NE OLDU?

class="MsoNormal" style="MARGIN: 12pt 0cm 0pt">Merkez Bankası Para Politikası Kurulu 8 Ağustos tarihindeki toplantısında aldığı karar çerçevesinde kısa vadeli faizleri değiştirmeyerek yüzde 18.25 düzeyinde bıraktı. Bundan önce, sekiz aylık dönemde beş aşamada faizleri toplam 5.5 puan düşürürken, Temmuz ayında enflasyondaki düşüş eğiliminin zayıfladığı gerekçesiyle faiz indirimlerine ara vermişti.

Kısa vadeli faizleri değiştirmeyerek ihracatçılar ve reel sektörün tepkilerini çeken Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti, kısa vadeli faizlerin değiştirilmemesi konusundaki eleştirileri cevaplayarak, hükümetten faizlerle ilgili en ufak telkinin gelmediğini söyledi.

Serdengeçti, kısa vadeli faizlere yönelik değerlendirmelerde katedilen mesafenin dikkate alınması gerektiğini ifade ederek, “Ortalama faiz oranları Mart ayından bu yana Merkez Bankası faizlerinden daha yüksek seyretmektedir. Güven sürer, istikrar da devam ederse faiz düşmeye devam edecektir. Faiz beklentisi yüzde 30’lardan 10’lara geriledi, bu başarıyı gözardı etmemek gerekli” dedi.

Serdengeçti, bu açıklamaları Merkez Bankası’nın bundan böyle altı ayda bir yayınlayacağı Finansal İstikrar Raporu’nun tanıtımındaki konuşması sonrasında yaptı. Merkez Bankası Başkanı, finansal istikrar için merkez bankalarının kesintisiz işleyişe yönelik önlemleri alması gerektiğini, kur rejimi ile likidite arasındaki ilişki hala anlaşılamadığını, enflasyonla mücadelenin büyüme hızını zayıflatmayacağını söyledi.

”HİÇBİR OTORİTE ŞANTAJA BOYUN EĞMEZ!”

Finansal varlıklar üzerinden elde edilen gelirlerin vergilendirilmesi konusundaki bir soru üzerine Serdengeçti ani ve aşırı bir tepki verdi: “Hiçbir mali otorite şantaja boyun eğmez, biz de böyle bir şey olacağını düşünmüyoruz”. Burada ilginç olan şey, hem Finansal İstikrar Raporunun duyurulmasının zamanlaması hem de Serdengeçti’nin sözleri.

Hatırlarsanız geçen yıl yine Ağustos ayı orasında Para Politikası Raporunu açıklayan Merkez Bankası, faizleri düşürmediği gibi, petrol fiyatlarındaki artış gibi bazı kontrol dışı risklerden söz ederek fazileri yükseltebileceği imasında bulunmuş, ertesi gün yani 19 Ağustosta yumuşatıcı bir açıklamayla, risklerin varlığından söz etmenin risklerin gerçekleşeceği anlamına gelmediği, ayrıca faiz politikası açısından da yapılacak bir şey olmadığı ifade edilmişti.

Serdengeçti, bugün ilki yayımlanan Finansal İstikrar Raporu ile finansal sistemin tümüne ilişkin makro bir bakış açısı verilmesinin amaçlandığını, bugün itibariyle ise finansal istikrar raporu yayımlayan merkez bankası sayısının 32’ye yükseldiğini söylerken aslında bilinçaltında, “düğün değil bayram değil, Merkez Bankası niçin bugün bu raporu açıklıyor” şeklinde gelebilecek sorulara cevap vermeye çalışıyordu. Nitekim benzer sorular da geldi. Basın mensuplarının son dönemde en fazla tepkisini çeken eleştiri ile Finansal İstikrar Raporu bugüne denk gelmesine ilişkin sorusuna karşılık da Serdengeçti, basındaki analizleri çok yakından izlediklerini ve buna göre kendilerini daha iyi anlatmaya çalıştıklarını, Raporun bugüne denk gelmesinin ise, hiç bir özel anlamı olmadığını, tek anlamının bu konudaki çalışmaların bankada uzun süre alması olduğunu söyledi. Bunlar soruyu geçiştirmeye yönelik açıklamalardı. Ama Serdengeçti, soru soranlara “anlamıyorsunuz,” “şantaja boyun eğmeyiz” şeklinde cevaplar vererek aslında bilinçaltındaki cevap verme arzusunu açığa çıkarmış oldu. Yani Finansal İstikrar Raporu’nun Ağustos ortasında açıklanması aslında tepkilere cevap verme amacını taşıyordu.  

Tüm bunlar anlaşılabilir şeyler... Merkez Bankası Başkanı faizin niçin indirilmediği veya raporunda yer alan diğer hususlardaki tepkiler karşısında cevap verebilir, bunu normal göstermek için de rapor açıklamasını öne alabilir. Benim anlamadığım şey niçin şantaj kelimesini kullandığı ve basın mensuplarını anlamamakla suçladığı!

Aydın Ayaydın da benim gibi anlamayanlardan...Sabah gazetesindeki yazısında, Serdengeçti’nin eleştirilerini haksız bulan Ayaydın şöyle diyor:

Merkez Bankası'nın görevleri arasında fiyat istikrarını sağlamak vardır. fiyat istikrarını sağlayacağım' diye diğer makro ekonomik göstergeleri bozmak ne kadar doğru olur? Merkez Bankası'nın bu uygulamasını, kanser olmuş bir insana yapılan tedaviye benzetiyorum . Merkez Bankası, kanserli hastayı iyileştirmek için kemoterapi uyguluyor. Biliyorsunuz kemoterapi yapılınca, kanserli hücreler ile birlikte diğer hücreler de yok olur. Ve kanserli hastaya kemoterapi yapıldığı için iç organları dahil tüm vücut harap oluyor ve saçları bile dökülür. Doktorlar, bunları düşünerek sadece tümörü yok etmeyi düşünen bir tedavi değil, muhtemel yan etkileri ortadan kaldıracak bir tedavi yöntemi de uygular. Bizim Merkez Bankası ise kemoterapinin dozunu kaçırıp, hastanın diğer bazı yan etkilerle ölmesine sebep oluyor. Çünkü kafasında sadece fiyat istikrarı sağlama var. Diğer makro ekonomik dengeler umurunda değil.

Merkez Bankası Süreyya Serdengeçti, şantajla faizleri indirmeyeceğini söylüyor. Peki şantaj yapanlar kim? Neden bunları açıklamıyor? Bana kalırsa Serdengeçti'ye şantaj mantaj yapan yok. Şantaj iddiaları sadece bir hüsnü kuruntu. Piyasaların beklentisi ve iş aleminin beklentisi faizlerin inmesi yönündedir. Sanayicilerin bu yöndeki açıklamalarına Başkan Serdengeçti tepki gösteriyor. Ve Serdengeçti diyor ki, "siz misiniz faizler aşağı çekilsin diyen, inadınıza çekmiyorum." 

Gerçekten Serdengeçti inat mı ediyor? Yoksa iddialar hüsnü kuruntudan mı ibaret? Son bir ihtimal; belki Ayaydın da faizin indirilmesi lobisinin sözcülüğünü yapıyordur! Neyse biz Ayaydın’ı burada bırakıp, faizlerle ilgili kararı alan Para Politikası Kurulu’na bir göz atalım.

PARA POLİTİKASI KURULU NEDEN BU YIL POPÜLER OLDU?

Para Kurulu'nun yapısının 2006'da değişeceğine ilişkin bir soru üzerine de Serdengeçti, ''Şimdiden onlar töhmet altında bırakılmamalılar'' demiş.

İsterseniz ben şimdi gelecek para kurulu üyelerini töhmet altına sokmayacak, ama Serdengeçtiyi sıkıntıya sokabilecek bir bilgi vereyim sizlere...(ister misiniz; Serdengeçti bu iddialara cevap vermek için başka bir rapor daha açıklasın!).

Para Politikası Kurulu bildiğiniz gibi 2005 yılı başından itibaren her ayın sekizinde toplanıyor ve faize ilişkin karar alıyor. Serdengeçti bu uygulamaya geçileceğini 2004 yılı sonunda açıkladı. Peki Para Politikası Kurulu yeni mi kuruldu? Hayır...2001 krizinden sonra Merkez Bankası Kanunu’nda değişiklik yapıldığında bağımsızlık yaygaraları ile birlikte Merkez Bankası Banka Meclisi (yönetim kurulu) üyeleri etkisiz hale getirilerek Başkanın kontrolünde olan bir Para Politikası Kurulu oluşturuldu. Kriz sonrası dönemdeki o keşmekeş ve “Derviş tahakkümü” içerisinde de bu husus pek sorgulanmadı. Aslında, bu bir tür yasama yetkisinin, yürütmeye devriydi. Banka Meclisi Merkez Bankasının her konudaki karar organıydı ve Başkan dışında altı üyeden oluşuyordu. Para Politikası Kurulunda ise Başkan Yardımcıları, dışardan bir akademisyen ve (sadece) bir Banka Meclisi üyesi bulunyor. Yani yönetim komitesi (icra birimi) ne derse o oluyor. Peki hal böyleyken Para Politikası Kurulu niçin yıl başına kadar etkin olarak kullanılmadı? Ben size bir ipucu vereyim: 2005 yılının Nisan ayında Banka Meclisi üyeliğine atanacak iki üye ile birlikte Hükümetin etkinliğinin artacak olmasının acaba bu kararda bir rolü olmuş olabilir mi?

ŞANTAJI YAPAN KİM?

Şimdi gelelim işin püf noktasına: gerçekten bir şantaj yapılıp yapılmadığını bilemeyiz ama, Serdengeçti’nin Para Politikası Kuruluna ilişkin uygulaması, fazilerin düşürülmemesinin hemen ertesi günü,  finansal istikrar raporunu bahane ederek basın önüne çıkması ve bir şeyler söyleme ihtiyacını hissetmesi aslında bir tür şantaj yapıldığını zaten gösteriyor.

Çünkü, Serdengeçti kısa vadeli faizler ve hükümetlerin bu konuda telkinine ilişkin soruya karşılık da şu yanıtı veriyor:

''Faizlerin genel düzeyinin aşağı gelmesi bu ülkede herkesin arzu ettiği bir durumdur. Tabii ki büyük ölçüde de aşağı gelmesine rağmen, daha da devam etmesi, bizim istikrar programını kararlılıkla uygulamamıza, ekonominin temellerinin daha da düzelmesine, bu düzelme yeterli değil ve fiyat istikrarı gibi konularda daha da kendimizi güvenli hissetmemize bağlıdır. Bunlar olduğu ölçüde faizler daha da aşağıya gelecektir. Hükümetler sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde, bu Avrupa'da da böyledir. Oradaki tartışmaları basından takip ediyor musunuz bilmiyorum, görürsünüz... Herhangi bir anda faizlerin genel düzeyinin mevcut düzeyine göre daha aşağıda bir yerde olmasını isterler.. Gayet doğaldır çünkü seçime giderler arkasından ve tabii ki bunun olumlu bir tesiri olacağını beklerler. Ama Merkez Bankaları da işte tam bu nokta yüzünden bağımsızdır. Çünkü hükümetler pekala kısa vadeli bakış açısı ile kısa vadede kendilerine puan getirecek şekilde faizlerin düşmesini isterken, ekonomik otorite şunu gayet açık söyler (Orta vadede yada uzun vadede bu tam tersi etki verebilir, nasıl enflasyon yaratacak? Bekleyişleri bozarak, şu, bu gibi)... Bu, bütün dünya için geçerlidir. Burada ise bana doğrudan faizlerle ilgili en ufak bir telkin gelmemektedir, onu da altına çizerek söyleyeyim.''

Bu satırlara bakarsak, Serdengeçti’nin neyden rahatsız olduğunu görüyoruz. Kısacası, Serdengeçti  diyor ki; Merkez Bankası bağımsızdır (Para Politikası Kurulu daha da bağımsızdır!), bana faizlerle ilgili baskı yapamazsınız! Faiz dışında ben ne kura, ne de büyümeye karışırım. Bunlar aslında Serdengeçtinin sözlerine ilişkin olarak benim yorumum. Ama kendisi de benzer şeyler söylüyor.

FİYAT İSTİKRARI, BÜYÜME VE DÖVİZ KURU AÇISINDAN MERKEZ BANKASININ ROLÜ VE SORUMLULUĞU

Konuya ilişkin haberlerde şöyle deniyor: Merkez Bankası Başkanı, Merkez Bankası'na verilen başlıca görevin, 2001'den itibaren fiyat istikrarının sağlanması ve kollanması olduğunu hatırlatarak, ''Israrla ve ısrarla belirtiyorum, verilen görev doğrultusunda politika araçları kullanılmaktadır. Merkez Bankası'nın bir yanda enflasyon hedefi vardır önünde, bir yandan da kendi enflasyon öngörüleri vardır. Buna göre politika aracını kullanmaktadır. Bu kadar açık'' diyor ve şöyle devam ediyor:

”... Merkez Bankası bağımsız, bütün araçları kendisi kontrol ediyor. Ne kadar likidite verecek, para politikasını da sıkı bir şekilde uygulayabiliyor, o kadar ki bazen sıkılığından da şikayet ediliyor biliyorsunuz... Bu da önemli bir fark. Ama daha da önemlisi artık kur rejiminin değişmiş olması ve artık Merkez Bankası rezervlerinin üzerinde bir baskı olmaması. Çünkü bu kur rejiminde Merkez Bankası kimseye döviz satmak zorunda değil.
Bütün bunlar bana göre cari açık değerlendirmesinde göz önüne alınması gereken hususlar. Ne olur neticede derseniz? Bundan endişe duyulursa ya da son 4 yılda bir kaç kere olduğu gibi sermaye çıkışları ile karşılaşırsak, maliye ve para politikalarının sıkı olması buna kafi gelmiyorsa, o zaman kur yerini değiştirecektir ve bundan kimsenin endişe etmemesi gerekmektedir. Türkiye'de hala analizler (Şimdiye kadar bir şey olmadı ama önümüzdeki dönem olacaktır) şeklinde yapılıyor. Ben hesapladım son 4 yılda 7 kere Türk Lirası ani değer kaybetmiş. Bu rejimde devalüasyon olmaz ama ani değer kayıpları tabii ki olabilir. Bunda bir mahsur yok.''

Peki gerçekten de öyle mi? Merkez Bankasının bu konulardaki rolü ve yasal sorumluluğu nedir? Merkez bankaları, para politikasının uygulayıcısı olarak, para politikası araçlarını kullanarak belirlenen nihai hedeflere ulaşmaya çalışırlar. Para politikası araçları kullanılarak ulaşılmak istenen nihai hedefler; fiyat istikrarı, tam istihdam,  (veya istihdamın artırılması), döviz kurunun ve faiz oranlarının istikrarı, finansal sistemin istikrarı gibi hedeflerdir. Bu hedeflerden hepsi birden seçilemez ve birinin nihai hedef olarak seçilmesi gerekir. Ancak, bunlardan birinin, örneğin fiyat istikrarının seçilmesi diğerlerinin tamamen ihmal edileceği anlamına gelmez.

Şubat 2001 krizinin ardından, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapan 25.04.2001 tarih, 4561 sayılı kanunla Merkez Bankaının yasal anlamda bağımsızlığı sağlanmış ve fiyat istikrarı ön plana çıkarılmış ve “temel amaç” haline getirilmiştir.  Merkez Bankası yönetimim de  tek amaç olarak fiyat istikrarını sağlamaya yönelmiş, büyüme ve döviz kurunun değerinin kendilerini ilgilendirmediğini ifade etmeye başlamıştır.

Merkez Bankası ve Fiyat İstikrarı:

4651 sayılı kanun ile, Merkez Bankasının temel amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğu ve Bankanın para politikasının belirlenmesinde ve uygulanmasında tek yetkili ve sorumlu olduğu hüküm altına alınmıştır.  Yani Merkez Bankasına araç bağımsızlığı tanınmış ve temel amacı olan fiyat istikrarını sağlamak için gerekli gördüğü araçları kullanması imkanı sağlanmıştır.

Öte yandan, araç bağımsızlığı verilmekle birlikte, enflasyon hedefini Hükümetle birlikte tespit etme ve buna uyumlu olarak para politikasını belirleme yetkisi tanınmıştır. 

Merkez Bankası ve Büyüme:

Merkez Bankası Kanununun 4. maddesinde; fiyat istikrarının temel amaç olduğu vurgulandıktan hemen sonra, “Bunlar fiyat istikrarı amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler” denilmektedir.

Bunun dışında sadece, yine 4. maddenin II. fıkrasının (b) bendinde “Banka, hükümetle birlikte enflasyon hedefini tespit eder ve buna uyumlu olarak para politikasını belirler.” denilmektedir. Yani, enflasyon hedefi belirlendikten sonra Merkez Bankası buna ilişkin politikaları uygulamada bağımsızdır.

Ancak, enflasyon hedefi başlı başına bir gösterge değildir ve rastgele belirlenemez. Enflasyon hedefi belirlenirken ekonominin tüm dengeleri, özellikle de büyüme hedefleri dikkate alınır. Bu nedenle, her ne kadar Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamak olarak belirlenmişse de, Merkez Bankası Başkanının, “büyüme beni ilgilendirmez” deme lüksü yoktur. Fiyat istikrarı sadece para politikalarıyla sağlanamaz.  Para politikaları sadece kısa vadede, fiyatlardaki aşırı artışın frenlenmesi ve toplam talebin düşürülmesi için  kullanılabilir. Orta ve uzun vadede kalıcı istikrarın sağlanması için, dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme oranının yakalanması gerekmektedir.

Merkez Bankası ve Döviz Kuru:

Merkez Bankasının temel görevlerinden ikincisi, “Hükümetle birlikte Türk Lirası’nın iç ve dış değerini korumak için gerekli tedbirleri almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki muadeletini tespit etmeye yönelik kur rejimini belirlemek, Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değerinin belirlenmesi için döviz ve efektiflerin vadesiz ve vadeli alım ve satımı ile dövizlerin Türk Lirası ile değişimi ve diğer türev işlemlerini yapmak.” olarak belirlenmiştir.

Buna göre, Merkez Bankası yönetiminin, “Hükümet dalgalı kur rejimini benimsedi, bu rejim içinde fiyat istikrarını sağlamak  için TL’nin değer kazanmasına göz yumarız, ihracat bizi ilgilendirmez” demesi doğru değildir.  Kaldı ki, 4. maddenin II. fıkrasının (g) bendinde, Bankaya “Finansal sistemde istikrarı sağlayıcı ve para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almak” görevi verilmiştir.

SONUÇ

Kurun aşırı oynak olduğu ve piyasada derinliğin olmadığı bir ortamda istikrarın kendiliğinden sağlanması mümkün değildir. Döviz kurunu birkaç spekülatörün çok az miktarda işlem yaparak belirleyebildiği ve Merkez Bankasının döviz kurlarını kendi başına bıraktığı bir ortamda sadece “Finasal İstikrar Raporu” yayınlayarak ve enflasyonu hedefleyerek istikrarı sağlamak mümkün değildir.

Aydın Ayaydın kanser benzetmesi yapmıştı. Ben de sağlık alanından başka bir örnekle sonucu bağlamak istiyorum. Biliyorsunuz, enfeksiyon durumunda hastaya antibiyotik tedavisi uygulanır. Ancak, antibiyotik en fazla iki hafta süreyle kullanılır. Çünkü, bağırsak florasını bozar ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Dolayısıyla, uzun süre kullanımı fayda değil, zarar verir, hatta ölümle sonuçlanabilir. Sadece fiyat istikrarına ilişkin istikrar programı uygulamak ve bunu sürekli hale getirmek, antibiyotik tedavisi gibidir. Bir süre sonra büyümeyi ve istihdamı sağlayacak ve fiyat istikrarını kalıcı hale getirecek yapısal önlemlere ihtiyaç vardır. Yani dinlenme ve vitamin takviyesiyle hastanın nekahet dönemini atlatması ve normale dönmesi gerekir.

Sonuç olarak, merkez bankalarının bağımsızlığı ve buna bağlı olarak fiyat istikrarının  temel amaç olarak belirlenmesi yaklaşımı olumlu bir yaklaşımdır. Ancak, fiyat istikrarının kendisinin bir amaç değil; istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme ve adil bir gelir dağılımının sağlanması, yani toplumsal refah düzeyinin artırılabilmesi için bir araç olduğu unutulmamalıdır.  Yani para politikası uygulamasında ekonominin tüm dengeleri dikkate alınmalıdır. Kimse bize şantaj yapamaz demekle de sorun çözülmüyor.

Evet Serdengeçti’nin kendisinin de belirttiği gibi, seçim dönemleri aklaşınca bu tür baskılar olacaktır. Bunlarla başa çıkmaya çalışmak da kendisinin görevidir. Benim merak ettiğim ise, “faizler biraz daha düşse de erken seçim gürültüleri ayyuka çıkmadan, ortalık karışmadan elimizdeki kağıtları yüksek karla satıp çıksak, sonra da düşük kurdan dolar alıp paramızı köşeye atsak!” diyenlerin ve de her yerdeki sözcülerinin (!) baskılarıyla, ya da kendi deyimiyle “şantajlarıyla” nasıl başa çıkacağı...Bekleyelim, görelim...