TBMM Genel Kurulu'nda konuşan MHP'li Kalaycı şunları şöyledi;

Türk milleti cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümünü kutlamanın gururunu yaşamaktadır. Cumhuriyet, ezelden ebede akıp giden tarihimizde çok önemli bir dönüm noktasıdır; cumhuriyet, milletimizin tarih sahnesinde yeniden dirilişinin adıdır. Türk milleti yüz yıl önce destansı İstiklal Savaşı’yla tarihin rotasını değiştirmiş, hilalin bahtını açmış, geleceğin kapısını aralamıştır. Adım adım büyüyen kurtuluş azmi, kademe kademe güçlenen diriliş aşkı hiç kuşku yok ki Türkiye Cumhuriyeti’nin duvarlarını örmüş, emperyalizmin tüm tuzaklarını bozmuştur. Yedi düvelin ayağımıza vurduğu pranga, üzerimize geçirmeye çalıştığı tahakküm örtüsü millî dirençle parçalanmıştır. Elbette Türkiye Cumhuriyeti haklı bir davanın, zulme boyun eğmeyen milliyetçi bir şuurun ilelebet payidar kalacak bir mirası, her şartta müdafaa edilecek kutlu bir emanetidir. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti dünya durdukça var olacaktır. Cumhuriyetimizin 100’üncü yıl dönümünü kutluyor, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere kurucu kahramanları, aziz şehitlerimizi ve ecdadımızı rahmet, şükran ve minnetle anıyorum.

Merhum Vatan Şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi: “Medeniyet tek dişi kalmış canavardır.” Zira medenilik gösterisi yapan, istismar ettiği demokrasi, özgürlük, insan hakkı değerlerinin içini boşaltan Batı zihniyeti ahlaken ve siyaseten çökmüştür. Dünyanın gözü önünde tarifi ve tahammülü olmayan insanlık suçları işleyen, uluslararası hukuku çiğneyen İsrail’i destekleyen sözde medeni Batı zihniyeti bu suça alenen ortak olmuştur. İsrail, Gazze’de toplu katliam yaparken, binlerce çocuğu katlederken söz medeni Batı kör, sağır, ölü taklidi yapmaya devam etmektedir. İsrail’in zulmü hiçbir kitaba, hiçbir inanca, hiçbir insani mirasa sığmayacak boyutlardadır. İsrail’i lanetliyor, katlettiği masumlara Allah’tan rahmet, yaralılara şifa diliyorum. İsrail örgüttür, işgalcidir, savaş suçlusudur. İsrail yaptıklarının bedelini ağır bir şekilde mutlaka ödeyecektir. İnanıyoruz ki Allah’ın hesabı tüm hesapların üstündedir.

Kalkınma planları Türkiye’nin uzun vadeli hedeflerinin ortaya konulduğu, aynı zamanda da bu hedeflere uygun orta ve kısa vadeli programların yapılmasına zemin hazırlayan ve hazırlanması anayasal zorunluluk olan planlardır. On İkinci Kalkınma Planı, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi döneminin 2’nci, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın ilk kalkınma planıdır. On İkinci Kalkınma Planı cumhuriyetimizin yeni yüzyılında 2053 vizyonu çerçevesinde, uzun vadeli bir perspektifle tasarlanmıştır. Planın uzun vadeli gelişme stratejisinin temel amacının ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda Türkiye’nin dünyadaki başlıca bilim, teknoloji, üretim, ticaret, kültür ve sanat merkezlerinden biri olarak insanlığa katkı sunan, millî ve manevi değerlerini koruyarak bölgesinin ve dünyanın barış, huzur ve refah içinde küresel gelişmelere yön veren, etkili, güçlü ve müreffeh bir ülke olması olarak belirlenmiştir. Türk milletinin ve bütün insanlığın barış ve mutluluk içinde insanca yaşayacağı bir dünya ideali Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin hayata geçirilmesiyle mümkündür.

Ülkemizin 21’inci yüzyılda barış ve istikrarının teminatı olan uluslararası ilişkilerde söz ve itibar sahibi, daha güçlü ve lider bir ülke konumuna gelmesi için gerekli bütün şartların hazırlanması Milliyetçi Hareket Partisinin stratejik hedefidir. İstanbul’un Fethi’nin 600’üncü yılı olan 2053 yılında “süper güç Türkiye” ülkümüz ve gayemiz bulunmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’yi küresel güç hâline getirmeye yönelik uzun vadeli stratejisinin politikalarına ve hedeflerine parti dokümanlarında ve seçim beyannamelerinde yer vermiştir. İnanıyoruz ki Türkiye 2053 yılında küresel ölçekte etkili bir güç hâline gelecek ve bunu sürdürebilir kılacaktır. Böylelikle, yüzyılları bulan, mazlum milletlerin sömürülmesinin, demokrasi, insan hakları ve adalet adına sürdürülen zorbalık düzeninin bitirilmesini sağlayacak medeniyet inşasıyla İstanbul'un fethinden altı yüz yıl sonra yeniden bir çağ açılacaktır.

2023 yılı hedeflerinin neden tutturulamadığı sürekli sorgulanıp başarısızlık hikâyeleri anlatılmaktadır. 2023 hedefleri, On Birinci Kalkınma Planı’yla 2019 yılında revize edildiği hâlde beş yıldır sürekli aynı şeyler söylenmeye devam edilmektedir. Hükûmet tarafından 2023 hedeflerinin ortaya konulduğu 2011 yılından bugüne kadar geçen süreçte yaşadığımız, ülkemizi hedef alan komplo, kumpas ve saldırılar Türkiye'yi teslim almayı hedefleyen odakların alçakça projelendirdiği 15 Temmuz hain işgal teşebbüsü, hendek terörü, isyan denemeleri, terör eylemleriyle ekonomik saldırıların ve bunlarla mücadelenin ekonomimize yüklediği maliyet görmezden gelinmektedir. Son dönemde, dünya ekonomisine büyük darbe vuran pandemi, savaş, jeopolitik gerilimler ve küresel krizlerin Türk ekonomisi üzerindeki etkisinin yanı sıra 6 Şubatta yaşadığımız asrın felaketi depremlerin ekonomimize getirdiği yük göz ardı edilmektedir.

Yine, sürekli gündeme getirilen bir başka konu da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine yönelik içi boş iddialar ve eleştirilerdir. Bilindiği üzere, 16 Nisan 2017 tarihinde aziz milletimizin iradesiyle bir Anayasa değişikliği yapılmış ve hükûmet sisteminde köklü bir reforma gidilmiştir. Aziz milletimiz bu iradesini 2018 seçimlerinde, 2019 seçimlerinde ve 2023 seçimlerinde tekrar tekrar teyit etmiştir. Zira bu seçimlerde muhalefetin temel propaganda konusu, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine yönelik eleştiriler ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş önerisi olmuştur ancak milletimiz buna itibar etmemiştir. Ülkemiz, 9 Temmuz 2018 tarihinde resmen uygulamaya giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetimde istikrarın, temsilde adaletin temin edildiği bir yönetim sistemine kavuşturulmuştur.

Bilindiği gibi, siyasi istikrar, ekonomik dengelenme, sürdürülebilir büyüme ve kalkınmanın olmazsa olmazıdır. İstikrar unsuru, siyasetçiler kadar ekonomistler ve piyasalar için de öncelikli beklentilerden biridir. Geçmişte parlamenter sistem döneminde yaşanan politik istikrarsızlık, onun devamında gelen darbeler ve darbe girişimleri, kurumsal yozlaşma ve ekonomik çöküntü Türkiye’ye çok şey kaybettirmiştir. Bu noktada, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, siyasi istikrara giden önemli bir yol ve aşama olmuş, parlamenter sistemde yaşanan siyasi kriz ve belirsizlikleri ortadan kaldırmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kazanımlarıyla ülkemizin önü açılmış, gücüne güç katılmıştır.

Millî Teknoloji Hamlesi, Türkiye’nin istiklalini ve istikbalini güvence altına almaktadır. Yerli ve millî üretimi arttırmak, stratejik alanlarda dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla başlatılan millî teknoloji odaklı sanayi hamlesi sonuçlarını vermeye başlamıştır. Millî Teknoloji Hamlesi, ülkemizin gelecek kuşaklarının refah ve istikrar içerisinde yaşaması için başlatılmış en hayati girişimlerden biridir. Bilindiği üzere, Büyük Önder’imiz Atatürk'ün talimatlarıyla başlatılan sanayi atılımıyla cumhuriyetimizin ilk yıllarında birçok tesis kurulmuş, uçak sanayisi konusunda önemli gelişmeler yaşanmıştır.

1924 yılında Vecihi Hürkuş ilk Türk uçağını üretmiş, 1926 yılında kurulan Kayseri Uçak Fabrikası Atatürk'ün ölümünden sonra üretimine devam edememiş, 1936 yılında Nuri Demirağ İstanbul'da uçak fabrikası kurmuş, o da üretimini sürdürememiştir. Ülkemiz ne yazık ki emperyalist ülkelerin kıskacından kurtulamamış altın değerindeki yıllarını kaybetmiştir.

Atatürk'ün başlattığı atılıma hamdolsun Cumhur İttifakı sahip çıkmış, “İstikbal göklerdedir.” diyerek gösterdiği hedef doğrultusunda Türkiye yüz yıl sonra insansız hava araçlarıyla başlattığı atağı beşinci nesil savaş uçaklarıyla sürdürmektedir. Milletimize güven veren ve gururlandıran yeni nesil Millî Muharip Uçak’ımız KAAN, HÜRJET, KIZILELMA, Akıncı, GÖKBEY, ATAK, TCG ANADOLU başta olmak üzere, insanlı ve insansız uçak, helikopter, gemi, denizaltı ve zırhlı araçlar ile füze ve silah sistemleri artık ülkemizde üretilmektedir.

Türkiye Uzay Ajansı kurulmuş, millî uzay programı başlatılmıştır. Türk mühendisleri tarafından geliştirilen uydumuz İMECE ve TÜRKSAT 6A da uzaya fırlatılacaktır.

Bilindiği üzere Devrim adıyla üretilen ilk yerli otomobilimiz 29 Ekim 1961 tarihinde Meclisin önüne getirilmiş ama seri üretime geçilemediğinden müzeye kaldırılmıştır. Yerli ve millî otomobil vizyonuna da Cumhur İttifakı sahip çıkmış ve altmış bir yıl sonra akıllı cihazımız Togg üretilip 29 Ekim 2022 tarihinde seri üretimine başlanmıştır.

Türkiye, millî enerji atılımıyla kurulu enerji gücünde 105 bin megavatı aşmış, yenilenebilir enerji üretiminde Avrupa’da 5’inci dünyada 12’nci sıraya çıkmıştır. Akkuyu'daki nükleer güç santralimize yakıt yüklenerek nükleer tesis statüsü kazandırılmıştır. Türkiye Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han sondaj gemileriyle güçlü bir filoya sahip hâle gelmiştir.

Karadeniz'de keşfettiğimiz doğal gaz rezervimiz 710 milyar metreküpe ulaşmış olup mayıs ayında sistem bağlantısı yapılmıştır. Gabar Dağı’nda petrol rezervi bulunmuş, üretilen petrolün 2024 yılında Türkiye’nin petrol ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacağı açıklanmıştır. Tüm bu gelişmeler cari işlemler dengemize olumlu katkı sunacak, enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacaktır. Ayrıca, Türkiye, enerjide merkez ülke olma hedefine doğru hızla ilerlemekte olup uluslararası enerji piyasasının belirleyici aktörlerinden biri de olacaktır.

Türkiye, bu dönemde dünya çapında mega projelere imza atmış, havalimanları, kara ve demir yolları, otoyollar, köprüler, viyadükler, tüneller, tüp geçitler, barajlar, şehir hastaneleri gibi yatırımlarla ülkemiz dev bir şantiyeye dönüştürülmüştür. Her biri gurur abidesi olan 1915 Çanakkale Köprüsü, İstanbul Havalimanı, Osmangazi Köprüsü, Rize-Artvin Havalimanı, Yusufeli Barajı, Eğiste Viyadüğü, New York'ta Türkevi, İstanbul ve Ankara’da Atatürk Kültür Merkezleri gibi dünya çapında şaheserler bu dönemde yapılıp hizmete alınmıştır; hamdolsun, Ayasofya Camisi de seksen altı yıl sonra bu dönemde ibadete açılmıştır.

Bölgesel ve küresel ölçekte her alanda uluslararası hukuka uygun, meşru ve millî politikalarla bekamıza güvenliğimize, egemenlik haklarımıza ve tarihî mirasımıza sahip çıkılmaktadır. Terörle kararlı ve etkin mücadele kapsamında yurt içi ve sınır ötesi operasyonlarla Türk devleti kudretini göstermiştir. Güney sınırlarımız boyunca kurulmak istenen terör devletinin beli kırılmıştır, kanlı örgütün dağ kadrosu bir bir imha edilmektedir. Bu haşeratın, bu insanlık defolarının inşallah kökü kurutulacaktır. Mavi vatanımıza sahip çıkılmış, Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi saf dışı bırakmaya çalışanların oyunları bozulmuştur; Kıbrıs'ta eşit ve egemen iki devletli bir çözüm iklimi yeşermiştir. Türk yurdu Karabağ esaret ve işgalden kurtarılmıştır. Türk cihan hakimiyeti mefkûresinin tohumu yeniden atılmıştır. Türk Devletleri Teşkilatı kurulmuş ve Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi kabul edilmiştir. “Türk Birliği” ülküsü canlanmış, küresel ve bölgesel konulara müdahil bir Türkiye kudreti hayalden gerçeğe dönüşmüştür. Türkiye söz dinleyen değil, sözünü dinleten, yeri geldiğinde yumuşak gücünü, yeri geldiğinde de caydırıcı vasfını kullanan bir ülke mertebesine çıkmanın haklı gururunu vicdan sahibi her insanımız yaşar hâle gelmiştir. Türk irfanı, Türk iradesi, Türk istiklali Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle doğrulmuş, Cumhur İttifakı’yla ayağa kalkmıştır. Yabancı odakların ve iş birlikçilerinin sancıları ve saldırıları bundandır. Allah’ın izniyle ve inayetiyle Türkiye kutlu hedeflerine Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ulaşacaktır. 21 yüzyıl Türk ve Türkiye Yüzyılı olacaktır.

Makroekonomik veriler dikkate alındığında küresel ölçekteki gelişmeler ve mukayeseli değerlendirmeler Türkiye ekonomisinin giderek güçlendiğini ve değişen şartlara büyük bir hızla uyum sağlayabildiğini ortaya koymaktadır. Nitekim 2020 yılında dünya ekonomisi küçülürken Türkiye pozitif büyüme kaydeden birkaç ülkeden biri olma başarısını göstermiş, 2021 yılında yüzde 11,4 büyümeyle elli yılın rekorunu kırmış, G20 ülkeleri arasında en yüksek büyüyen ülke olmuştur. 2022 yılında gerçekleşen büyüme oranı yüzde 5,5 olup OECD ortalaması olan yüzde 2,9’un oldukça üzerinde bir performans göstererek diğer üye ülkelerden pozitif yönde ayrışmıştır. On üç yıl üst üste büyüyen Türkiye ekonomisi şubat ayında yaşadığı asrın felaketi depremlere rağmen 2023 yılının ilk yarısında yüzde 3,9 büyüme oranıyla kesintisiz ve güçlü büyüme performansını sürdürmüştür. Türkiye, ikinci çeyrekte OECD ülkeleri arasında 2’nci G20 ülkeler arasında 3’üncü en yüksek büyüyen ülke olmuştur. Türkiye ekonomisinin 2023 yılı büyüme hızının yüzde 4,4 olması, 2024 yılında ekonomik büyümenin yeniden dengelenmeyle birlikte yüzde 4 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir.

Türkiye ekonomisinin son yıllarda tüm güçlüklere rağmen gösterdiği yüksek performans uluslararası kuruluşların raporlarına da yansımaktadır. IMF, Türkiye’nin 2023 yılı büyüme beklentisini yüzde 3’ten yüzde 4’e, 2024 yılı için yüzde 2,8’den yüzde 3’e yükseltmiştir. Yine, Türkiye’nin bu yıla ilişkin ekonomik tahminini Dünya Bankası yüzde 3,2’den yüzde 4,2’ye; OECD yüzde 3,6’dan yüzde 4,3’e yükseltmiştir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2022 İnsani Gelişme Raporu’na göre Küresel İnsani Gelişme Endeksi son iki yılda gerilerken Türkiye, en yüksek kategori olan çok yüksek insani gelişme kategorisine 2019 yılından itibaren üst üste 3’üncü kez girmiş ve 2020 yılında 10, 2021 yılında 6 basamak birden yükselmiştir. Küresel İnovasyon Endeksi’nde Türkiye 2010’da 67’nci, 2018 yılında 50’nci sırada yer alırken 2022’de 37’nci sıraya çıkmıştır. 2023 yılında orta gelirli ülkeler sınıfında performansı artan ülkeler arasında yer alan Türkiye 39’uncu sıradadır. Uluslararası Ödemeler Bankası verilerine göre Türkiye, kamu borçluluğu, reel sektör borçluluğu ve hane halkı borçluluğu bakımından en az borçlu ülkeler arasındadır. AB Tanımlı Genel Yönetim Borçluluk Oranı 2021 yılında yüzde 41,7 iken 2022 yılında yüzde 31,7’ye inmiş, bu yıl ikinci çeyrekte yüzde 34 olmuştur; bu oran AB üyesi ülkelerde yüzde 83,7, avro bölgesinde yüzde 91,3 düzeyindedir. Ülkemizde 2023 birinci çeyrek itibarıyla hane halkı borçluluk oranı yüzde 11, finansal olmayan kuruluşların yani reel sektörün borçluluğu ise yüzde 52 olup diğer ülkelere göre borçluluk düzeyi en düşük ülke konumundadır. Bankacılık sektörümüz sağlam bir bünyeye sahiptir, sermaye yeterliliği standart rasyosu 2023 Ağustos verilerine göre yüzde 19 düzeyindedir. Banka kredilerinin takibe dönüşme oranı da her geçen yıl düşmüş, en son yüzde 1,6’ya kadar inmiş bulunmaktadır.

Türkiye’yi küresel rekabette üst sıralara taşımaya katkı sağlayacak makine-teçhizat yatırımları 2019 yılının son çeyreğinden itibaren kesintisiz büyümektedir. Ülkemizde istihdam sayısı pandeminin etkisiyle 2020 yılında 26 milyon 695 bine inmiş, istihdamı korumak ve artırmak amacıyla alınan akılcı ve etkin önlemler sayesinde 2021 yılında 2 milyon 102 bin kişi artarak pandemi öncesi dönem aşılmış, 2022 yılında ise 1 milyon 955 bin kişi artarak 30 milyon 752 bin kişiye ulaşmıştır. Türkiye pandemi sürecinde OECD üyeleri arasında en fazla istihdam sağlayan ülkelerin başında gelmektedir. 2019 yılında yüzde 13,7 gerçekleşen işsizlik oranı her geçen yıl düşerek 2022 yılında 10,4’e gerilemiştir. 2023 yılında istihdamın 902 bin kişi artması, iş gücüne katılma oranının yüzde 53,7 olması, işsizlik oranının ise yüzde 10,1’e düşmesi beklenmektedir. 2023 Ağustos ayı itibarıyla yüzde 9,2’ye inen işsizlik oranı son dört aydır tek haneli gerçekleşmektedir. Ülkemizin küresel mal ihracatından aldığı pay ilk defa 2021 yılından itibaren yüzde 1’in üzerine çıkmıştır. 2022 yılında ihracat yıllık 254,2 milyar dolar gerçekleşerek cumhuriyet tarihimizin en yüksek seviyesine ulaşmıştır, buna karşılık ithalat 2022 yılında yüzde 34 artışla 363,7 milyar dolara çıkmıştır. 2022 yılında dış ticaret açığı 104,5 milyar dolar, cari açık ise 48,8 milyar dolar olmuştur. Cari açığın millî gelire oranı yüzde 0,9’dan yüzde 5,4’e yükselmiştir. 2022 yılında ithalattaki artışta ve cari açığın büyümesinde küresel emtia, özellikle de enerji fiyatlarındaki anormal yükseliş etkili olmuştur. Nitekim sadece enerji ithalatımız 2021 yılında 50,7 milyar dolar iken 2022 yılında 96,5 milyar dolara yükselerek 45,8 milyar dolar artmıştır. 2023 yılı genelinde cari işlemler açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde 4 seviyesinde gerçekleşmesi, enerji hariç cari işlemler dengesinin ise gayrisafi hasılaya oranla yüzde 1,4 oranında fazla vermesi öngörülmektedir.

Türkiye turizmde rekorlar kırmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Ticaret Örgütünün verilerine göre en çok ziyaretçi ağırlayan ülkeler arasında ülkemiz 4’üncü sırada yer almaktadır.

Enflasyon 2022 yılında yüzde 64,3 gerçekleşmiş; enflasyondaki katılık, beklentilerdeki bozulma ve döviz kuru gelişmelerinin bileşik etkisiyle 2023 yılında yüzde 65’e yükselmesi beklenmektedir. Para ve maliye politikalarının olumlu etkileriyle 2024 yılının ikinci yarısından itibaren kalıcı bir dezenflasyon sürecine girilmesi; devamında, enflasyonun 2024 yılında yüzde 33, 2026 yılı sonunda yüzde 8,5’la tek haneye düşürülmesi öngörülmektedir. Şüphesiz; yatırımı, üretimi, istihdamı ve ihracatı odağına alan kapsayıcı büyüme politikaları çerçevesinde oluşan refah artışından tüm kesimlerin adil bir şekilde faydalanması temel hedeftir. Bu doğrultuda, çalışan ve emeklilerimizin enflasyon karşısında alım gücünün korunması ve yapılan desteklerle tüm toplum kesimlerinin enflasyona ezdirilmemesi temel politika yaklaşımı olmuştur.

On İkinci Kalkınma Planı’nın vizyonu, Türkiye Yüzyılı’nda çevreye duyarlı, afetlere dayanıklı, ileri teknolojiye dayalı, yüksek katma değer üreten, geliri adil paylaşan; istikrarlı, güçlü ve müreffeh bir Türkiye olarak belirlenmiştir. Milletimizin temel değerlerini ve beklentilerini esas alarak ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak suretiyle ülkemizin uluslararası konumunun yükseltilmesi ve milletimizin refahının artırılması öngörülmektedir.

Plan döneminde uygulanacak verimlilik ve rekabetçilik odaklı politikalar sonucunda Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama yüzde 5 oranında büyümesi hedeflenmektedir. Plan dönemi sonunda millî gelirin 1 trilyon 589 milyar dolara, kişi başına gelirin 17.554 dolara ulaşarak ülkemizin yüksek gelirli ülkeler sınıfına girmesi öngörülmektedir.

Yılda ortalama yüzde 3 istihdam artışı sağlanarak dönem sonunda işsizlik oranının yüzde 7,5 düzeyine indirilmesi, mal ihracatının 375 milyar dolara yükseltilmesi, turizm gelirlerinde 100 milyar dolar seviyesine çıkılması, cari işlemler açığının sıfıra yakın bir seviyeye düşürülmesi, enflasyonun kalıcı olarak tek haneli rakamlara düşürülerek 2028 yılı sonunda yüzde 4,7’ye indirilmesi hedeflenmektedir.

Planda, hukukun üstünlüğü ile demokrasi, temel hak ve hürriyetler, iyi yönetişim ilkeleri esasında, verimlilik temelli, sanayi ağırlıklı ve ihracata dayalı nitelikli büyüme anlayışıyla ekonomide istikrar ve sürdürülebilirliğin sağlanması, afetlere dirençli yaşam alanlarıyla medeniyet temelli akıllı ve sürdürülebilir şehirlerin tesis edilmesi öncelikli amaçlar olarak ortaya konulmaktadır. Kalkınmanın hızlandırılmasında önemli rol oynayacak aktif sanayi politikalarıyla teknoloji odaklı üretim ve sektörel önceliklendirmenin devam ettirilmesi, her alanda yeşil ve dijital dönüşüm odaklı rekabetçiliğin ve verimlilik artışının sağlanması öngörülmektedir.

Türkiye, 2028 yılına kadar siyasi istikrar içinde atılımlarını gerçekleştirebileceği bir vasatı yakalamıştır. Adaletten sanata, sanayiden eğitime, ulaştırmadan sağlığa, spordan kültürel hayata, tarımdan teknolojiye, çevre ve iklim değişikliğinden kentsel dönüşüme, diplomasiden turizme, ekonomiden siyasete varıncaya kadar her alanda yeni yüz yılın ruhunu kavrayan ve aslında, devam eden yapısal dönüşüm hamlesini hızlandıran, önümüzdeki yüz yılı Türkçe kuşatan bir millî strateji izlenmesi büyük önem arz etmektedir.

Demokratik ve sivil nitelikli bir anayasa hazırlanıp Türkiye’yi ayak bağlarından tümüyle kurtarmak, bu suretle önümüzdeki yüz yıla Türk milletinin mührünü vurmak en temel gündem konusudur. Yeni bir anayasayı milletimize kazandırmak bir tercihten öte tarihî, ahlaki ve millî bir sorumluluktur. Milliyetçi Hareket Partisi, anayasa teklifini cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümünü esas alarak 100 maddeyle hazırlamıştır.

Türkiye’nin temel ve öncelikli meselelerinin köklü çözümlerle buluşturulması hususunda bundan sonra da Cumhur İttifakı her çabayı gösterecek, her çalışmayı yapacak ve mutlaka da muvaffak olacaktır. Geleceğin kudreti Türkiye Cumhuriyeti’dir, gelecek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle inşa edilecektir; Türkiye Yüzyılı vizyonu Allah’ın izniyle gerçekleşecektir. Aynı zamanda 21’inci yüzyıl Türk dünyası yüzyılı, Türk asrı olacaktır. İstanbul’un fethinin 600’üncü yıl dönümü olan 2053’te süper güç seviyesine tırmanmış bir Türkiye hedefimizdir. Yaparsa Cumhur İttifakı yapacaktır, “Hep Birlikte Türkiye” inancıyla başaracak olan Cumhur İttifakı’dır.