Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Maltepe'de Marmara Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan Külliyesi Temel Atma Töreni'nde konuştu.
Erdoğan, külliyenin ülkeye, kente ve üniversiteye hayırlı olmasını diledi. Ülkenin en köklü yükseköğretim kurumlarından Marmara Üniversitesinin yeni külliyesiyle çok daha güçlü hale geleceğine inandığını belirten Erdoğan, kökleri 1983'e kadar giden üniversitenin halen 5 ayrı dilde eğitim öğretim faaliyetleriyle dünya çapında marka olma yolunda ilerlediğini söyledi.
İnşa edilecek külliyenin üniversiteyi hedeflerine bir adım daha yaklaştıracağını dile getiren Erdoğan, "İnşallah bu üniversitemiz yanında ilkokul, ortaokul, lisesiyle birlikte çok daha anlamlı hale gelecektir. Bunu özellikle de tercih ettik, zira bu çevrede üniversitemiz için bir mütemmim cüz diyebileceğimiz ilkokul, orta, lise bu yok. Ama şimdi üniversitemizle birlikte ilkokul, ortaokul ve lisenin de burada da olması buraya çok büyük bir anlam, çok büyük bir güç katacaktır. Konumu ve mimarisiyle tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize yakışır bu eserin üniversitemize kazandırılmasında emeği geçen ve geçecek olan herkese şimdiden teşekkür ediyorum." diye konuştu.
Erdoğan, tüm üniversitelerin yaptıkları işin ruhuna ve gereklerine uygun mekanlarda faaliyet yürütmeleri gerektiğini aktararak, söz konusu külliyenin yapılacağı alanda Milli Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin geçmişinin bulunduğuna değindi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi ise farklı bir mekana taşınıp buranın tamamıyla Marmara Üniversitesi ki ismiyle müsemma olacak, Marmara'ya, Marmara Denizi'ne hakim bir noktada olması gerçekten buraya çok çok farklı bir güç katacaktır." ifadesini kullandı.
"Üniversitelere külliyeler kazandırma gayreti içinde olduk"
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden beri İstanbul'da yetersiz şartlarda faaliyet yürüten üniversitelere, verdikleri hizmetle mütenasip külliyeler kazandırmanın gayreti içerisinde olduklarını anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığım dönemimde de aynı anlayışla ülkemizdeki tüm üniversitelerimize bu desteği verdik. Ülkemizdeki üniversite sayısını 76'dan 207'ye çıkartırken, sadece skor amaçlı hareket etmedik. En köklüsünden en yenisine kadar tüm üniversitelerimizin yükseköğretimden beklediğimiz işlevleri yerine getirebilecek anlayışa, donanıma, altyapıya sahip olması için de çalıştık. Elbette eğitim öğretime yapılan yatırımların neticesini almak zaman ister ama şimdiden ülkemizin bu alanda katettiği mesafeyi görmeye başladık. Biz ülkeyi yönetenler olarak sorumluluğumuzun gereğini yerine getirdik. Şimdi sıra üniversitelerimizi yöneten rektörlerimizde, dekanlarımızda, hocalarımızdadır."
"Asıl görev, asıl sorumluluk, asıl iş, hocalarımıza düşüyor"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'deki üniversitelerin dünya çapında birer yükseköğrenim kurumu haline gelmesinin hocaların akademik çalışmalarına ve öğrencilerin göstereceği gayrete bağlı olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Çeşitli kurumlar tarafından hazırlanan ilk 500, ilk 100 listelerinde ülkemizden öyle bir elin parmağı kadar değil, göğsümüzü kabartacak düzeyde üniversitelerin yer almasını bekliyoruz. Bunun için öncelikle köklü bir anlayış değişikliğine ihtiyacımız bulunuyor. Bu anlayış değişikliğini sizlere bir anekdotla ifade etmek istiyorum; merhum Süheyl Ünver, hocası Akil Muhtar Özden'e 'Biz sizin yarınız kadar olabilsek yeter.' diyerek hürmet etmek ister. Bunu işiten hoca hiddetlenerek, 'Sen benim yarım, senin taleben senin yarın, onun talebesi onun yarısı... Bu böyle olmaz. Sen beni geçmelisin.' diye cevap verir. Evet, üniversitelerimizdeki her bir hocamız kendi hocasını geçecek başarılar ortaya koyacak ki hedeflerimize ulaşabilelim. Bunun için üniversite hocalarımızın ufkunun genişlemesini, azimlerinin bilenmesini sağlamalıyız. Üniversitelerimizin başarıları ülkemizin en büyük gururu, övünç kaynağı olmalıdır. Cumhurbaşkanı olarak bu konuda üzerimize düşen her görevi yerine getireceğimizin bilinmesini istiyorum. Ama bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum ki, asıl görev, asıl sorumluluk, asıl iş, hocalarımıza düşüyor. Üniversitelerimizdeki tüm hocalarımıza inanıyorum, güveniyorum. Mezunu olmaktan iftihar ettiğim Marmara Üniversitemizin de bu büyük atılımın öncüsü olacağını yürekten inanıyorum."
Erdoğan, dünyada medeniyet mücadelesinde öne geçme rekabeti bulunduğunu ifade ederken, medeniyetin, uygarlık ve şehirlilik anlamları yanında doğrudan toplumların gelişmişlik düzeylerine işaret eden bir kavram olduğunu anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Mesala Kamus-ı Türki'de medeniyet kavramı; ilim, teknik, sanayi ve ticaretin nimetlerinden gerçek anlamda yararlanarak bolluk, rahatlık ve güvenlik içinde yaşama olarak belirtiliyor. Üzerimizde yaşadığımız coğrafya kadim Yunan, Roma, İslam ve Türk medeniyetlerinin mirasıyla zenginleşerek bugünlere gelmiştir. Biz kendi inancına ve kültürüne uygun olması şartıyla iyi olan, estetik olan, faydalı olan, hayırlı olan her değeri bünyesine katmaktan asla imtina etmeyen bir milletiz. Ülkemizde pek çok mütefekkir tarafından üzerinde düşünülmüş, tartışılmış olan medeniyet bizim mücadelemizin de merkezinde yer alıyor." diye konuştu.
Erdoğan, Mehmet Akif Ersoy'un şarklılık ve garplılık konusunu "Memleketimizde iki sınıf halk görüyoruz: Ne varsa Şark'ta vardır, Garb'a doğru açılan pencereleri kapamalıyız.' diyenler. 'Ne varsa Garp'ta vardır. Harim-i ailemizi bile Garplılara açık bulundurmalıyız.' iddiasına kadar varanlar. Bana öyle geliyor ki, ne varsa Şark'ta vardır diyenler, yalnız Garb'ı değil, Şark'ı da bilmiyorlar, nitekim ne varsa Garp'ta vardır davasını ileri sürenler, yalnız Şark'ı değil Garb'ı da tanımıyorlar." şeklinde değerlendirdiğini aktardı.
Hayata tek bir medeniyet, yani sadece Batı medeniyeti penceresinden bakanlar için söz konusu yaklaşımın anlamsız olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Nitekim ülkemizde Batılılaşmak, Batı medeniyetine dahil olabilmek için dinimizi değiştirmemiz gerektiğine dair tartışmaların bile yapıldığı dönemler olmuştur. Milletin inancı, milletimizin kadim değerleri bazı çevreler tarafından medeniyet yolunda en büyük engel olarak görülmüştür. Halbuki bu coğrafya inancıyla ilgili hassasiyetlerine dokunulmaması şartıyla her imkanı, her değeri, her birikimi kucaklama kültürüne sahiptir. Esasen dinimizde bize öğrenilmesi farz olan ilmin bir rivayete göre Çin, bir rivayete göre Sin'de bile olsa aranması ve alınması gerektiğini öğütlüyor. Tabii ki buradaki Çin, bugünkü bir ülkeyi değil, dönemin şartlarına göre dünyanın en uzak bölgesini ifade ediyor. Yine ilmin Müslüman'ın yitik malı olduğu ve nerede bulunursa alınması gerektiği tavsiye ediliyor. Hayrın ilim ve hikmette olduğuna inanan insanlar olarak bu tavsiyeler bizim rehberimiz olmalıdır."
"İlim pınarlarının niye gürül gürül akmadığının muhasebesini yapıyoruz"
İslam dünyasının içinde bulunduğu sıkıntıların sebebi İslam olmadığı gibi Türkiye'nin geçmişte yaşadığı krizlerin de millete ve kültüre mal edilemeyeceğini belirten Erdoğan, "Başımıza gelenlerin nedeni, son birkaç asırdır medeniyet ufkunu yitirmiş, öz güvenini kaybetmiş, Batı karşısında ezik, kendi kültürüne karşı nobran, kendisi üretmek yerine kopyalamayı bilim diye yutturmuş bir zihniyetin üzerimize karabasan gibi çökmüş olmasıdır." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün 6. Din Şurası Kapanış Programı'ndaki konuşmasında meselenin dini boyutu üzerinde durduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
"Şimdi de üniversitemizin en önemli temsilcisi olduğu, ilim pınarlarının niye gürül gürül akmadığının muhasebesini yapıyoruz. Aynı tartışmayı sanayiden teknolojiye kadar her alanda sürdürmek mümkündür. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, 'Biz savaşı öldüğümüz zaman değil, düşmanlarımıza benzediğimiz zaman kaybederiz.' derken, asıl medeniyet telakkimizi anlatıyordu. Kendimiz olmayı, kendimiz üretmeyi, kendimiz düşünmeyi bırakıp başkalarına benzemeyi hayatımızın merkezine yerleştirdiğimiz gün, kaybetmeye başladık. Madem yitik, kaybedildiği yerde aranır, öyleyse yeniden düşünmeye, çalışmaya, üretmeye, ilim sancağını en yükseğe taşımaya hazır olmalıyız. Üniversitelerimizden beklentimiz, medeniyet davamızı, her türlü ön yargıdan arınmış olarak insanlığın tüm birikimini kullanarak güçlendirmeleri, yükseltmeleri ve yüceltmeleridir. Başka yerlerde üretilen bilginin ezbercisi, kopyacısı, tekrarcısı değil, bizatihi bilginin membaı haline gelen üniversitelere sahip olmanın hayaliyle yaşıyoruz. İnşallah bu hayali gerçeğe dönüştüreceğimiz günlerin de yakın olduğuna inanıyorum."
Erdoğan, "Marmara Üniversitesinin fiziki mekan olarak inşa edileceği, temelini atacağımız bu mekan, gerçekten ismiyle müsemma Marmara Denizi'ne nazır ve kendi mimari üslubumuzla inşa edilecek olan bu eser hakikaten sadece ülkemizin değil, dünyanın da müstesna eserlerinden bir tanesi olacak." diye konuştu.
"Türkiye'yi kendi gücü ve inancıyla yoluna devam eden bir ülke haline getirdik"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin son 17 yılda yaşadığı büyük dönüşümün ardından bilim alanının yanı sıra her konuda çok farklı bir kulvara girdiğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Milletimiz bu değişimi, kendi hayatında da bizzat görüyor. Ülkemizi eskiden beri takip eden yabancılar da bu değişimin Türkiye'yi nereden nereye taşıdığını her fırsatta ifade ediyor. Her ne kadar içeriden birileri sürekli kriz tellallığı yapsa, dışarıdan birileri de ülkemizin tökezlemesini beklese de hamdolsun hedeflerimize doğru adım adım ilerliyoruz. Bu süreçte artık tehdit kriterlerimiz de değişti. Geçmişte ülkemiz için çok büyük kriz, sıkıntı, sorun kaynağı olan nice mesele artık rutin gündemin bir parçası olmanın ötesine geçemiyor. Yaşadığımız her tecrübe, ülkemizin önündeki bir engeli daha aşacak formüller geliştirip hayata geçirmemize vesile oluyor. Engellere takılıp kalmak yerine onları bertaraf edecek bir anlayışı ve iradeyi her alanda yerleştirdik. Kazandığımız her başarı, bir sonraki hedefe ulaşma kararlılığımızı daha da perçinliyor. Artık kendisine güvenen, gücüne inanan, hedeflerine kilitlenen, tuzakları bozan bir Türkiye var. Allah'ın yardımı ve milletimizin desteğiyle geldiğimiz bu seviye, bizden sonraki nesiller için yeni başlangıç noktası olacak. Biz Türkiye'yi 230 milyar dolar milli gelirden, 36 milyar dolar ihracattan, eğitimiyle sağlığıyla ulaştırmasıyla enerjisiyle ticaretiyle adeta tel tel dökülen bir yerden aldık."
'Arnavutluk'ta 500 konut inşa edeceğiz'
Türkiye'nin, dünyada parmakla gösterilen bir ülke haline geldiğini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Arnavutluk'ta deprem oldu. Arnavutluk'a, inşallah Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, TOKİ olarak en uygun yerde ekiplerimiz çalışmalarını yapacak ve 500 konutu Türk kardeşleri olarak inşa etmiş olacağız. İşte bu medeniyetimizin bize yüklediği mesuliyettir. Türk kardeşleri Arnavut kardeşlerine 500 konutu inşa edecek. Bir ayrım var mı? Yok. Bizim kardeşlik hukukumuz var. Birilerini beklemeyeceğiz. Konutlarımızın inşaatlarını bir an önce yapacak ve kısa zamanda kış mevsiminde zorda kalanlara, darda kalanlara, yardım elimizi uzatacağız."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Namık Kemal'in "Sana senden gelir bir işte dad lazımsa/Zaferden ümidin kes gayriden imdad lazımsa/Yüksel ki yerin bu yer değildir/Dünyaya gelmek hüner değildir/Bize gayret yaraşır, merhamet Allah'ındır/Hükmü ati ne fakirin ne de şeyhin şahındır." beyitlerini alıntılayarak, "Biz Türkiye'yi gayrıdan ümit beklemek yerine kendi gücü ve inancıyla yoluna devam eden bir ülke haline getirdik. Şayet bu büyük değişimi gerçekleştirememiş olsaydık, ne demokrasimizi güçlendirebilirdik ne ekonomik saldırılar karşısında bu denli direnç gösterebilirdik ne de sınırlarımıza dayanan teröristlerin başını ezebilirdik." diye konuştu.
'Macron sen önce kendi beyin ölümünü kontrol ettir'
Erdoğan, başarı çıtasını yükseltmenin aynı zamanda mücadele cephesini genişlettiğini söyledi.
Türkiye'yle ilgili hazım sorunu yaşayanların giderek arttığını ifade eden Erdoğan, bugün gazetelerde yine okuduğunu, bunun son örneğinin NATO tartışmaları olduğunu kaydetti.
Erdoğan, 3-4-5 Aralık'ta İngiltere Londra'da NATO Liderler Zirvesi'nin yapılacağını hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Daha orada gitmeden birileri bir şeyler konuşmaya başladı. Hiç risk almayan hep kazanmaya alışmış kimi ülkeler Türkiye'nin kendi hakkını, hukukunu, sınırlarını, egemenliğini koruma çabalarına tahammül edemiyor. Hele hele bunların içinde Fransa Cumhurbaşkanı, son açıklamaları, bu hastalıklı, bu sığ anlayışının örneklerinden biridir. Ne diyor, 'NATO'nun beyin ölümü gerçekleşmiştir.' Sayın Macron bak, Türkiye'den sesleniyorum, NATO'da da söyleyeceğim, önce sen kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir. Çünkü bu ifadeler ancak senin türündeki beyin ölümü gerçekleşmiş olanlara yakışır. Sen bir defa NATO'ya karşı yerine getirmen gereken vecibelerin yerine getirmiyorsun. Hava atmaya gelince hava atıyorsunuz. NATO'ya ödemen gereken paraları bile doğru dürüst ödemezsin, ama hava atmaya gelince hava atarsın. Türkiye'yi NATO'dan çıkarmak-çıkarmamak. Bu senin haddine mi? Böyle bir şeyin kararını senin verme yetkin var mı? Türkiye'nin Suriye'de herhangi bir oldu bittiye gitmediğini en iyi kendisi biliyor. İşte buyur, şimdi biz Libya'nın resmi yönetimiyle imzalarımızı attık. Şu anda artık Türkiye-Libya Akdeniz'de ortak işbirliğine girebilecek noktaya bu anlaşmayla geldi. Ne diyeceksin. Kimse sana bakmıyor, henüz daha acemiliğin var, bunları gider. Bunu gidermeden bu işler olmayacak."
Erdoğan, Suriye'den Türkiye'ye yönelik tehditleri ve bunlara karşı verilecek cevapları herkes gibi Fransa Cumhurbaşkanına da defalarca anlattığını dile getirerek, ancak anlamadığını, çok tecrübesiz olduğunu söyledi.
"Sarı Yelekliler bütün Fransa'yı istila etti"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Macron'un terörle mücadelenin ne olduğunu da bilmediğini, bu nedenle Sarı Yelekliler'in bütün Fransa'yı işgal ve istila ettiğini belirterek, şöyle konuştu:
"Niye çözemiyorsun? Hadi çözseydin. Çözemezsin. Onların hakkını, hukukunu, kendi vatandaşın değil mi? Koruyamıyorsun, koruyamazsın. Ülkemizin bu konudaki haklı hassasiyetlerini hiçe sayıp en küçük bir ilgilerinin olmadığı Suriye'de tırnak tutturmaya çalışan Fransa'nın ta kendisidir. Senin Suriye ile ne işin var. 911 kilometre Suriye'yle sınırımız var, Adana Mutabakatı denilen bir anlaşmamız var. Bizim Suriye'ye girme hakkımız terörle mücadelede var. Peki senin hangi anlaşmayla oraya girme hakkın var. Ne işin var Suriye'de, ne yapıyorsun sen orada? Koalisyon güçleri diyorsan, biz aynı zamanda koalisyon güçlerinin de içindeyiz. Ama senin orada bulunmaya hak ve selahiyetin yok. Seni rejim de oraya zaten davet etmiş değil. Durumdan vazife çıkardınız, geldiniz, girdiniz oraya. Yaptığınız iş bu. İstediğiniz kadar hoplayın, zıplayın. İstediğiniz kadar eveleyip, geveleyin eninde sonunda Türkiye'nin egemenlik haklarına, güvenlik ihtiyaçlarına, terörle mücadelesine saygı duyacaksınız. Bunun başka çıkışı yok. NOTA için Fransa ne anlam ifade ediyor bilemeyiz, ama Türkiye hem askeri katkısı hem siyasi desteğiyle bu kurumun en önemli üyesidir. Ülkemiz bu stratejik önemiyle en çok Avrupa'nın korunmasına katkı veriyor."
"Türkiye'nin güvenliği Avrupa'nın güvenliği demektir"
Şayet Türkiye olmazsa dünyanın dört bir tarafındaki teröristlerin Avrupa'ya yığılacağını ifade eden Erdoğan, "Bölgemizde mücadele ettiğimiz tehditlerin doğrudan Avrupa'ya yöneleceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye'nin güvenliği Avrupa'nın güvenliği demektir. Ülkemiz güvende değilse Avrupa'nın güvenliğinin de pamuk ipliğine bağlı olduğu asla unutulmamalıdır. Bunun için Fransa başta olmak üzere ülkemizin güvenlik kaygılarına duyarsız kalan, hatta tam tersi işler yapmaya çalışanlara bu gerçekleri bir kez daha hatırlatıyoruz. Neyse ki NATO'da, Avrupa'da aklıselim sahibi mantıklı, tutarlı, tecrübeli siyasetçiler var da Fransa'nın sergilediği türden hezeyanlar anlamsız kalıyor." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Suriye'den topraklarına yönelik tehditler tamamen bitene, bölgedeki son terörist de imha edilene kadar harekatlarını sürdüreceğini kaydetti.
Televizyonlarda Kandil'deki terörist başlarının teröristlerle ne tür pozlar verdiğinin görüldüğünü vurgulayan Erdoğan, en son en önemlilerinden biri olan kadın terörist ile yanındaki 6 teröristin vurulduğunu anlattı.
Şu anda gerek ordunun, gerek bu noktadaki silahlı güçlerin, bu bölgedeki SİHA'larla, F16'larla yapılan operasyonlarla çok farklı bir gündem ortaya konulduğunu dile getiren Erdoğan, "Ülkemize verilen ancak şu ana kadar tutulmayan sözler için ilanihaye bekleyecek değiliz. Hala topraklarımıza ve himayemiz altındaki bölgelere yönelik alçakça saldırılar oluyor. Daha önceki gün sınır karakolumuzdaki askerlerimiz şehit edildi. Aynı şekilde Tel Abyad'da bombalı araçla 17 masum sivil maalesef şehit edildi. Benzer terör eylemleri Rasulayn ve diğer bölgelerde yaşandı. Bu duruma seyirci kalacak değiliz. Güvenli bölgeden ve ötesinden ülkemize yönelen tehditler makul bir sürede bertaraf edilemezse bu işi bizzat kendimiz yapmakta tereddüt göstermeyiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin istikbali ve istiklali söz konusu olduğunda, sözlediği her şeyi yapacak gücü, kararlılığı ve imkanı olduğunun herhalde artık iyice görüldüğünü, kabul edildiğini vurguladı.
Temeli atılan eserin bir an önce tamamlanarak hizmete girmesi temennisinde bulunan Erdoğan, mimar Hilmi Şenalp ve diğer çalışanlara teşekkür etti.
Müteahhit firmanın da yoğun bir çalışma yaparak süratle eseri bitireceğini dile getiren Erdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'a ilk etabın ne zaman biteceğini sordu.
Kurum'un 2023'te tamamlanacağını söylemesi üzerine Erdoğan, "Hilmi bey biter mi? İnşallah, maşallah deme. Sen bazen mimari noktada işi ağırdan alabiliyorsun. 2023'ün ne zamanında. 2023'ün sonuna kadar dediğinde olmaz. Bunu yazılı kayda almanız lazım. Yazılısını göreceğim. Hem müteahhit hem mimarlarımızın altta imzaları olsun." diye konuştu.