Oyun Treni

 Adana'da Tepebağ mahallesinde, hemen hepsi müstakil evlerden oluşan, Gazipaşa İlkokulunun hemen üstünde 2. sokakta geçti çocukluğum. O zamanlar her evde televizyon yoktu. Komşunun siyah-beyaz televizyonu evin yola bakan tarafındaydı. Beklediğimiz müziğinin sesi kulaklarımıza gelince sanki annem ya da babam çağırmış gibi koşardım komşunun penceresine. 'Oyun Treni ' başlamıştı nihayet. Seyrederken kendimden geçerdim mahallenin çocuklarıyla. Oyun Treni her hafta farklı bir şehirde dururdu. Kendini biz çocukları eğitip güldürmeye adayan üç adam vardı programda. Suat Gülel, Köksal Engür ve Levent Kırca.. İlk olarak o programda tanışıp arkadaş olmuştum Levent Kırca'yla.

Levent Kırca, çocukluğumda hayatımın ortasında, son zamanlarda bir kenarında durdu. Ama hep gülümsetti.

İlk kez 1964'te ''Ankara Devlet Tiyatrosu'''nda sahneye çıktı. Sonrasında onlarca tiyatro oyunu, filmler TV dizileri, köşe yazarlığı, TV yöneticiliği ve siyasi bir kariyeri hayatına sığdırmıştı. 1988'de başlayıp 22 yıl süren 'Olacak O kadar' adlı televizyon programı yediden yetmişe herkes tarafından sevilen bir program oldu. Öyle ki''Olacak o kadar'' şarkısı herkesin diline pelesenk olmuştur. Esprilerinin ve tiplemelerinin çoğu hafızamızda taptaze durur. Hatta bire bir repliklerini tekrar edebiliriz. Pos bıyıkları, kırmızı yanakları,  hareketli kaşları ve gülümsemesiyle hep aklımızdadır. Sarhoş tiplemesine hepimiz gülmüş, hatta taklit etmeye çalışmışızdır.

Levent Kırca'nın malzemesi vatandaştır, siyasilerdir, enflasyondur, yoldur, sudur, sağlıktır, pazarcıdır, bakkaldır kısacası hayatın ve insanın ta kendisidir. Son döneme kadar, her türlü baskıya rağmen eleştirel ve siyasi mizahını her zaman yapabilmiştir. Hemen her siyasiyi ti ye alabilmiştir. Hemen her TV kanalı onun programlarını yayınlama cesaretini göstermiştir.

Son zamanları, yani AKP'nin iktidar olduğu yıllar onun git gide kısırlaştırıldığı yıllar olmuştur. Bu süreçte giderek tek seslilik hakim olmaya başlamış ve aykırı sesler kısılmaya çalışılmıştır. Levent Kırca programlarını büyük kanallarda rahatça yapabilseydi, en verimli dönemini geçirebilirdi. Çünkü  karikatürize edebileceği siyasi figür ve olaylar o kadar çoktu ki.. Yüzlerce hikaye ve tiplemeleri seyirlik hale getirebilirdi. Tam teçhizatlı kameramanıyla olayları yerinden aktarabilirdi izleyicisine. Her yanında, her gün nice komik-trajikomik olayların gerçekleştiği bir ülke.. Bir komedyen için malzeme cenneti adeta. Madenlerde, tren kazalarında, yaz günü yaşanan sel felaketlerinde, başkentinde patlayan bombalarında yüzlerce ölümlerin gerçekleştiği bir ülke. Sınırların kalbura döndüğü, yabancıların cirit attığı bir ülke. Trafolara kedilerin girdiği, yatak odalarımızın bile güvende olmadığı bir ülke. Askerin ,polisin itibarsızlaştırıldığı, yargıya güvenin kalmadığı bir ülke. Bir yanda plazalar bir yanda açlık ve sefaletin yan yana resmedildiği bir ülke. Asgari ücretin yerlerde süründüğü bir ülke. Şereflisinden ,salya sümük ağlayanına, bugün ak dediğine yarın kara diyebilenine, paraları ayakkabı kutularında saklayanına, asgari ücretin bin katı değerinde saat hediye edilen yöneticilerine, oyuncak gemiciklere, milletin malı olan ama milleti aldatan televizyonuna, her gün yeni imar oyunlarıyla yükselen villalara ,rezidanslara, talan edilen orman arazilerine, iktidar için oy isteyen kabadayısına, allı yemenili bilal oğlanına, milletin anasına söven ama devamlı yeni ihaleler alan işadamlarına, rezasına, zarabına.......

Ben bu kadarını sayarken yoruldum. Levent Kırca her birinden değil skeç,  yüzlerce bölümlük diziler, filmler çıkarırdı.

Her ne kadar siyasi çıkışları ve siyasi duruşu konusunda farklı bakışa sahip olsam da, düzene karşı sergilediği tutumunu takdir ettiğimi belirtmek isterim. Tiyatrosunu yaşatmak için iktidarın yalakası olmadı en azından. Onlarca omurgalı olduğunu düşündüğümüz sanatçı müsveddesi gibi, bir konser, bir dizi,  bir program, bir teşvik alabilmek uğruna etek giyip kıvırtmadı.(Eğilip bükülmedi)

Geçtiğimiz hafta düzenlenen 5. Bodrum Türk Filmleri Haftası’nda Levent Kırca’ya ‘yaşam boyu onur ödülü' verilmişti. Hastalığı nedeniyle katılamadığı törene gönderdiği mektupla herkesi duygulandırmıştı. “1974’te TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana bayağı bir zamanınızı aldım. 41 yıl. Teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için'' diyordu.

 “Dik durun. Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşça kalın” diyerek bitiriyordu mektubunu...

Sen de hoşça kal.

Levent Kırca'yı çocukluğumdan bu yana ''ağlanacak halimize gülümseten adam'' olarak

hatırlayacağım.