartışırken, hükümet vergi ve harçlara şok zamlar yaptı. 2012 yılının ilk sekiz aylık döneminde 8.5 milyar TL açık veren Türkiye bütçesinin, yıl sonunda 35 milyar açık vereceği ve 21.1 milyar lira olması öngörülen 2012 yılı bütçe açığının, 14 milyarlık sapmayla 35 milyara çıkacağı tahmin ediliyor. Böylece yılsonuna kadar 14 milyar liralık gelir artışı sağlanması gerekiyor. Bu gelir artışını sağlayabilmek için AKP Hükümeti başta akaryakıt ve tapu harcı olmak üzere birçok kalemde vergilere zam yaptı.

Bu zamlar vatandaştan doğrudan tüketim üzerinden alınan vergilere yapıldı. Tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilerin yüzde 70'ler civarında kalması, gelir dağılımındaki adaletsizliği de körüklemektedir. Normal şartlarda verginin daha çok gelir üzerinden alınması gerekirken, sürekli olarak KDV ve ÖTV gibi vergilerde artış yapılması fakir ve dar gelirli kesimlerden daha çok vergi alınmasına, daha açık bir ifadeyle vergi adaletsizliğine yol açmaktadır. Acele paraya ihtiyacı olan Hükümet hemen kasasına girecek olan vergi türünü, daha gecikmeli olarak kasasına girecek olan zenginden alınacak gelir ve kurumlar vergisine tercih etmektedir.

Tabii bu vergi artışları AKP Hükümetini açıklarını kapatmaya yetmeyecektir. Bu zamlar üzerine, yazılarımızda ve TV programlarında doğalgaz ve elektriğe zam yapılacağına ilişkin tahminlerimiz de çok kısa sürede gerçekleşmiştir. Bu kapsamda doğalgaza % 9.8 elektriğe ise yüzde 4,3 ile yüzde 9,81 arasında zam yapılmıştır. Sigaraya zaten geçen yıl yapılan ve ertelenen beş puanlık vergi artışı yılbaşından itibaren fiyatlara yansıyacaktır. Belki de bunun üzerine ilave yapılacaktır.

Ekonomide Frenciler ve Gazcılar (Ya da "Gülcüler" ve "Erdoğancılar")

Bunlar zam konusuna ilişkin tespitlerimiz olup, bu zammın sorumlularının aranması konusunda AKP içerisinde ve malum medyada yaşanan tartışmaların ise ayrıca ele alınması gerekmektedir. Çünkü, defalarca uyarmamıza rağmen bildiğini okuyan AKP Hükümeti uyguladığı yanlış ekonomi politikalarının bedelini halka ödetmektedir. Önceki haftasonu Sabah Gazetesinde yayınlanan bir yazıda ekonomideki kötüye gidiş kabul edilmiş ve bu durumun sorumlusu olarak Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ilan edilmiştir. Burada iki hususun üzerinde durmak gerekmektedir. Birincisi AKP Hükümetinin üyeleri ve ekonomi bürokratları arasında yaşanan "fren-gaz" tartışmasıdır. Bazıları büyümenin artırılması için gevşemeyi yani gaza basmayı savunurken, diğerleri de frene basmak gerektiğini söylemektedir.

Gazcı grupta Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayanın başını çektiği ve Başbakan Erdoğan'a yakın olan bir grup bulunmaktadır. Başbakan da biraz daha yumuşak da olsa bu gruba destek vermektedir. Frenci grupta ise Maliye Bakanı Şimşek ile Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve tabii ki Merkez Bankası Başkanı bulunuyor. Her iki grup da kendi konumları açısından ve siyasi duruşları açısından farklı gerekçeler öne sürüyorlar. Ancak, asıl arada ara-gazı verilir gibi doğalgaza ve elektriğe zam yapılmasının tarafı olmasa da mağdurları da vatandaşlarımız, özellikle de dar gelirli vatandaşlarımız oluyor. Kısacası, ara-gazı verilirken gaza boğulan mağdurlar da vatandaşlarımızdır.

Bu arada frenci grubun savunuculuğunu da Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül TBMM açış konuşmasıyla üstlenmiş oldu! Ekonomide başarılı bir performans kaydedildiğini ve bunda en büyük payın, "çalışkan Milletimize ve gösterdiği basiret ve izlediği doğru politikalarla Hükümet ve ekonomi yönetimine ait" olduğun söyleyen Sayın Gül, "bütün dünyanın takdirle ve dikkatle izlediği bu ekonomik performansın, kendi ülkemizde yeterince önemsenmediğini ve takdir edilmediğini" söylemiştir. Bir anlamda "Yanlış yönet, halka ödet!" diyen Başbakana en yakın yayın organı olan Sabah'ın haberine cevap niteliğinde sözler söylemiştir. Bu sözlerin ardından, ekonomi alanında başarılı olmanın "sürdürülebilir bir büyüme trendinin ve istikrarlı bir ekonomik ortamın sağlanması anlamına geldiğini" belirten Cumhurbaşkanı frencilere (kendisine yakın olan ekibe) destek mahiyetinde açıklamalara yapmıştır. "Arzu ettiğimiz neticeler, talimatla değil, doğru politikalar izlemekle elde edilebilir." diyen Sayın Gül'ün kastettiği zannederim Merkez Bankasını sürekli olarak faiz düşürmeye davet eden Sayın Zafer Çağlayan'dır.

Kısacası, Sayın Cumhurbaşkanı kendisinin desteklediği ve frenci ekip olarak nitelendirebileceğimiz Babacan, Şimşek ve Başçı'ya açıkça destek vermiş ve Sayın Başbakan'ı ve ekibini uyarmıştır.

Başbakan Erdoğan ise Cumhurbaşkanı Gül'e tepkisini bu alanda değil, tutuklu milletvekillerine ilişkin olarak özgürlükçü yaklaşımına ilişkin görüşüne karşı göstermiş ve "bu milletvekillerinin seçilmeden önce tutuklandıklarını söyleyerek" kendisine katılmadığını belirtmiştir.

Fren-gaz Tartışmasında Aragazında Vatandaşlar Boğuluyor!

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin tartışmalar ve Cemaat-Başbakan kavgasının gölgesinde yaşanan arka plan çekişmeler ekonomi yönetimini de içine almış ve muhtemel Bakanlar Kurulu değişikliği öncesinde AKP'de kılıçlar çekilmiştir.

Ama frenciler-gazcılar (veya başka bir ifadeyle Gülcüler-Erdoğancılar) derken, arada mağdur olan kesim ara-gazında boğulan ve vergi artışları ve zamlarla durumu iyice kötüleşen vatandaşlarımız olmaktadır.

Yanlış yönetimin bedelini vatandaşa ödeten AKP Hükümeti, parti içindeki tartışmalarının bedelini de halka ödetecek gibi görünmektedir. AKP Hükümeti ve Başbakan Erdoğan bu konuda söylediklerimizi dikkate alarak, aklını başına alacak gibi görünmüyor... Ama ara-gazında boğulan ve sürekli fakirleştirilen vatandaşlarımız bu kötüye gidişin sorumlusu olan AKP'yi mutlaka gelecek seçimlerde cezalandıracaktır!