Türk Milliyetçileri vatan, millet, din ve devlet uğruna mücadeleden hiçbir zaman geri durmadığının altını çizen Büyükataman, 12 Eylül 1980 günü darbe ile yönetime el koyanların Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri dâhil yüzlerce ülküdaşın uyduruk senaryo, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçladığını aktardı.

"Biz bilmekteyiz ki Türk, devletsiz olmaz. Devlet, insanımızı bir arada ve teşkilatlı tutan en önemli dayanağımızdır." diyen Büyükataman açıklamasında şunları kaydetti:

KİMİ ZAMAN HAÇLI ORDULARIYLA KİMİ ZAMAN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE KARŞIMIZDALAR

"Türk milleti gerek ata yurdunda gerekse ebedî yurt edindiği Anadolu coğrafyasında daima beka düzeyinde tehditlere muhatap olmuştur. Türklüğün insanlığı huzura kavuşturacak olan medeni vasfından rahatsız olanlar; kimi zaman “Haçlı” ordularıyla karşımıza dikilmiş, kimi zaman terör örgütleri marifetiyle ülkemizi güçten düşürmeye kalkmış, kimi zaman ise -son örneğini 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünde gördüğümüz üzere- içimizden devşirdiklerine, kendi devletlerine kurşun sıktırmışlardır.

Büyük Türk milleti, Türk düşmanlarının kirli zihniyetinde yer edinmiş olan “Şark Meselesi”ni 30 Ağustos 1922’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde ordu-millet şuuru ile bir daha açılmamak üzere çöpe atmıştır. Buna rağmen çöpü kurcalayanlar, Türk milletini Anadolu’dan atmak, olmadı burada yok etmek için ellerinden geleni artlarına koymamışlardır.

Esir milletlere hürriyet” parolası ile kendini maskeleyen komünizm, iddia ettiğinin aksine milletlerin hürriyetlerini elinden alan, dini inkâr edip dinsizliği dayatan bir yönetim şekli olarak dünyayı tehdit etmeye başladığında önce esir Türk yurtlarında yayılmış ardından gözünü cennet Türkiye’ye çevirmiştir.

Bugünden bakınca birileri Türk Milliyetçilerinin vatan savunmasını sağ-sol çatışması diyerek basite indirgemekte, bizi sağ-sol diye bölüp kardeşi kardeşe kırdırdılar diyerek vatan, bayrak, Kur’an düşmanlığı yapanlarla vatan, bayrak ve Kur’an yolunda can verenleri aynı kefeye koymaya kalkmaktadır.

Bazı sözümona köşe yazarlarının “Ülkücü Hareket’in geçmişte yabancı merkezlerce kullanıldığı” iddiaları ise ahlaksızlıklarının ve Türk Milliyetçilerine olan kinlerinin dışavurumudur. Bunlar “Türkiye’de Türk Milliyetçilerinin başarısını göreceğine düşmanın çizmelerini yalamaya razı” kalem ve kılıç artıklarıdır.

DÜZMECE BELGE VE YALANCI ŞAHİTLERLE HAKSIZ YERE SUÇLADILAR

Siz bakmayın o gün açıktan yahut gizliden vatan düşmanlarının başarısını ümit edenlerin bugün; Milliyetçi Hareket’in vatan kurtaran, İslam’ın sancaktarlığını yapan şanlı mücadelesine dil uzattıklarına. O çileli günlerde Türk Milliyetçileri Türklüğü Anadolu’da boğma senaryolarını boşa çıkartmış, mabedimizin göğsüne uzanan namahrem eli kırmıştır.

Gelin görün ki 12 Eylül 1980 günü darbe ile yönetime el koyanlar; Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri dâhil yüzlerce ülküdaşımızı uyduruk senaryo, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlayarak tutuklamıştır.

Genç yaşta hürriyetleri çalınmış dava arkadaşlarımız; dört duvar arasına tıkılarak insanlık onuruna yakışmayan şartlarda, hayata tutunmaya çalışmışlardır. Psikolojik baskı, dayak, küfür gibi nice hakaretlerle birlikte vicdan, akıl ve ahlak sahibi hiçbir insanın kabul edemeyeceği çeşitli işkencelerle, kişilikleri rencide edilmiştir.

Başta Başbuğumuz Alparslan Türkeş olmak üzere yüzlerce Ülkücü dava adamı, “146/1″ , “149/1″ gibi maddeler kapsamında yargılanmış ve idamla cezalandırılmaları talep edilmiş, 587 sanıklı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” başlamıştır.

12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra, 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan ve "TCK'nın 149 ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet oluşturmak" suçlaması ile açılan davalarda, Alparslan Türkeş'in de içinde bulunduğu 220 kişinin idamı istenmiştir.

Millet bölünmesin, devlet bâki kalsın diye dava arkadaşlarımız şehadet şerbetini içmiştir. Bu yetmezmiş gibi zalim 12 Eylül mahkemelerinin verdiği yanlış kararlarla “Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, Selçuk Duracık, İsmet Şahin ve Mustafa Pehlivanoğlu” idam edilmiş, nice dava arkadaşımız çeşitli cezalara çarptırılmış ve bazıları da yargılanma sona ermeden ilahi rahmete kavuşmuşlardır.

Türk Milliyetçileri vatan, millet, din ve devlet uğruna mücadeleden hiçbir zaman geri durmamıştır. Onurunu korudukları, uğruna canlarını verdikleri devletlerinin değil üzerlerinde askerî üniforma olsa da devleti ele geçirmiş bir kesimin bu haksızlıkları yaptığının şuuru ile davranmıştır. Çünkü biz bilmekteyiz ki Türk, devletsiz olmaz. Devlet, insanımızı bir arada ve teşkilatlı tutan en önemli dayanağımızdır.

15 TEMMUZ'DA TÜRK MİLLETİ KAZANDI

Bu sebepledir ki 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün yaşandığı anlarda Genel Başkanımız Sayın Devlet BAHÇELİ, Ankara’dan ilk tepkiyi vermiş; geçmişten can ve kan alacağımız olan hainlere ve onların dışarıdaki babalarına meydan okumuştur. Kendilerinin ifadesi ile “12 Eylül’de bizim çocuklar kazandı, diyorlardı. Çok şükür 15 Temmuz’da onların gayrimeşru çocukları kaybetti. Bu kez Türk milleti kazandı.

Başta Başbuğumuz Alparslan Türkeş olmak üzere ebediyete irtihal etmiş dava adamlarının; tarih huzurundaki haklılığımızın bilinciyle idam sehpalarına “bir cennet bahçesine girercesine” yürüyen 9 yiğit Ülküdaşımızın ruhları şad, mekânları cennet olsun.

O günleri yaşayan ve bugün hayatta olan kıymetli ülküdaşlarımıza Allah, sağlıklı ömürler versin.

Ne kahpe 12 Eylül’ü ne de şehit dava arkadaşlarımızı unuttuk! Unutursak kanımız kurusun!"