Irak'ta bir dönem Sünniler tarafından gerçekleştirilen hükümet karşıtı gösterilerde, Tahran aleyhine sloganlar atılırken, günümüzde Şiiler de aynı tavrı sergilemekten kaçınmıyor.

Irak'ta, 2003 yılında hükümetin en önemli kurumları, başbakanlık ve diğer bakanlıkları elinde tutan Şii elit siyasiler, "ülke gelirlerinin boşa harcanması, yolsuzluk, terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkması ve temel altyapı gibi sorunları çözmede başarısız oldukları" gerekçesiyle Sünni ve Kürtlerin yanı sıra Şiilerin de büyük tepkisini çekiyor.

Ülkedeki Şiiler, halihazırda Sünnilerin de iddia ettiği gibi İran'ın destek verdiği siyasi yöneticilerin yanlış politikaları sonucu ülkenin bu duruma geldiği kanaatini taşıyor.

Şiilerin sergilediği bu tavır, Bağdat'taki Tahrir Meydanı'nda veya Basra'daki hükümet karşıtı gösterilerde, İran aleyhine atılan sloganlarda açıkça görülebiliyor. Bir dönem Sünniler tarafından İran bayrakları ateş verilirken, bugün Şii kentlerinde İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in isminin yazıldığı levhalar sökülüp, resimleri yakılıyor.

Diğer bir tabirle, Irak'ta 2003 yılından bu yana alınan yanlış siyasi kararlar sonucu, ülkenin girdiği bataklığın faturası bugün İran'a kesiliyor.

Sünniler neden İran karşıtı gösteri düzenliyordu?

Saddam rejiminin 2003 yılında devrilmesinden sonra ülkedeki yüzde 60'a varan nüfus çoğunluğunu elinde tutan Şiiler, daha sonra kurulan hükümetlerde en etkin görevlere geldi. Sünniler ise anayasa başta olmak üzere hükümetin paylaşılması gibi durumlara tepki göstererek, genel seçimleri 2006 yılında boykot etti.

Bağdat'taki Şii hükümetinden kopuk, yaşamın her alanından soyutlandıklarını dile getiren Sünniler, özellikle İran'a yakın ve 2006-2014 yılları arasında iki defa başbakanlık görevi yapan Nuri el-Maliki döneminde, hızlı bir marjinalleşme evresine girdi.

ABD'nin, Aralık 2011'de son askerini Irak'tan çekmesinin ardından, Maliki'nin Sünni aşiretlerden oluşan Sahva güçlerini lağvetmesiyle bu durum daha da kritik bir sürece girdi. Irak gibi bir ülkede Şiiler ordu ve polise, Kürtler Peşmerge'ye, Sünniler ise kendi bölgelerini koruyan, sayıları 200 bini bulan bir Sahva'ya sahipti.

Maliki'nin emriyle lağvedilen Sahva güçlerinden sonra Sünniler tamamen korumasız bir çevrede yalnız başına bırakıldı. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyen Sünniler, özellikle 2012 yılında çoğunlukta yaşadıkları Bağdat, Musul, Enbar ve Salahaddin gibi vilayetlerde sokağa çıkıp, kendilerini dışlayan Maliki ve İran karşıtı kitlesel gösteriler düzenledi.

Sünnilerin o dönem düzenlediği gösterilerin hedefinde, Maliki ve onu destekleyen İran vardı. Başkent Bağdat'ın batısında yer alan Felluce'de, Aralık 2012'de yapılan bir gösteride, eylemciler İran bayrağını yakıp, "İran çık dışarı! Bağdat özgür kalsın" ve "Maliki, İran'dan nasihatler alma" şeklinde sloganlar atıyordu.

Felluce'de olduğu gibi diğer kentlerde düzenlenen gösterilerde de hükümete duyulan tepkinin aynı temaya sahip olduğunu söylemek mümkün. Hedefte, yine Sünnileri dışlayan siyasetin mimarı Maliki ve İran vardı.

Sünnilerin, ABD işgaliyle birlikte durumlarının içinden çıkılmaz bir hal alması, kendilerini temsil eden siyasilerin çeşitli gerekçelerle haklarında yakalama kararı çıkarılması gibi gerekçelerle düzenlediği gösterilere güvenlik güçleri ateş açmış, o dönem onlarca gösterici hayatını kaybetmişti.

Tüm bu yaşananların ardından Maliki, yaklaşık 5 milyon Sünni'nin iç göçmen statüsüne düşmesine ve evlerinin yıkılmasına yol açan terör örgütü DEAŞ'ın ortaya çıkmasının ana sebeplerinden biri olarak gösterildi.

Irak'taki Şiilerin İran karşıtlığı nasıl oluştu?

Saddam döneminde uğradıkları baskılar sonucu 1980 yılından itibaren İran'a sığınan ve bugün ülkedeki elit siyasi tabakayı oluşturan Iraklı Şiiler, uzun bir müddet Tahran'ı arka bahçeleri olarak tanımladı.

Uzun yıllar İran'da yaşayıp, Saddam'a karşı Tahran yönetiminin yanında yer alan Dava Partisi lideri Nuri el-Maliki, Bedr Tugayları Komutanı ve seçimlerde 2'nciliği elde eden Fetih Koalisyonu Başkanı Hadı Amıri, Haşdi Şabi'nin önemli komutanlarından Ebu Mehdi Mühendis, bugün Irak'taki önemli askeri ve siyasi aktörler arasında yer alıyor.

Söz konusu kişiler, 2003 yılından sonra İran'daki sürgün hayatlarına son verip, İran yanlısı Bağdat'taki hükümetin kurulmasında öncü rol üstlendiler. Bir diğer tabirle, büyük çoğunluğu İran'a sadık siyasiler Bağdat'ta farklı görevlere geldi.

Bu duruma yıllarca Sünniler dışında tepki gösteren olmadı ancak, Kürtler ve Şiiler arasında ilerleyen senelerde, iki dönem Şiiler adına başkanlık yapan, her durumda İran'a yakın bir siyaset güden Maliki'nin, ülkeyi "bataklığa" sürüklediği yönünde sesler yükselmeye başladı.

Terör örgütü DEAŞ'ın Irak'ın üçte birini ele geçirmesi, 1 trilyon doları bulan yolsuzluk dosyalarının meclis araştırmaları sonucu ortaya çıkması, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve Irak merkezi hükümeti arasında ciddi petrol, bütçe ve Kerkük gibi konularda sürtüşmelerin Maliki döneminde yaşanması, kendisine oy veren Şii halkını da bezdirdi.

Saddam'ın devrilmesinden sonra ülkenin önemli kaynaklarını yanlış yöneten İran'ın sadık Şii yetkilileri, işsizlik sorununu çözmeyip, elektrik ve su gibi temel altyapı hizmetlerini sunamadıkları için Sünni ve Kürtlerin dışında Şiilerden tepki almaya başladı.

Irak milliyetçiliği ve İran karşıtlığı nasıl bu seviyeye ulaştı ?

Maliki'nin görevini bırakmasının ardından yerine Haydar el-İbadi seçildi ancak Maliki, ülkeyi ciddi ve onarılması zor krizlerin içerisine atmıştı. Bu nedenle Maliki ve İran'a yönelik tepki dinmedi.

Henüz DEAŞ'ın Irak'taki askeri varlığının tam olarak sona ermediği 2015 yılından itibaren Sadr Hareketi lideri Mukteda Sadr yanlıları, başkent Bağdat'taki Tahrir Meydanı'nda her cuma hükümet ve yolsuzluk karşıtı gösteriler düzenlemeye başladı.

Şiilerin düzenlediği bu gösterileri öncekilere göre farklı kılan, Irak milliyetçiliğinin ön planda olmasıydı. Siyasi partiler yerine ellerine sadece Irak bayrakları alan göstericilerin Irak Şiiliği ve milliyetçiliğini benimsemesi, nasıl bir dönüşümün yaşandığını en iyi şekilde açıklıyor.

Gösteriler genel olarak "İran, Maliki ve yolsuzluk karşıtı sloganların atılması, Irak milliyetçiliğine vurgu yapılması, Tahran'ın müdahalesinin de açık bir şekilde reddedilmesini" içeriyordu.

Irak sokaklarında, İran'ın ülkede yürüttüğü siyasetin sadece Tahran'ın menfaatleri doğrultusunda olduğu algısı hakim olmaya başladı.

Bunun sonucu olarak Sadr, DEAŞ'ın ortaya çıkmasından sonra İran karşıtı, Irak milliyetçiliği siyaseti gütmesiyle arkasına da ciddi bir kitleyi aldı, bu duruşunun meyvesini de 12 Mayıs genel seçimlerindeki birinciliğiyle toplamış oldu.

Irak'taki Tahran yanlısı ve karşıtı Şii siyasiler

Irak'taki tüm Şii din adamları ve siyasetçiler için Batı medyasında genellikle İran yanlısı bir tablo çiziliyor.

Necef kentinde ikamet eden Şii dini mercii Ayetullah Ali Sistani, Tahran'ın ülkedeki hem dini hem de siyasi etkisinden rahatsızlığını birçok kez dile getirenler arasında yer alıyor.

Sistani, daha önce yaptığı bir açıklamada İran'a yakın askeri güç olan Haşdi Şabi'nin DEAŞ ile mücadelesi bittikten sonra İran'ın değil, Irak merkezi hükümetinin kontrolünde olmasına vurgu yapmıştı.

Şiilerin önemli din adamı Sistani'nin dışında, Irak'taki seçimlerde zaferi elde eden Sadr, seçimlerde 3'üncü çıkan Nasr Koalisyonu lideri ve mevcut Başbakan Haydar el-İbadi, Hikmet Akımı lideri Ammar Hekim ve Vataniyye Koalisyonu lideri İyad Allavi gibi siyasetçiler de İran'a mesafeli bir duruş sergiliyor.

Irak'taki seçimlerde 2'nciliği elde edip 329 milletvekilinin yer aldığı mecliste 48 milletvekili çıkaran Fetih Koalisyonu ve Haşdi Şabi çatısı altındaki Bedir Tugayları Komutanı Hadi Amıri ve 26 milletvekili kazanan eski Başbakan Nuri Maliki ise İran'a yakın duran isimler arasında.

12 Mayıs seçimleri Tahran için ne ifade ediyor ? 

İran ve ABD'ye mesafeli durup daha çok Irak Şiiliği ve milliyetçiliği yapan Sadr liderliğindeki Sairun, 12 Mayıs seçimlerinde aldığı oy oranıyla 1'inci parti konumuna yerleşti.

Seçim sonuçlarının resmi bir şekilde açıklanmasından sonra Sadr, İran'a yakın Amıri ve Maliki ile meclisteki ilk çekirdek koalisyonu kurmak yerine, tercihini İbadi, Hekim ve Allavi'den yana yaptı.

Buna karşılık Amıri ve Maliki ise İran'ın desteğiyle başka bir koalisyon ve hükümeti kurmak için çalışmalar yürütüyor.

Sadr'ın girişimiyle ortaya çıkan söz konusu 4'lü ittifakın Kürtler ve Sünnilerle yapacağı olası bir anlaşmada yeni hükümetin oluşturulması halinde, 2003 yılında sonra ilk defa Irak Şiiliği ve milliyetçiliği yapan bir hükümetin kurulacağı belirtiliyor.

Böylesi bir hükümette Amıri ve Maliki'nin devre dışı kalması, "İran'ın Bağdat üzerindeki siyasi etkisinde zayıflama olacağı" şeklinde yorumlanıyor.

Kasım Süleymani ve Brett McGurk'ün yoğun Irak mesaisi

Seçimlerde durumun bu şekilde olmasından sonra İran'ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve ABD'nin terör örgütü DEAŞ ile Mücadeledeki Özel Temsilcisi Brett McGurk, Bağdat'ta kurulacak hükümetin kendi lehlerine olması için 12 Mayıs sonrası yoğun bir mesaiye başladı.

Basına yansıyan görüşmelerde, Irak'taki tüm yetkililerle geniş yelpazede görüşme yapan McGurk'ün, özellikle Bağdat ve Erbil arasında mekik dokuduğu, eski IKBY Başkanı Mesud Barzani ile sık sık görüşmeler gerçekleştirdiği basına yansıyor.

McGurk'ün, Kürtlerin de 4'lü ittifaka destek vermesi, kısmen ABD yanlısı ve İran karşıtı bir hükümetin kurulması için Irak'taki siyasilerle görüştüğü gerçeği artık gizlenmiyor.