Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, "Türkiye'nin, terör örgütleriyle irtibat, iltisak içerisinde olan ve terörü finanse edenlerle ilgili dünyanın her demokratik hukuk devletinde olduğu gibi bir hassasiyeti vardır ve bu hassasiyet bundan sonra da terör örgütlerine dönük finansman sağlayan, kara para aklayan ve terör örgütünün kasası olanlara karşı elbette Türkiye hukuk devleti olmanın gerekleri neyse bundan önce yaptığı gibi bundan sonra da yapmaya devam edecektir." dedi.

Bozdağ, Çankaya Köşkü'nde, Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

Toplantıda, Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ'ın Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu Eylem Planı ile ilgili, Sağlık Bakanı Ahmet Demircan'ın 2019'a giderken sağlık ve diyabetle ilgili, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba'nın hayvancılık, kırmızı et üretim hedefleriyle ilgili, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun da göçle ilgili sunum yaptığını aktaran Bozdağ, bunların yanı sıra toplantıda iç ve dış siyasal gelişmelerin ele alındığını bildirdi.

Bir gazetecinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "bazı iş adamlarının varlıklarını yurt dışına  kaçırmaya yönelik duyumlar aldığı"na ilişkin açıklamasını hatırlatarak, bununla ilgili Bakanlar Kurulunda bir çalışmanın başlayıp başlatılmadığını sorması üzerine Bozdağ, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün bir etkinlikte konuyla ilgili açıklamalarda bulunduğunu anımsattı.

Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisine sahip olduğunu vurgulayan Bozdağ, "Ülkemizde hem vatandaşlarımız hem de yabancı yatırımcılar, Türkiye'nin içinde istediği yerde yatırım yapma hakkına sahiptir. Burada serbestlik esastır. Aynı şekilde yerli ve yabancı yatırımcılar yurt dışında da diledikleri gibi yatırım yapma hakkına sahiptir." diye konuştu.

Bozdağ, bu maksatla her türlü para transferinin de yapılabileceğini belirterek, şunları söyledi:

"Türkiye'de bugüne kadar bu alanda herhangi bir sınırlama söz konusu olmamıştır, bundan sonra da bu anlamda bir sınırlama söz konusu olmayacaktır. Cumhurbaşkanımızın para transferlerinin kısıtlanması veya engellenmesiyle ilgili de herhangi bir talimatı olmamıştır. Şu anda da bu noktada bir sınırlandırma söz konusu değildir. Yalnız Sayın Cumhurbaşkanımızın dikkat çektiği husus, bugünkü konuşmasında da var, sadece kendi ülkesine güvenmediği için sermayesini başka yere aktarmak isteyenlere dönük bir sitem olduğunu ifade etti. Çünkü Türkiye'nin ekonomisi zora ve dara girsin diye dışarıdan, içeriden pek çok uğraş varken, bu noktada Türkiye'deki yatırımcı ve iş adamlarımız kendilerinin ekonomisini, sermayesini güçlendiren ve kendilerini daha iyi bir noktaya getiren Türkiye'ye ve Türk ekonomisine güvenmeleri ve sahip çıkmaları konusunda bir sitemini ifade etmiştir."

Türkiye'nin PKK, DEAŞ, FETÖ ve DHKP-C gibi terör örgütleriyle aynı anda mücadele ettiğine dikkati çeken Bozdağ, "Pek çok terör örgütü Türkiye'ye karşı eylem yaptığı gibi, Türkiye'nin kaynaklarını da yurt içi ve dışında terörü finanse etmek maksadıyla kendi şirketlerini ve Türkiye'den elde ettikleri gelirleri kullanmaktadırlar. Türkiye'nin, terör örgütleriyle irtibat, iltisak içerisinde olan ve terörü finanse edenlerle ilgili dünyanın her demokratik hukuk devletinde olduğu gibi bir hassasiyeti vardır ve bu hassasiyet bundan sonra da terör örgütlerine dönük finansman sağlayan, kara para aklayan ve terör örgütünün kasası olanlara karşı elbette Türkiye hukuk devleti olmanın gerekleri neyse, bundan önce yaptığı gibi bundan sonra da yapmaya devam edecektir." ifadelerini kullandı. 

Türkiye'de serbest piyasa ekonomisinin olduğunu ve bunun devam edeceğini vurgulayan Bozdağ, "Türkiye'de yatırım yapan iş adamlarımız, yabancı iş adamları küresel finans sistemine entegre bir şekilde herhangi bir kısıta tabi olmadan faaliyetlerini bugüne kadar nasıl devam ettirdilerse bundan sonra da böyle devam ettireceklerdir. Bunların teminatı bizim Anayasamız, yasalarımız, bankacılık sistemimiz ve hükümetimizdir. Hiç kimsenin bir endişesi olmamalıdır." diye konuştu.

- "Belgeleri medyaya dağıtmak zorunda kaldı, isteyerek dağıtmadı"

Aynı gazetecinin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "yarın bomba etkisi yaratacak yeni bir belgeyi" açıklayacağına yönelik söylemlere dair değerlendirmesini sorması üzerine, Bozdağ, Kılıçdaroğlu'nun açıklayacağı yeni konuyu bilmediğini belirtti. 

Kılıçdaroğlu'nun çeşitli iddialarda bulunduğunu, bunun ispatı olarak da bazı kağıtları gösterdiğini anımsatan Bozdağ, bu iddiaların ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Benim ve yakınlarımın böyle bir para göndermesi söz konusu değildir. Bunun aksini ispat ederseniz ben cumhurbaşkanlığını ve siyaseti bırakırım ama ispat edemezsen senin CHP Genel Başkanlığından ayrılman lazım." ifadelerini kullandığını söyledi. 

Erdoğan'ı siyaseten yenmek isteyen CHP'nin aynı hedefe koşma konusunda terör örgütleriyle çalışma içinde olduğunu ifade eden Bozdağ, şunları kaydetti:

"Çekingenlik de göstermiyor. FETÖ'yle, PKK'nın uzantılarıyla, Türkiye karşıtlarıyla iş birliği çok açık, Türkiye'ye diz çöktürmek isteyenlerle aynı istikamette koştuğu çok açık. Bunlara hiç gerek kalmadan eline altın bir fırsat vermiş oldu Sayın Cumhurbaşkanımız. Bu dediklerini ispat ederse siyasetten çekilecek, cumhurbaşkanlığından ayrılacak. Böylece CHP ve onun gibi düşünenler Sayın Cumhurbaşkanımızdan kurtulmuş olacaktı. Kolay yol söyledi ama salı günü grup toplantısında aldı dekontları salladı. 'İşte şu kişi şu kadar şu şirkete para aktarmış, şu şunu yapmış' dedi, isim isim saydı. Bunun üzerine avukatlar açıklama yaptı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamaları ortada, denildi ki 'Yurt dışına giden tek kuruş para yoktur. Gösterilen kağıt parçaları da sahtedir. Elindeki kağıt parçalarını lütfen yargıya ver, medyaya dağıt'. Ama Sayın Kılıçdaroğlu, bu kağıt parçalarını, dekontları medyaya dağıtmadığı gibi yargıya da vermedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine sıkışınca en nihayetinde bu belgeleri medyaya dağıtmak zorunda kaldı."

Kılıçdaroğlu'nun kağıtları isteyerek dağıtmadığını dile getiren Bozdağ, şöyle devam etti:

"Çünkü savcılık isteyince kaçacak artık yer kalmadı. Peki bu kağıt parçaları incelendiğinde ne çıktı ortaya? Esasında Sayın Kılıçdaroğlu, İş Bankasının kapısından girse, bankoda ilk karşılaştığı bir banka görevlisine elindeki dekontları gösterse, burada yurt dışına gönderilen para var mı, yok mu diye sorsa onlar kendisinin böylesi bir rezilliğin içerisine düşmesini engelleyecek bir cevap mutlaka verirler. Ama belli ki onlara da sormamış, bir banko görevlisinin bilebileceği bir şeyi, bilen birisine sorarak öğrenmesi gereken Sayın Kılıçdaroğlu, bunu yapmıyor." 

 Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, "Sayın Kılıçdaroğlu'nu onurlu bir insan gibi CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etmeye davet ediyorum." dedi. 

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Bakanlar Kurulu Toplantısı devam ederken yaptığı açıklamanın ardından basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. 

Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddialarına yönelik, "Bu kağıt parçalarını incelediğimizde şunu hep beraber gördük, burada Sayın Cumhurbaşkanımızın ve ailesinden herhangi bir kimsenin Man Adası'nda herhangi bir şirkete bir kuruş para göndermediğini bu dekontlar ispat etmektedir." dedi. 

- "Kılıçdaroğlu'nun müfteri olduğunu ispat eden kağıt parçaları"

Kılıçdaroğlu'nun Man Adası'ndaki bir şirkete para havale edildiği iddiasını hatırlatan Bozdağ, "Dekontlara bakıyorsunuz, havale edilen para yok, dışarıya aktarılan para söz konusu değil. Bu dekontlar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun müfteriliğini ispat eden bir belgeye dönüşmüştür. Kılıçdaroğlu, kendi yalancılığını, müfteriliğini, başkalarını suçlamak için kullandığı belgelerle ispat eden, dünyada örneğine rastlanır mı bilmem ama, tek siyasi lider olmuştur. Elinde salladığı dekontlar Kılıçdaroğlu'nun müfteri olduğunu ispat eden kağıt parçalarıdır. Yalancı olduğunu ispat eden kanıtlardır." ifadesini kullandı. 

Bozdağ, Kılıçdaroğlu'ndan onurlu ve haysiyetli birisi gibi davranmasını beklediklerini bildirdi. 

Kılıçdaroğlu'nun dekontları gösterdikten sonra "Alçak kim" diye sorduğunu anımsatan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Bu gösterdiğin dekontların sizin müfteriliğinizi, yalancılığınızı ispat eden birer belge olduğu ortaya çıktı. Kendi gösterdiğiniz belgelerle müfteriliğinizi ispat etmiş oldunuz. Ben de soruyorum Kılıçdaroğlu, şimdi söyler misin, alçak kim, müfteri kim, yalancı kim? Bunu çok net bir şekilde ifade etmesi lazım. Onurlu bir insan gibi Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu saatten sonra yapması gereken CHP Genel Başkanlığından istifa etmektir. Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu'nu onurlu bir insan gibi CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etmeye davet ediyorum. İstifa etmeyeceğini bilerek davet ediyorum. Çünkü bu Kılıçdaroğlu'nun ilk yalanı, iftirası değil. Burada saysak pek çoğu bunun gibi elinde patlayan iftiralarla dolu bir geçmiş var. Pek çok yalan var ve her birinin arkasından hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eden bir Kılıçdaroğlu ile karşı karşıyayız. Maalesef iftira siyaseti bu sefer de Kılıçdaroğlu ile çamura battı."

- "Baronlar ve FETÖ'cüler sizin gitmenize karar vermişler"

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun "çamur at izi kalsın" anlayışını, CHP'de bir siyaset geleneğine dönüştürdüğüne dikkati çeken Bozdağ, "Sayın Kılıçdaroğlu, sizi göreve getiren baronlar ve FETÖ'cüler artık sizin gitmenize karar vermişler. Baktılar ki baronlar, FETÖ'cüler ve sizi kaset operasyonuyla gayri ahlaki bir şekilde CHP'nin başına oturtanlar Kılıçdaroğlu'yla mesafe alınamıyor, bir başarı elde edilemiyor, bir neticeye ulaşılamıyor, öyleyse pimi çekilmiş bombaları eline verelim, o kendi kendini infilak ettirsin ve kendi kendini siyasetten tasfiye etsin." ifadesini kullandı. 

Kılıçdaroğlu'nun kendini getirenlere dönüp bakmasını isteyen Bozdağ, şu görüşlere yer verdi:

"O elinde patlayan bombaları eline verenler, kendini getirenler çünkü artık Kılıçdaroğlu'nun gitmesini istiyorlar. Kaset operasyonunu yapan FETÖ ve onlarla işbirliği içerisinde olan baronlar ve karanlık güçler, Kılıçdaroğlu'nun son kullanma tarihinin dolduğuna karar vermiş durumdalar. Bu malzemeyle daha fazla bir fayda elde edemeyeceğini gördükleri için Kılıçdaroğlu'nu bir rezillikten öbür rezilliğe iterek, toplum içine çıkamaz hale getirmek istiyorlar." 

- "Başka bir tartışmayla günü kurtarmaya çalışacak"

Kılıçdaroğlu'nun yarın başka belgeler açıklayacağına yönelik açıklamalar olduğuna işaret eden Bozdağ, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ne açıklayacak ben de merakla bekliyorum. Yine hangi yalancılığını ortaya koyacak hep beraber göreceğiz. Kılıçdaroğlu elinde patlayan Man Adası'nın bombalarından sonra konuyu değiştirip başka yeni bombalar ortaya koyarak bu sefer başka bir tartışmayla günü kurtarmaya çalışacaktır. Günü kurtarma şansın yoktur. Yalan üzere kurulan bir siyasetin CHP'ye de Kılıçdaroğlu'na da kimseye de bir faydası yoktur. O yüzden ben yarın ne söyleyeceklerini merak ediyorum ama bize hangi iftirayı atacağından değil, CHP'yi nasıl bir kez daha rezil, kepaze duruma düşüreceğinden dolayı... Yarın hep beraber göreceğiz." 

- "Statü uluslararası anlaşmalarla bellidir"

ABD'nin bu hafta Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyacağına yönelik iddiaların hatırlatılması üzerine ise Bozdağ, şöyle dedi:

"Kudüs'ün ve Harem-i Şerif'in statüsü uluslararası anlaşmalarla bellidir. Tarihi bir statüsü var ve Müslümanlar bakımından bir kutsiyeti var. Kudüs'ün bu statüsünü korumak, bölgedeki huzur ve barışı korumak bakımından tarihi öneme sahiptir. Eğer Kudüs'ün bu statüsünü, daha doğrusu uluslararası anlaşmalarla teminat ve koruma altına alınan bu statüsü kaldırılarak başka bir adım atılırsa bu büyük bir felaket olur. Bölgede oldukça kırılgan bir vaziyette devam eden barış sürecini tamamen yok eder ve bölgede yeni çatışmalara, yeni kavgalara, yeni huzursuzluklara yol açar. Bölgede hiç öngöremediğimiz ne zaman biteceğini bilemediğimiz olayların ortaya çıkmasına yol açabilir." 

Bekir Bozdağ, bunun İsrail'e de başka ülkelere de bölgeye de faydası olmadığını belirterek, faydasız bu adımı atmanın, bölgeyi yeni bir felakete sürüklemek için yeni kapılar açmaktan başka bir işe yaramayacağını kaydetti. 

 Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Afrin'e yönelik olası operasyona ilişkin, "Suriye'de yaşanan her hadise, Türkiye'nin ulusal güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Türkiye, bölgede çatışmaların sona ermesi, barış ortamının tesis edilmesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini sağlayacak ve herkesin katkı sağlayacağı bir barış ortamı tesisine son derece önem vermektedir." dedi.

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken, yaptığı açıklama sonrası basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. 

Türkiye'nin baştan beri Kudüs'ün uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş tarihi ve bu anlaşmalar çerçevesindeki statüsünün korunmasını hep müdafaa ettiğini belirten Bozdağ, "Biz, 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasının bölgedeki huzur, barış ortamının korunması için son derece önemli olduğunu hep ifade ettik. Türkiye bu politikasından sapmış değildir. " diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile konuya ilişkin görüştüğüne değinen Bozdağ, "Türkiye, bu konudaki gelişmeleri yakından takip etmektedir, bundan sonra da takip edecektir. Bu bölgede, oldu bittilerle netice alacağını düşünenler, Irak'ta gördüler, netice alamadılar, başka yerlerde gördüler, netice alamadılar. Onun için oldu bittilerle netice almak yerine doğru adımları doğru şekilde atmak ve herkesin hakkını hukukunu hem de uluslararası anlaşmalara riayet ederek korumak son derece önemlidir." değerlendirmesini yaptı. 

Bozdağ, şöyle konuştu:

"Bu anlaşmalar ve BM'nin kararları esasında Kudüs'ün statüsünü korumayı BM'ye de bir vazife olarak yüklemektedir ve BM'nin de bu anlamda bu statüyü korumak ayrı bir taahhüdüdür, ayrı bir sorumluluğudur. Türkiye, herkese bu noktada sorumluluklarını ve taahhütlerini bir kez daha hatırlatmaktadır, hatırlatmakta fayda görüyoruz. Bölgeyi lütfen yeni felaketlere, yeni çatışmalara, yeni kargaşalara sürükleyecek adımlar atmaktan kaçının. Türkiye'nin duruşu bugüne kadar bu konuda neyse bundan sonra da o olacaktır. Oldu bittilere karşı Türkiye'nin 'evet' demesini kimse Türkiye'den beklememelidir."

- "Terör örgütlerinin bu süreçte muhatap kabul edilmesini Türkiye reddetmektedir"

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, "Afrin'e muhtemel bir operasyon yakın zamanda söz konusu mu?" şeklindeki soruyu yanıtlarken, "Suriye'de yaşanan her hadise, Türkiye'nin ulusal güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Bunu her defasında ifade ettik. Gerek bölgedeki demografik yapının değiştirilmesi, terör faaliyetlerinin Türkiye'ye dönük verdiği zararlar, sınırlarımızdan Türkiye'ye dönük meydana gelebilecek olumsuzluklar, mülteci akımları ve bölgede bir terör koridoru oluşturma gayretleri vesaire bütün bunlar, Türkiye'nin güvenliği ile doğrudan ilgilidir ve Türkiye, bölgede çatışmaların sona ermesi, barış ortamının tesis edilmesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini sağlayacak ve herkesin katkı sağlayacağı bir barış ortamı tesisine son derece önem vermektedir. Ancak bunu yaparken de elbette meşru olanlarla, muteber olanlarla halkta karşılığı olan Suriye'deki bütün çevrelerle birlikte yapılmasını önemsemektedir. Terör örgütlerinin bu süreçte muhatap kabul edilmesini Türkiye reddetmektedir." ifadelerini kullandı.

YPG ve PYD'nin terör örgütü olduğuna işaret eden Bozdağ, "Bunun herhangi bir şekilde bu sürece katılmasını kabul etmemiz mümkün değildir." dedi. 

Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Afrin'de de PYD, YPG teröristlerinin yer aldığını biz biliyoruz ve orada Türkiye'ye karşı bir hazırlık içerisinde olduklarını da görüyoruz ve Türkiye oradan bize yönelecek her türlü saldırıya anında karşılık vermektedir. Bundan sonra da karşılık vermekte tereddüt etmeyecektir. Fırat Kalkanı Harekatı, İdlib'te yapılan çalışmalar ve diğer bütün adımlarımız, bu bölgede terör örgütlerinin talepleri doğrultusunda bir şekillenmeye Türkiye'nin izin vermeyeceğinin en büyük göstergesidir. Bu nedenle burada Türkiye'nin ulusal çıkarları aleyhine herhangi bir gelişme olursa Türkiye bu gelişmeyi durdurmak için hiç kimseden izin ve onay almaz. Bu gelişmeyi engellemek için adım atmakta da tereddüt etmez. Afrin'e dönük bir adım atılıp atılmamasını bölgede yaşanacak gelişmeler tayin edecektir. Türkiye'nin koyduğu sınırların aşılması ve bu şartların oluşması halinde Türkiye elbette kendi hukukunu korumak için gereğini yapmakta tereddüt etmeyecektir."

- "Orada o yargılama yapılıyor, burada o yargılama yapılıyor"

Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ABD'de devam eden Sarraf davasına ilişkin açıklamalarıyla ilgili görüşü sorulan Bozdağ, CHP Genel Başkanı'nın Türkiye'ye dönük uluslararası bazı projelerde de rol aldığını gördüklerini ifade etti.

2008 yılının yaz aylarında Almanya'da, ABD New York'ta devam eden davada olduğu gibi bazı itirafçılar olduğunu vurgulayan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Deniz Feneri davası diye bir dava vardı ve onun üzerinden Türkiye'yi, Cumhurbaşkanımızı suçlayan iftiralar dile getiren birtakım hadiseler vardı. Kılıçdaroğlu'nun ilk parlatılmaya çalıştığı hadise de Almanya kaynaklı bu projedir. Ne yaptı? Baktınız Kılıçdaroğlu, belgeleri aldı geldi, Meclis'te orda burda konuştu ve birdenbire bambaşka bir figür ortaya çıktı. Ama aradan geçen zaman bu projedeki rolünü hepimizin görmesini bir kez daha sağladı. Şimdi ABD'de devam ediyor bir başka dava. Bu davanın ABD'de görülmeye başladığı hafta, bakıyorsunuz Türkiye'de de eş zamanlı bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesi hakkında bir itibar suikastine Sayın Kılıçdaroğlu, hem de yalanla iftirayla bir itibar suikastine teşebbüs etti eş zamanlı. Orada o yargılama yapılıyor burada o yargılama yapılıyor. Geçmişte de Almanya'da Deniz Feneri yargılaması yapılıyordu Türkiye'de de aynı konuda Kılıçdaroğlu rol almıştı, o da buradan vurdukça Türkiye'ye ve Deniz Feneri üzerinden hükümete, o zaman Cumhurbaşkanımız Başbakan idi, Başbakanımıza saldırmaya devam ediyordu. Şimdi aynı şeyin buradan devam ettiğini görüyoruz."

- "Şunu demesini beklerdim..."

Bozdağ, "Ben şimdi buradan ana muhalefet partisinin Sayın Genel Başkanı'nın şunu demesini beklerdim. 'Türkiye'nin hukukunu korumak için hiçbir ülke Türkiye hakkında yargı yoluyla karar veremez. Türkiye'nin ekonomik çıkarları veya milli çıkarları hususunda hiçbir ülkenin takdir yetkisi yoktur. Bunu değerlendirme yetkisi tamamen Türkiye'ye aittir.' demesi lazım. Onun üzerinden bu işe bir tavır koyması, yerli ve milli bir duruş ortaya koyması lazım. Ama baktığınızda Sayın Kılıçdaroğlu'nun duruşu yerli değildir, milli hiç değildir." diye konuştu. 

"Zarrab hadisesi, 17-25 Aralık sürecinde FETÖ terör örgütünün yargı ve emniyet içerisindeki teröristleri eliyle Türkiye'de yaptığı yargı darbe teşebbüsünün bir parçasını oluşturmaktadır." diyen Bozdağ, şu görüşlerini paylaştı:

"Bu darbe teşebbüsü üzerine Türk savcılıkları soruşturma yaptı, takipsizlik kararı verdi. TBMM araştırma komisyonu kurdu, konuyu inceledi, inceletti ve sonuçta Yüce Divan'a sevk edilmeme yönünde bir karar verdi. Yani Türkiye, bu konuyu araştırdı. Hem yargı yoluyla araştırdı hem de TBMM, denetim yetkisini kullanarak yasama denetimi yoluyla araştırdı ve her iki yerde ayrı ayrı karar verdi. Dolayısıyla Zarrab'la ilgili konunun üzeri örtülmedi ve gereken soruşturmalar Türkiye'de yapıldı.

Ancak Türkiye'de 17-25 Aralık sürecini başaramayan taşeron, kendisine bu görevi verenlerle belli ki bir iş birliğine gitti, öyle gözüküyor. Şu anda New York'ta devam eden davanın yargıcı 2014'te FETÖ terör örgütünün bir organizasyonu ile Türkiye'ye getirilmiş ve 17-25 Aralık sürecinde FETÖ'nün görüşlerini kullanarak Türkiye'nin hükümetine ve Türkiye'ye karşı açıklamalarda bulunmuş ve adeta FETÖ'nün sözcülüğünü yapmış birisidir. Bu davanın bütün lojistiği FETÖ'dendir. Bu davada bir rapor hazırladığı söylenen kişi o da FETÖ'cü, tanık o da FETÖ'cü, yargılamayı yapan hakim FETÖ'cü organizasyonu ile Türkiye'de ağırlanan ve uğurlanan birisi ve baktığınızda bütün lojistik destek de öyle. Ayrıca bu davada bilirkişi olarak ABD'de değerlendirilen bir sivil toplum örgütü o da FETÖ'nün yardımlarıyla beslediği ayrı bir yer. Onun için burada devam eden bu dava FETÖ ABD yargısı iş birliğiyle 17-25 Aralık sürecinde Türkiye'de yapılamayan, başarılamayanın ABD'de yargısı eliyle ABD'de yapılması ve tekrarlanmasından başka hiçbir şey değildir. "

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, ABD'de devam eden ve eski Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla'nın sanık, Rıza Sarraf'ın tanık olduğu dava konusunda, "Türkiye hakkında herhangi bir ülkenin yargılama yapması ve Türkiye aleyhine mahkumiyet kararı vermesi söz konusu değildir, olamaz da." dedi.

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Bakanlar Kurulu Toplantısı devam ederken, yaptığı açıklama sonrası basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. 

ABD'nin New York eyaletinde devam eden ve Atilla'nın sanık, Sarraf'ın tanık olarak yer aldığı davaya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bozdağ, şunları söyledi:

"Türkiye, İran ile yaptığı ticaretini ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak yapmıştır. Ulusal ve uluslararası hukuka aykırı herhangi bir ticaret söz konusu değildir. Türkiye, egemen ve bağımsız bir ülkedir. Türkiye hakkında herhangi bir ülkenin yargılama yapması ve Türkiye aleyhine mahkumiyet kararı vermesi söz konusu değildir, olamaz da. Türkiye bu noktada kendisine karşı yürütülen bu hadiseleri yakından takip etmektedir. Esasında bu hadiseler Türkiye'de araştırılmış, karara bağlanmış konular. Şimdi buradan çıkacak kararın bizim açımızdan bir kıymeti yoktur. Çünkü, demin söyledim, hakimini FETÖ'cülerin ağırladığı, tanığının FETÖ'cü olduğu, bilirkişilerinin de FETÖ'nün finanse ettiği kişiler olduğu ve takipçilerinin de FETÖ'cüler olduğu bir davadan ve böyle bir yargılamadan Türkiye olarak biz bir adalet beklemiyoruz, bir hak teslimi de beklemiyoruz.

O kadar net görülüyor ki Türkiye'de kurulan kumpasın Amerika'da gerçekleştirilmeye çalışıldığı. Bunu ayrıca anlatmaya gerek yoktur. Yapılan bu yargılama, 17-25 Aralık sürecinde olup bitenlerin kumpas olduğunu ispat eden de başka bir olaydır. Ayrıca bu kumpasın arkasında kimlerin olduğunu, FETÖ'ye kimlerin taşeronluk görevi verdiğini de aynı şekilde ortaya koymaktadır. O nedenle bu yargılama üzerinden Türkiye'yi suçlamak için büyük bir çaba var. Rıza Zarrab'ın üzerine kurulan baskı, ceza tehdidi ve dışarı çıkma ümidiyle yaptırılan iftiralar var. Bunların hiçbirini Türkiye'nin kabul etmesi mümkün değildir, bunların tamamı bir komplonun Türkiye'ye dönük ortaya konmasından ibarettir."

Bozdağ, bu konuda uluslararası alanda ne yapılabileceğinin Bakanlar Kurulunda konuşulmadığını belirterek, "Çünkü, davada doğrudan Türkiye'ye dönük bir yargılama yapılması söz konusu değil. Zaten, böyle bir yargılama yapılamaz da. Bunun uluslararası hukukta yeri yok. İsmi geçen kişiler var. Bunlar ayrı konular. Onlar elbette ayrı değerlendirilecektir. Bakanlar Kurulu'nda bu yönde bir değerlendirme yapılmamıştır." diye konuştu.

- "Muhtemelen önümüzdeki hafta veya bir hafta sonra gelebilir"

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bozdağ, taşeron işçilerle ilgili düzenleme konusunda da "Daha önce de söyledim. Taşeron konusu, eli kulağında dersek yanlış olmaz. Çalışmalar tamamlanmış durumda. Bu hafta Bakanlar Kurulumuza gelmedi ama muhtemelen önümüzdeki hafta ya da bir sonraki hafta Bakanlar Kuruluna gelebilir. Bütçe görüşmeleri sırasında veya sonrasında Parlamentoya sevk edilecek. Cumhurbaşkanımız da geçen açıkladı. Parlamento, taşerona ilişkin yasayı çıkarmadan, bu bütçeden sonra her sene verdiği arayı vermeyecek, önce bu yasayı çıkaracak, sonra ara verecek. Onun için bu konu artık sona geldi, hayırlı olur inşallah." değerlendirmesinde bulundu. 

- "Her türlü olumsuzluğa karşı dirençli bir ekonomimiz var"

Enflasyonun beklentileri aştığını ve buna ilişkin bir önlemin alınıp alınmadığına yönelik bir soru üzerine de Bozdağ, Türkiye ekonomisinin büyüme rakamları itibarıyla herkesi yanıltan ve herkesin raporlarını, görüşlerini revize ettirecek noktaya getiren iyi gelişmeleri barındırdığını belirtti.

Bekir Bozdağ, şöyle devam etti:

"Bunun dışında da Türkiye'nin ekonomisine dönük içeride ve dışarıda pek çok başka olumsuz adımlar atmak isteyen çevreler de var. Ama Allah'a şükürler olsun, bizim ekonomimiz içeriden dışarıdan gelecek her türlü olumsuzluğa karşı dirençli bir ekonomimiz var. 

Türkiye'nin son 3-4 yılda yaşadığı hadiseleri bir başka ülke yaşamış olsaydı onların ekonomisi nasıl olurdu ben merak ediyorum. Şöyle bir baktığımızda, 2-3 sene içerisinde 5 tane seçim yaşamışız, bir darbe teşebbüsü yaşamışız, bir hendek terörü yaşamışız, Rusya'nın uçağı düşürülmüş, pek çok başka terör saldırıları olmuş. Onca hadise yaşamışız ama Allah'a şükür Türkiye'nin ekonomisi en fazla büyüyen ekonomilerden bir tanesi halinde yine. Türkiye'nin ekonomisi, bütün bunlara rağmen güçlü bir şekilde yoluna devam etmektedir. 

Enflasyonla ilgili şu andaki rakamlar zaman zaman aşağıda, zaman yukarıda geliyor. Onu biraz da dönemlerin yansıması gibi görmek lazım. Yıl sonu rakamları hep beraber göreceğiz."

Türkiye'nin, enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek için çok mücadele ettiğini anlatan Bozdağ, enflasyonun tek haneli rakamlarda tutulması ve daha da aşağı çekilmesinin hükümetin en önemli hedefi olduğunu kaydetti. 

- "Felakete sebep olanlar, doğurdukları zararı ödemekle mükelleftir"

Bozdağ, 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye'ye verdiği mali zararın ortaya çıkarılarak bunun FETÖ ile bağlantılı kişi ve kuruluşlardan tahsil edileceği yönünde Başbakanlığın TMSF'ye verdiği bir talimat olup olmadığının sorulması üzerine şu yanıtı verdi:

"Böyle bir çalışma doğrudur. TMSF, bu noktada koordinasyon görevi ifa etmektedir. Bildiğiniz gibi pek çok kurumun burada zararı vardır ve ayrıca vatandaşlarımızın da maddi, manevi pek çok zararı olmuştur. Bunların tespiti son derece önemli. 

Bildiğiniz gibi yürüyen darbe teşebbüsüne ilişkin davalar var. Bu davalarda Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve kurumlarına saldırı yapılan kurum, kuruluş bu davalarda müşteki müdahil durumundadırlar. Onlar tabii hem bu darbe teşebbüsüne karışanların hak ettiği cezayı almaları hem de uğradıkları zararın tazmini için bu davaları yakından takip etmektedir. Yani, bu noktada vatandaşlarımız da kendileriyle ilgili davalarda, özellikle gazilerimiz ve şehitlerimizin yakınlarının da bu davalarda uğradıkları zararları, maddi ve manevi zararları da bu teröristlerden talep etme hakları vardır. Onlar da eminim ki bu haklarını takip ediyorlardır. Elbette, bu büyük felakete sebep olanlar, doğurdukları zararı ödemekle mükelleftir."