AKP muhalefetin denetim yetkisini kısmak istiyor. AKP muhalefetin iktidara karşı dengeleme yetkisini de kısmak istiyor.

Parlamenter demokrasilerde kuvvetler ayrılığı denge ve denetim esasına dayanmaktadır. İktidar ve iktidar partisine karşı muhalefetin denetim ve dengeleme yetkilerinin kısıtlaması diktatörlüğe gidişi gösterir. Denetim ve dengeleme mekanizması olmadığı zaman iktidar olunursa bunun adı diktadır. Her siyasi rejimde iktidar vardır. Muhalefet ise ancak demokrasilerde vardır. Muhalefetin dengeleme ve denetleme gücü zayıf ise demokrasisinin de zayıf olduğu bir gerçektedir. Eğer muhalefet güçsüz ise demokrasi de güçsüz olur. Muhalefet iktidarı dengeleyemiyor ve denetleyemiyorsa bu rejim diktaya gidiyor demektir. Son zamanlarda iktidarın TBMM'ndeki tavırları bu konuda soru işaretleri ortaya koymaktadır.

Sizlere AKP'nin hukuku nasıl değerlendirdiğini izah etmek için iki örnek vermek istiyorum. Gerçekten AKP iktidarı TBMM Komisyon çalışmalarını yanlış yönlendirmekte ve çalışmaları iç tüzük hükümlerine aykırı bir şekilde, baskı kurarak hukuki olmayan bir şekilde dikte ettirmektedir.

Nitekim Yetki Kanunu diye adlandırılan 6223 Sayılı Kanunun Komisyon Üyelerine davet yazıları Komisyon Başkanının yurt dışında bulunduğu bir sırada nasıl imzalandığı belli olmadan gönderilmiştir. Böyle bir hususun doğru olmadığını anlayan Komisyon Başkan Vekili yeni bir toplantı yazısı ile komisyon üyelerini davet etmiştir. Kamuoyunda böyle bir yetkinin olmadığı kanaatinin oluştuğu fark edildiğinde iktidar alelacele Komisyon Başkanını yurt dışından getirtmiş ve toplantıyı bir kaç saat erteleyen yazı gönderilmiştir. Bu olay bize göre hukuk dışıdır. Yanlış yanlışla düzeltilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, bu olayın hukuken suç olup olmadığı da incelenmelidir. İmzayı kim atmıştır veya nasıl imza atılmıştır? İmza doğrumudur?

Bir diğer konu Komisyonların gündemine hâkim olmamasıdır. 19/1/2012 tarihli Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyon üyelerine 26/1/2012 günü 10:30' da toplantı yapılmasına ilişkin ekte 7 maddelik bir gündem gönderiliyor.

Hükümeti temsilen gelen kamu görevlilerinin bu Komisyon Başkanının izniyle yaptığı konuşmadan gündemin 6. Sıradaki hususunun TBMM'de olmadığı anlaşılıyor. 7. Sıradaki gündem maddesindeki hususun burada olmaması gerektiği beyan ediliyor.

4'üncü gündem maddesindeki hususu ise Dışişleri Bakanlığının uygun görüşü ile imzalanmaya gerek kalmadan nota teatisi ile değiştirildiği ifade ediliyor. Bunun da ertelenmesi talep ediliyor.

Komisyon Başkanlığı yapmış bir üye ise hükümeti temsilen gelen bürokratın tavsiyelerinin usulünün yanlış olduğunu ve yetkisinin ne olduğunu soruyor.

Sayın Komisyon Başkanı da aynen şunları söylüyor.

"Biz tali komisyon olarak şimdiye kadar görüşmemiz gereken birçok şeyi görüşmemişiz, bu tip konuları görüşmemişiz ancak tali komisyon olarak bizim karne notumuzda, daha doğrusu çalışma portföyümüzde bunlar hep bohçalanmış şekilde duruyor. Biz de istedik ki bunların hepsini getirelim, bir an evvel bitirelim, bizim gündemimizden çıksın gitsin, gündemimizde bir şey olarak kalmasın. Onun için bunları getirdik yalnız benim gördüğüm kadarıyla bunların bir kısmı kadük hale gelmiş ama bu kadük hale gelmesinden mütevelli de bize herhangi bir yazı filan da gelmemiş. Bununla ilgili işte "Böyle bir tasarı tali komisyon istedik, ana komisyondan da biz bunları kaldırdık." diye bize şey gelmemiş ama bizim çalışma masamızda bunlar hala duruyor. Dolayısıyla bu sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Bizim komisyonumuzdan kaynaklanan bir konu değil. Biz de iyi niyetle "Bunların hepsini derleyelim, toparlayalım, çıkaralım." Diye düşündük."

Yani ne var. Komisyon gündemine aldığı tasarının kadük hale geldiğini bilmiyor.

Özetle söylemek istediğim husus; AKP hukuk nizam tanımamakta dilediği gibi her olayı dikte ettirmekte ve baskı uygulamaktadır. Her zaman vurguladığı "Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü" sözcükleri havada kalmakta, iktidara geldiğinden bu yana, sürekli hukukun, Hükümet politikalarının üstünlüğü üzerine biçimlendirilmesine birçok örnek vermektedir. Hukukun, istenildiği zaman, istenildiği gibi kullanılmasına artık o kadar alıştırıldık ki gelinen noktada Anayasal kurumlar ve kavramlar bir bir yok sayılmakta veya pasifize edilmektedir. Bunun adı da ben yaptım hukuku olmaktadır.