Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, 21. Yüzyılda NATO, Sınamalar, Ortaklıklar ve Genişleme Paneli'nin açılış konuşmasında, Türkiye'nin bir NATO müttefiki olarak taşıdığı değerin, ne kadar önemli olduğunun bir kez daha gözler önüne serildiği bir dönemden geçildiğini söyledi.

Bu programın da böyle bir dönemde, mevcut küresel tehditler ve yeni sınamalar karşısında NATO'nun gelecek vizyonunun ve genişleme politikasının tartışılması amacıyla gerçekleştirildiğini belirten Altun, panelin hayırlara vesile olması temennisinde bulundu.

Türkiye'nin, bölgesi açısından olduğu kadar Avrupa ve NATO üyesi ülkeler açısından da oldukça kritik bir dönemden geçtiğine işaret eden Altun, şöyle konuştu:

"Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla başlayan süreç, ittifakın kendisini çok hızlı bir şekilde jeopolitik bir çatışmanın içinde bulabileceğini açıkça gösterdi. Bu durum da Avrupa ülkeleri arasında ciddi bir tartışmayı beraberinde getirdi. Aynı zamanda NATO bünyesinde de yeni güvenlik endişelerini beraberinde getirdi. Günümüz güvenlik endişeleri, elbette ki salt başka devletlerden gelen jeopolitik tehditlerden de ibaret değil, ulusal ve uluslararası terörizm, salgın, düzensiz göç, siber güvenlik, iklim değişikliği, enerji arz güvenliği, devletlerin ekonomik ve siyasi istikrarı gibi bazı küresel sorunlar da bu tehditlere eşlik ediyor. Bu durum, uluslararası güvenlik ortamını da hiç kuşkusuz daha karmaşık bir hale getiriyor. Karşı karşıya kalınan tüm bu tehditler ve riskler, NATO'nun güvenlik parametrelerini de değişime zorluyor. Günümüz küresel tehditleri, geçişkenlik arz eden ve birbirinin etkisini daha da artıran özellikleriyle, ittifakın kurulduğu günlerdeki tehditlerden, sorunlardan çok daha karmaşıktır. Tam da bu nedenle, NATO'nun üye ülkelerin güvenlik endişelerini, müttefikliğe yaraşır bir şekilde dikkate alarak bünyesindeki dayanışma ve uyumu artırabilmesi büyük bir öneme sahiptir."

Altun, bu noktada 25 Kasım 2020'de üye ülkelerin katılımıyla hazırlanan "NATO 2030: Yeni Bir Çağ İçin Birliktelik" başlıklı rapora dikkati çekerek bu raporda, NATO'nun 2030 hedefleri arasında en dikkat çekenin, "müttefiklerin birliğinin, dayanışmasının ve uyumunun güçlendirilmesi hedefi" olduğunu söyledi.

"Türkiye, NATO'nun vazgeçilmez bir müttefikidir"

Söz konusu hedefin, Türkiye'nin de içtenlikle arzu ettiği ve her platformda ısrarla üzerinde durduğu bir husus olduğunu vurgulayan Altun, "Nitekim, Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da 'NATO'nun gücünün, müttefikler arasındaki birlik ve dayanışmadan kaynaklandığı' hususunu, uluslararası platformlarda, toplantılarda açık bir şekilde ifade etmiştir, etmeye de devam etmektedir. Bu sebeple NATO, ortak düşmanları belirlemeye odaklanmakla birlikte, her bir ülkeye yönelen güvenlik tehditlerine de aynı hassasiyeti göstermek durumundadır. İttifak bünyesinde 'güvenliğin bölünmezliğinin' önemi net bir şekilde idrak edilmek zorundadır. Bu doğrultuda, mutlak suretle teröre karşı ortak bir mücadele yürütülmelidir." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin terörle haklı mücadelesinde, NATO üyesi bazı ülkelerin doğru pozisyonda olamadığını gördüklerini belirten Altun, "Diğer üyelere yönelen güvenlik tehditlerine karşı gösterilen hassasiyetin, maalesef söz konusu Türkiye olunca görmezden gelindiğini üzülerek müşahede ediyoruz. Bu yaklaşım, müttefiklik ruhuna aykırı olduğu gibi hem ittifaka hem de üye ülkelerin dayanışma ruhuna zarar vermektedir. Türkiye, hiç kuşkusuz NATO'nun vazgeçilmez bir müttefikidir. Bu, dün olduğu gibi bugün için de böyledir. Malumlarınız olduğu üzere, bugün dünyanın muhtelif yerlerinde NATO'nun barış misyonlarını desteklemeyi sürdürüyoruz. İttifakın istikrarlaştırıcı rolüne ve güvenliğine önemli katkılar sunuyoruz. Türkiye, sahip olduğu imkan ve kabiliyetlerle NATO görevlerinin etkisini yalnızca askeri anlamda değil, ev sahibi ülkeler nezdindeki yumuşak gücü itibarıyla da artırıyor. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde, en sonuncusunu Ukrayna krizinde sergilediği güvenilir arabuluculuk adımlarıyla ittifak içerisindeki önemini ve ağırlığını artırıyor." diye konuştu.

Türkiye'nin NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan ülkesi olduğunun altını çizen Altun, "Ülkemiz, NATO misyon ve harekatlarına en fazla katkı yapan 5, ittifaka havada erken uyarı ve yakıt ikmal uçağı katkısı verebilen 4, NATO ortak bütçelerine en fazla iştirak eden 8 ülkeden biri konumundadır. Ayrıca ülkemiz NATO'nun uluslararası misyonlarında ittifaka en fazla katkı sunan ülkeler arasındadır. Türkiye, Balkanlar ve Afganistan başta olmak üzere NATO'nun 'alan dışı' misyonlarında en fazla katkı sunan 5 ülkeden birisidir. Ülkemiz, ayrıca Akdeniz'de gösterdiği faaliyetlerle de NATO'nun işlevine ve NATO ruhuna deniz unsurlarıyla da katkı sağlamaktadır. " bilgisini verdi.

"Türkiye küresel terörizme karşı da ittifak içerisinde en aktif mücadele veren ülkelerden biri konumundadır"

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, Türkiye'nin özellikle NATO Daimi Deniz Gücüne ve komutasına en fazla katkı yapan 3 ülkeden biri olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti:

"Türkiye, Deniz Muhafızı Harekatına ise en fazla katkı yapan ülke konumundadır. Ülkemiz, bu katkılarını Aksaz Deniz Üssü ile lojistik olarak da desteklemektedir. Türkiye küresel terörizme karşı da ittifak içerisinde en aktif mücadele veren ülkelerden biri konumundadır. Ülkemiz, ittifakın güney sınırında DEAŞ'a karşı mücadele etmiş, yine bölgede istikrarı derinden sarsan PKK/YPG terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadeleyle de bölgesel ve küresel istikrarın sağlanması ve korunmasında önemli katkılar gerçekleştirmiştir. Türkiye'nin, NATO'ya sunduğu tüm bu katkılar ortadayken ülkemizin ulusal güvenlik endişelerinin çoğu zaman görmezden gelinmesi, asla kabul edilebilir bir husus değildir. Biz, üye ülkelere yönelen güvenlik tehditlerine karşı gösterdiğimiz hassasiyeti, müttefiklerimizden de bekliyoruz."

Altun, bu beklentiyi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın birkaç gün önce The Economist dergisi için kaleme aldığı makalede "Türkiye'nin NATO için önemi yalnızca karışıklık dönemlerinde değil, Türkiye'nin büyük askeri, siyasi ve jeopolitik gücüne saygı duyularak, her dönemde hatırlanmalıdır. Ortaklarımız Türkiye'nin, NATO'nun kolektif güvenlik misyonuna sunduğu katkıyı her zaman takdir etseler de kendi güvenlikleri tehdit altında olmadığı zamanlarda bu katkıyı çabucak unutmuştur." ifadelerini kullandığını hatırlattı.

"Türkiye, ulusal güvenliğini sağlamaya hem muktedir hem de kararlıdır"

Bugün bazı üye devletlerin, müttefikler arasındaki dayanışmayı zayıflatacak adımlar attığını üzülerek gördüklerini belirten Altun, şunları söyledi:

"Özellikle Türkiye'nin PKK, PYD, YPG ve FETÖ gibi terör örgütlerine karşı verdiği mücadelede, bazı NATO müttefiklerinin bu terör örgütlerine doğrudan ya da dolaylı destek olduklarına hepimiz şahit olduk. PKK'nın ve FETÖ'nün hem Avrupa'da hem de Amerika Birleşik Devletleri'nde varlığını sürdürmesi ve bunlara müsamaha gösterilmesi, NATO'nun müşterek savunma ruhuna zarar vermektedir. Yine PKK terör örgütünün Suriye kolu olan PYD/YPG'ye yapılan yardımlar da müttefikler arası dayanışmaya ters düşmektedir, Türkiye'nin birincil güvenlik çıkarlarını zedelemektedir. Müttefiklerimize buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz, bu tür talihsiz yaklaşımlar, ülkemizden daha çok NATO'ya zarar vermektedir. Ülkemiz, hamdolsun Sayın Cumhurbaşkanı'mızın liderliğinde ulusal bütünlüğüne ve siyasal egemenliğine yönelik tehditleri tek başına karşılama, bunları bertaraf etme güç ve kabiliyetine sahiptir. Türkiye, ulusal güvenliğini sağlamaya hem muktedir hem de kararlıdır."

Fahrettin Altun, Türkiye'nin, özellikle son dönemde savunma sanayisi alanında gerçekleştirdiği atılımla bölgesindeki tüm tehdit unsurlarına cevap verebilecek askeri strateji ve kabiliyete sahip olduğunu defalarca gösterdiğine dikkati çekerek "Ülkemiz gerek terörle mücadelede gerekse diğer bölgesel sorunların çözümünde istikrarlaştırıcı bir aktör olarak askeri kapasitesi ve durumsal farkındalığı en yüksek ülkelerden biridir. NATO'nun gücünün, üyelerinin gücüne bağlı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Türkiye'nin son yıllar artırmaya devam ettiği askeri kapasitesi, NATO'nun askeri gücüne büyük katkılar sunuyor. Bu kapasite aynı zamanda ülkemizin bölgesinde ve küresel düzlemde istikrarlaştırıcı bir rol oynamasını sağladı, sağlamaya devam ediyor." diye konuştu.

Altun, son günlerde Finlandiya ve İsveç'in ittifaka üyelik talepleri hem Türkiye'nin hem de NATO'nun gündemini işgal ettiğine işaret ederek, "Bu panel vesilesiyle ittifakın genişlemesine yönelik ülkemizin duruşunu bir kez daha yinelemek istiyorum. Ülkemizin, NATO'nun genişlemesi konusunda ortaya koyduğu duruş, hem ilkesel açıdan kurumun geleceği hem de Türkiye'nin güvenlik hassasiyetleri ile ilgilidir. Ülkemiz, geleneksel olarak NATO'nun genişlemesini desteklemiştir." dedi.

"Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelikleri konusundaki ilkesel yaklaşımımızı sürdüreceğiz"

Türkiye'nin hem Soğuk Savaş'ın hemen sonrasında başlayan genişleme sürecinde hem de daha sonra NATO'ya üye olmak isteyen ülkelere tam destek vererek "açık kapı politikası" izlediğini aktaran Altun, şunları kaydetti:

"Ancak bunu yaparken NATO'nun kurumsal kimliği ve kurum içi uyumuna zarar gelmemesini de önemsemiştir, buna hassasiyet göstermiştir. Hiç kuşkusuz, her uluslararası örgütün üyelik için oluşturduğu asgari şartlar ve standartlar vardır. Bir ortak kolektif güvenlik örgütü olarak inşa edilen NATO'ya katılmak isteyen ülkelerin de örgütün her üyesinin güvenlik kaygılarına hassasiyet göstermesi son derece meşru bir beklentidir. Özellikle terör ve terörle mücadele gibi son yıllarda uluslararası sistemi ve devletlerin ulusal güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden bir mevzu söz konusu olduğunda, aday bir ülkenin mevcut üyelerle eş güdüm göstermesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Biz şunu çok açık ve net bir şekilde vurguluyoruz, terör örgütü konusunda yeterince kararlı bir pozisyon alamamış, almamış ülkelerin üyeliğine olumlu yaklaşmamız söz konusu değildir. Terörle mücadele konusunda net bir pozisyon almamış ülkelerin ittifaka kabulü, NATO'nun geleceği için de bir tehdittir. Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği konusu, bizim için ilkesel bir meseledir ve buradaki çekincelerimiz hala varlığını devam ettirmektedir. Ülkemiz, Finlandiya ve İsveç'ten NATO'nun kolektif güvenlik prensibi çerçevesinde somut adımlar atmasını, somut garantiler vermesini beklemektedir. Bu adımlar, teröre verilen siyasi desteğin son bulması, terörün finansman kaynağının kurutulması, PKK/PYD/YPG'ye silah desteğinin sonlandırılması ve ülkemize yönelik gizli açık ambargo, yaptırımların kaldırılmasıdır. Biz Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelikleri konusundaki ilkesel yaklaşımımızı sürdüreceğiz."

Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Türkiye'nin, İsveç ve Finlandiya'nın üyeliklerine itirazı aynı zamanda şimdiye kadar terörün hedefi olmuş tüm üyeler adına atılmış kararlı bir adımdır." sözlerini anımsatarak "NATO üyesi ülkelerin terör örgütlerinin karşısında kararlı bir şekilde durmasının ittifakın en önemli misyonlarından biri olduğunu belirten Sayın Cumhurbaşkanı'mızın, hiçbir ülkenin bu konuda bir ayrıcalığı bulunmadığını vurgulaması da bu anlamda son derece önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı'mız ayrıca ortak güvenlik şemsiyesi altında samimiyetin yolunun, terörle mücadeledeki samimiyetten geçtiğini de açık bir şekilde vurgulamıştır." ifadelerini kullandı.

"NATO'ya üyelik bir hak değildir bir ayrıcalıktır"

Meselenin bir başka boyutunun da bu tartışmalar sırasında Türkiye'ye yönelik yapılan eleştirilerin anlamsızlığını çok daha açık bir biçimde kendisini göstermesi olduğunu anlatan Altun, ittifakın kurulmasından hemen sonra, ittifaka üye olmadan önce dahi Türkiye'nin, NATO'nun tehdit olarak kabul ettiği tüm unsurlara karşı müttefikleri ile kararlı bir pozisyon aldığını, Kore'den Kosova'ya, her krizde de bu tavrı tutarlı bir şekilde sürdürüp, hayata geçirdiğini söyledi.

Altun, "Kolektif güvenlik anlayışının gereği ve uzun bir süre ittifakın güney kanadının güvenlik sağlayıcısı olarak, Türkiye bu noktada en güçlü, en muhkem ittifak üyelerinden biri olmuştur. Bu ittifaka üye olduğu günden bu yana, ne bazı ülkeler gibi ittifakın bir kanadından çekilmiş ne diğer bazı üyeler gibi ittifakın sona ermesi gerektiğini söylemiş ne de başkaları gibi ittifakın 'beyin ölümü' gerçekleştiğini ifade etmiştir. Dahası İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler tarafsızlık politikası ile kolektif güvenlik ile ilgili sorumluluk almaktan kaçarken, Türkiye bunun tam tersi bir şekilde NATO'dan yana tarafını her zaman belli etmiştir, ortaya koymuştur. NATO'nun gelişmesi, güçlenmesi ve yeni tehditlere karşı hazırlıklı olması için de çabalamıştır." dedi.

Türkiye'nin, teşkilatın üyelerinin sadece iyi günlerinde değil, tehditlerin ve risklerin yükseldiği zor günlerinde de yanında olduğunu anlatan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şimdi yeni bir kriz sonrası alelacele teşkilata üye olmaya çalışan ülkelerin aksine Türkiye, NATO'ya her zaman tutarlı bir şekilde yaklaşmıştır. Bugünlerde bazı aday ülkelerin sergilediği, tamamıyla konjonktürel ve son dakikacı üyelik çabalarına bakışımız da hem ulusal güvenliğimiz hem de örgütün geleceği açısından önemli bir tutumdur. Türkiye gibi güvenilir bir müttefiki, bu gibi aday ülkelerin NATO ile ilişkisi bağlamında eleştirmeye kalkanlar, tam bir akıl tutulması yaşamaktadır. Bunu da çok açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum. NATO'ya üyelik bir hak değildir bir ayrıcalıktır ve bu ayrıcalığın elde edilmesinin bazı şartları, gereklilikleri söz konusudur. Bu şartlar sağlanmadığı, bu gereklilikler hayata geçmediği sürece Türkiye'nin bu konudaki tavrında bir değişiklik olmayacaktır. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı'mız en üst düzeyde muhataplarına, uluslararası kamuoyuna açık, net bir şekilde ifade etmiştir. Ben bir kez daha, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelikleri konusunda salt ülkemizi değil tüm ittifakın da güvenliğini ilgilendiren bir duruş sergilediğimizi belirtmek istiyorum. NATO'nun genişleme perspektifinin böylece daha gerçekçi bir çerçevede gerçekleşeceğine inanıyorum. Bugün burada NATO'nun genişleme perspektifinin tartışılacağı bu panelde de bu konunun bu bağlamda değerlendirilmesinin önemli olacağına inanıyorum. "