Aziz dava arkadaşlarım; Hepimizin kulaklarında hala çınlayan, her birimizin defalarca söylediği marşımızı yeniden hatırlamak lazım. ‘'Çankaya yokuşunda balam Asya'nın bozkurtları''... Bu marşı söylerken yaşadığımız heyecan, aldığımız tat, içimizi dolduran aşk hala devam etmiyor mu?

Bizler bu marşı söylerken, müzikal bir olay olsun diye mi, yoksa ülkücü bir hedef, Çankaya köşküne bir ülkücünün oturması iddiasını mı taşıyorduk? Gönüller de aynı ülkü... Ülküdaşlarım; Gönüllerdeki ülkümüz neydi?

Muhterem ülküdaşlarım; bizler, birbirine karşı ilahi huzurda söz vermiş insanlarız. Bizler; Milletin ve devletin yarınları için yemin etmiş insanlarız. Bizler; Sözünü tutar yeminine sadık kalırız, tarih bizi böyle tanıdı, böyle yazdı, biz böyle olmaya devam edeceğiz.

Reislerim, Başkanlarım, Kardeşlerim, Ülküdaşlarım, yiğit dava erleri; Biz ölümlerden yılmadık, yalanlardan, fitnelerden yıkılmadık, satmadık, satılmadık, Allah dedik, Bayrak dedik, ülkü dedik; hem de nazlı gelindi ülkümüz, erde şan isterdi...

Kardeşlerim; Bizler, Türk milletinin en aydınları, en çalışkanları ve en asil düşünenleri değilmiyiz? Her şeyi herkesten evvel bilen, güzellikleri ilk keşfeden, kötülükleri ilk hisseden bizler değilmiyiz? Bizler birbirimizin kardeşi, Türk milletinin hamisi olmamış mıydık? Omuzlarımızda Şehitlerimizin yükü, yüreklerimizde acısı kıyamete kadar bitmeyecek dememiş miydik? Şehidimize akıtılan sahte gözyaşlarına aldanmak, aldatılmak bize yakışır mı?..

Ülküdaşlarım; İçimizden bazıları yoruldu, bazıları, kırıldı, bazıları darıldı, büyük davalarda hep olur, yorulanın koluna gireceğiz, kırılanın, darılanın gönlünü alacağız, bu kutlu yürüyüşü asla yarım bırakmayacağız. Bir gün biz yorulacağız, bizim kolumuza bir ülküdaşımız girecek, belki kırılacağız, kalbimizi okşayacak ülküdaşımız çıkacak, yine hep birlikte; Çankaya yokuşunu söyleyeceğiz. Bu bizim asil Türk milletine borcumuzdur.

Aziz dava arkadaşlarım; Rahmetli Başbuğumuzun, onun mukaddes ülküsünün, yarınlara taşınması hepimizin borcu değil mi? Ocaklarımızın gecelerinde, ülkücü sanatçılarımıza eşlik ederken, Başbuğ marşını biz boşuna mı söyledik? ‘'Tuna yandı ben ağladım'', Kaya Kuzucuya eşlik ederken gecelerde, Tuna gibi yanmamış mıydık? Sefai Ayşe'mi söylerken içimizdeki uğultu boşuna mı idi, Osman Öztunç,  Mehmed'im derken, hepimiz mehmedin sırtındaki dağı yüklenmemiş miydik? Ruhu şad olsun, Garip Ozanla biraz garip, bir o kadarda mağrur değilmiydik? Kara ozanın sazından çıkan feryadı, Dadal oğluna benzetmiyor muyduk? Mustafa Yıldızdoğan'a, Başbuğlar ölmez diye eşlik etmedik mi? Mahmut Tülek'le huzur bulduğumuz sanat müziği hala kulaklarımızda değilmi? Yıllarca ölmez bu hareket ölmez bu dava demedik mi?

Ülkü ocaklılar; Davamız, şehitlerimiz, ülkemiz ve geleceğimiz kimsenin oyuncağı değildir. Hiç kimse ülkücü hareketin değerlerini bir başkasına satamaz. Hiç kimse ülkücülük üzerinden, vatan sevgisi eksik insanlara yanaşamaz.

Ülküdaşlarım;  cami harabelerinde Cuma namazı kılanların, kilise tamircileri ile arasındaki farkı göremeyen ülkücü olurmuymuş, ülkücünün değirmeninden, kilise tamircilerine su taşıyanlara yazıklar olsun, onlar sözlerini tutmamış, ülküdaşlarını yarı yolda bırakmış, kendi geleceklerini davanın önünde görmüş ve ayıp etmiş insanlardır. Bu yanlıştan vaz geçmeleri, ülkü ocaklı ruha yeniden kavuşmaları dileğimizdir, aksi takdirde, tarih onları siyah bir kalemle, siyah sayfaya yazacaktır.

Kardeşlerim; Hatırlarsınız, ülkü ocaklarında, kendi aramızdaki sohbetlerde, kimimiz Fatih'i, kimimiz, Kürşad'ı, kimimiz Mete'yi kendimize ışık kabul eder, devlet idare edecek ruh ve erdemle, geleceğe yürürdük. Bizi yaşadığımız her yerde lider yapan ruhun, ülkücülüğün ve o ruhun gerçek kaynağı ülkü ocaklarının yarınlarına, evlatlarımıza borçlanıyoruz. Bu gün ülkemizi idare eden siyasi mantık ve o mantığın sahipleri, ülkü ocaklı bir hayat tarzının yanından bile geçemezken, tarihten nasip almamış bu insanların, Türk milletine ruh verecek bir meziyeti dahi yokken, ucuz tertiplerle iktidara gelmesine ve milletimizi kandırmasına daha ne kadar sessiz kalacağız.

Ülkü ocaklılar; Hepimiz hatırlarız, rahmetli Başbuğumuz her fırsatta derdi, hatta ülkü ocaklarının duvarlarında panolarda hep olurdu. (Türk milletine Bizans'tan geçme bir hastalık vardır, yalan, dedikodu, fitne ve birbirini çekememezlik, bu hastalık Bizans'ı yıktı, Osmanlıyı da yıkan bu hastalıktır, bu hastalığa yakalanmayın) içimizdeki fitne artık son bulmalı, başkalarının sözüne bakarak birbirimizi yargılamamalı, yaralamamalı, yeniden yeni bir aşkla sevmeliyiz...

Aziz dava arkadaşlarım; Yukarıdaki nasihat açıktır, hastalık bizim bünyemizde değildir, dışarıdan gelmektedir. Bizler hastalığı içimize sokan, bizleri başkalaştırmaya çalışan insanlara karşı uyanık olmalı, hareketin diriliğini korumalı, bu küçük insanların küçük oyunlarına kanmayacak kadar büyük olduğumuzu, yeniden tüm dünyaya göstermeliyiz.

Aziz dava arkadaşlarım; Ben kardeşiniz ülküdaşınız İrfan; teşkilatta birçok görevlerde bulunmuş, sizler gibi düşünmekten vaz geçmemiş bir dava arkadaşınız olarak, ayrılıkların, küslüklerin, safları yarmanın, davamıza ve devletimize hiçbir faydası olmadığını görmüş bir kardeşiniz, olarak bu sohbete gerek duydum. Muhabbetlerimle...

Haydi, ülküdaşlarım yeniden; vur bozkurdum vur tilkiye, vur ki kurtulsun Türkiye...

İrfan TOPÇU

***

Sizde bu bölümde yazmak isterseniz sitemizin ilkelerine ters düşmeyen yazılarınızı [email protected] mail adresine gönderin sizin adınızla yayınlayalım.

Not: Yazılarınızda isminizi ve kullanılacak mail adresinizi yazmayı unutmayınız.