MHP’li Özarslan: MHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu değerlerinin yılmaz savunucusu ve tavizsiz bekçisidir. CHP, Kılıçdaroğlu ve ekibinin iş başına gelmesiyle birlikte, gerek söylemleri gerekse eylemleriyle bu çizgiyi terk etmiştir.

“Adım Adım 2023, İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma” programı kapsamında MHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bahadır Bumin Özarslan, MYK üyeleri Dr. Turan Şener, Yavuz Tellioğlu ve Burak Pehlivan, Aydın’ı ziyaret etti. Bu kapsamda Efeler, Germencik, Kuşadası, Söke ve Didim’de teşkilat mensuplarının yanı sıra, muhtarların ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katıldığı salon toplantıları yaptı. Heyet ayrıca Aydın Valiliği’ni, Aydın Başsavcılığı’nı, Aydın Jandarma Alay Komutanlığı’nı ve İncirliova Kaymakamlığı’nı ziyaret ederek yetkililerle görüştü. Esnaf ziyaretleri de gerçekleştiren MHP Heyeti, 1979 yılında şehit edilen ülküdaşımız Yaşar Durukan’ın yakın zamanda vefat eden annesi Rabia Durkan’ın ailesini ziyaret ederek taziye ziyaretinde bulundu.

Yoğun bir katılımla gerçekleştirilen salon toplantılarında MHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bahadır Bumin Özarslan, 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen hain darbe girişimi ve akabinde kurulan Cumhur İttifakı’nın temel ilkeleri üzerinde durdu. CHP’nin ise hain darbe girişimini tiyatroya benzeterek çarpıttığını, Cumhur İttifakı’nın “Ankara merkezli” politikalarına muhalefet ederek Batılı dostlarına ve HDP-PKK çizgisine açık mesaj verdiğini ifade etti. Ayrıca Özarslan, Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’nin rotasının değiştiğine dikkat çekti ve CHP’nin parti programından ve 2018 seçim beyannamesinden somut örnekler vererek CHP’nin Atatürk’ün çizgisi dışına çıktığının altını çizdi. Kuva-yı Milliye’nin en önemli merkezlerinden biri olan Aydın’ın ve yiğit efelerinin, bugün Kuva-yı Milliye ruhunu tavizsiz bir şekilde temsil eden MHP’ye ve Cumhur İttifakı’na sahip çıkacağına emin olduğunu da vurguladı. Özarslan’ın açıklamaları, şu şekilde:

“Bilindiği üzere, bulunduğumuz coğrafya itibarıyla Türk Milleti, her dönem zorlu mücadeleler vermiştir. Tarihî süreçte pek çok milleti yutan bu coğrafyada, ayakta kalmanın şerefini taşıyan Türk Milleti, tarihin önemli dönüm noktalarında da her zaman direnç gösterebilmiştir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün veciz ifadesiyle gücünü, “Yüksek Türk kültürü”nden alan Türk Milleti ve kadim Türk devlet geleneği, bu bağlamda en önemli gücümüzdür. Nitekim 15 Temmuz 2016 gecesi bir kere daha anlaşılmıştır ki Türk Milleti’nin tarihî birikiminin bir sonucu olan Türk devlet aklı, Türkiye’yi işgal etmek ve iç savaş çıkarmak isteyen hainlere fırsat vermemiştir. Büyük bir badireyi, müthiş bir soğukkanlılıkla atlatan Türk devleti, akabinde aldığı tedbirlerle de ortaya çıkan tahribatı büyük bir hızla onarmaya başlamıştır. Sayın Genel Başkanımızın 15 Temmuz gecesi yaptığı çıkışla fiilen temeli atılan, ilerleyen süreçte de mimarlığını ve isim babalığını yaptığı Cumhur İttifakı, büyük ve bir o kadar da kutlu bir yükü sırtlanarak “Ankara merkezli” politikaları hayata geçirmeye başlamıştır. İşte bütün bu süre zarfında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduğunu iddia eden CHP ve “bir kişilik muhalefet partileri” ise hiçbir şekilde bu yüke omuz vermemiş, tam tersine her adımda engel olmaya gayret etmiştir. Bu tutum, bizim açımızdan şaşırtıcı değildir zira CHP, uzunca bir süredir tarihî çizgisinden çıkmış ve özellikle son 6,5 yıldır, Kılıçdaroğlu’nun oluşturduğu ve ayağı bu topraklara basmayan, gözü bu toprakların dışına yönelmiş politikalar izlemeye başlamıştır.

Herşeyden önce CHP’nin “Cumhuriyet’i kurmak iddiası”, gerçeği yansıtmamaktadır. Zira Cumhuriyet, Nutuk’tan gayet açık bir şekilde anlaşıldığı kadarıyla 1921 Anayasası’nın 1, 3, 8 ve 9. maddelerinin değiştirilmesine yönelik olarak verilen kanun tasarısının TBMM tarafından 29 Ekim 1923’te kabul edilmesiyle kurulmuştur. O tarihteki adıyla Halk Fırkası’nın parti olarak aldığı bir karar olmayıp tamamen TBMM’nin iradesiyle gerçekleşmiştir. Yani Cumhuriyet’i kuran irade, TBMM’nin iradesidir, bir başka deyişle topyekûn Türk Milleti’dir.

CHP’nin mevcut parti programına bakıldığında da Cumhuriyet’in temel nitelikleriyle bağdaşmayan ifadelere rastlanmaktadır. Söz gelimi, Kemalizm’in altı okundan biri olarak “Milliyetçilik” sayılmakta fakat bu milliyetçiliğin hangi milletin milliyetçiliği olduğu belirtilmemektedir. Öte yandan CHP’nin parti programında, bırakın milliyetçiliğin nitelendirilmemesini, milletin adı da belirtilmemiş ve sadece bir kere “Türk ulusu” tabiri kullanılmıştır. “Türk tabiri” sadece kurum, kavram ve resmî adlandırma ya da Türkiye’nin dışındaki tüzel kişiliklerle ve topluluklarla ilgili mecburî kullanım veya yaygın kullanılan ikileme mahiyetinde kullanılmıştır. Bir örnek olması bakımından şu veriye dikkat çekmek gerekir ki MHP Programı’nda ise “Türk Milleti” tabiri, tam 26 defa geçmektedir.

CHP’deki eksen kaymasının bilerek ve isteyerek yapıldığının en somut göstergesi de partinin resmî yayınları ve izlenen politikalardır. Söz gelimi 24 Haziran 2018’de gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı ve 27. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri için hazırlanmış, “Millet İçin Geliyoruz!” başlıklı seçim bildirgesi incelendiğinde, bu eksen kaymasının izleri, çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. 2018 Seçim Bildirgesi’nde, “Toplumsal Barış, Kürt Sorunu” başlığı altındaki yaklaşım ve vaatler, oldukça dikkat çekicidir. Herşeyden önce CHP, “Kürt sorunu” tabirini kullanmakta bir beis görmemekte ve Türkiye’nin yaşadığı terör sorununu, etnik bir düzlemde ele almaktadır. Böylesi bir yaklaşım, Millî Mücadele neticesinde Atatürk ve kurucu kadro tarafından oluşturulan “Türk üniter ulus devlet” anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Zira bir taraftan kafalarda yaratılmış bir bölünme algısı beslenmekte, diğer taraftan da tarihî akışa yine tersten yaklaşılarak millî kimliğe karşı etnik kimlik bir özne hâline getirilmekte ve adeta “kabileci” bir tutum takınılmaktadır. Bu durumda, parti programında yer alan “ulus devlet” vurgusu ise havada kalmakta, HDP üzerinden devşirilmek istenen ve genelde sonuca ulaşamayıp tam tersi bir akışa sebep olan oylara kurban edilmektedir. Nitekim bu başlık altında, bahsedilen “Ortak Akıl Heyeti”, “Kürt sorununa eşit yurttaşlık temelinde çözüm”, “ana dil öğrenim hakkı”, “Dersim Olayları”, “Nevroz Bayramı” gibi vurgular, Türk üniter ulus devletine yönelik vurulmak istenen ağır darbelerdir. Bu yaklaşım, “kuruculuk” iddiası ile bağdaşmadığı gibi adeta bölücü terörist örgüt dilinin hâkim olduğu ve kurucu felsefeyle dalga geçercesine verilmiş vaatler izlenimi doğurmaktadır.

Millî Mücadele ile kurulan Türk üniter ulus devleti, aynı zamanda anti-emperyalist bir mücadelenin sonucudur ve 20. yüzyılda bütün dünyaya emsal teşkil etmiş kutlu bir başkaldırıdır. Böylesine bir mücadeleden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu ruh üzerine inşa edilmiş bir devlettir. İşte böyle bir devleti kurduğunu iddia eden CHP’nin 2018 Seçim Bildirgesi’nde yer alan, “Dış Politika: İstikrar ve İtibar” başlığı altındaki vaatleri arasında, “AB ile üyelik perspektifini onarmak” ve “ABD ile yeni ortaklıklar tesis etmek” de yer almaktadır. AB ile üyelik müzakerelerinin yolunun açılmasında AB tarafından dayatılan en önemli hususlardan biri de Türkiye’nin hava ve deniz limanlarının Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne açılması ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin tanınmasıdır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtlarını yapmakla her fırsatta övünen bir partinin geldiği noktayı özetlemesi bakımından ibretlik bir durumu temsil eden bu vaat aynı zamanda, KKTC’yi yok etmeyi vaat etmek anlamına gelmektedir. Yine ABD ile “stratejik ve askeri ilişkilerle sınırlı olmayan, başta ekonomik, bilimsel ve kültürel etkileşime açık yeni ortaklıklar”dan neyin kast edildiği açık değildir ya da başka bir tabirle CHP’nin mevcut çizgisi ve ulaşmak istediği hedef bakımından gayet açıktır. Tam da burada, Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün 6 Mart 1922’de, TBMM’de söylediği şu sözler akıllardan hiç çıkmamalıdır: “… Artık hayat bulmak için, hâli iyileştirmek için, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler yayılmaya başladı. Hâlbuki, hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir. Tarihe böyle bir hadise kaydetmeye teşebbüs edenler, acı sonuçlarla karşılaşmışlardır…”

CHP’nin bu tutumu ile takip ettiği politikalar karşılaştırıldığında, bu yönde pek çok örnek bulmak mümkündür. Nitekim, sadece son dönem dikkate alındığında bile Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında Afrin şehir merkezine operasyona karşı çıkmak, “Kim bize saldıracak ki?” şeklinde bir yaklaşımla S-400 hava savunma sistemi alımını gereksiz bulup itiraz etmek, ABD ile bozulan ilişkileri eleştirmek ve resmî açıklamalarla bunu alenen beyan etmek, belediyelere kayyum atanmasına karşı çıkmak, hendek operasyonlarında Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayan ve uluslararası toplumu Türkiye’ye müdahaleye çağıran “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza atanları sahiplenmek, Sezgin Tanrıkulu, Canan Kaftancıoğlu ve Mehmet Bekâroğlu gibi Cumhuriyet’in kurucu değerleriyle ve Türk üniter ulus devletiyle kavgalı olan kişileri parti üst yönetimine taşımak gibi bir çırpıda akla gelen örnekler, yukarıda işaret ettiğimiz CHP resmî belgeleriyle uyumlu bir profil çizmektedir.

CHP'nin “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmak” şeklindeki iddiası, şeklen doğru olmadığı gibi fiilen de artık içi boş ve temelsiz bir iddia hâline gelmiştir. Öte yandan, Atatürk'ün işaret ettiği "Cumhuriyet'i kurmak kadar onu yaşatmak ülküsü" ise CHP için sadece söylemde kalmıştır. Zira işaret ettiğimiz hususlar, "Cumhuriyet'i yaşatmak" hedefinin CHP'de tedavülden kalktığını göstermektedir. Bu sebeple gönlü Atatürk ve Cumhuriyet sevgisiyle dolu bütün vatandaşlarımızı, özellikle Kuva-yı Milliye’nin yeşerdiği topraklardaki kıymetli Aydınlı hemşehrilerimizi, sahip oldukları ve üzerine titredikleri bu değerlerin gerçek sahibi olan MHP’ye destek vermeye çağırıyorum. Lider ülke Türkiye’yi, Cumhuriyet’in kurucu değerlerine sımsıkı bağlı olan Üç Hilâl’e omuz vererek inşa etmeye davet ediyorum.”