Haziran 2011 seçimleri öncesi Türk Milliyetçiliğine siyasi linç uygulayan bir koro vardı. İçlerinde liberaller, AB'ciler, neo-İslamcılar, cemaatçiler, bölücüler, kimi arasan vardı.

Temel tezleri "artık MHP'nin sahiplendiği katı milliyetçilik" yerine "yumuşak-pragmatist" milliyetçiliğin geçmesi gerektiği idi. Bunu da MHP'den çok AKP'nin daha iyi savunabileceğini iddia ediyorlardı. AKP halkın diğer kesimlerini de rahatsız etmeden Türk milliyetçilerini temsil edebilirdi. O halde artık MHP'ye gerek yoktu! MHP'nin baraj altında kalması Türkiye açısından hayırlı sonuçlar doğurabilirdi... Dâhili ve harici "güç odaklarının" beklentisi de bu idi...

Yumuşak-pragmatist milliyetçilik ne anlama geliyordu? Bu "yumuşak-pragmatistlere" göre "Türk" kelimesinin bu denli yüksek tondan ifade edilmesine gerek yoktu. Türk, ancak diğer etnik kimliklerle beraber kullanıldığında kabul gören herhangi bir kimlikten başka bir şey değildir. Mesela "bağımsızlık" vurgusunun bu denli güçlü yapılmasının lüzumu yoktu. Tarihi anlaşmazlıklar ister din, ister milli damarlardan beslensin, unutulmalıydı. Bu nedenle sözgelimi Azerbaycan ile Ermenistan; Hıristiyan dünya ile İslam dünyası; Doğu ile Batı arasında bir tercih farkı olmamalıydı.

 "soğuk savaş döneminin" mirası milliyetçilikten vazgeçilmeliydi. Artık dünya iç içe geçmiş kültürlerin, inançların, yaşam biçimlerinin bir harmanı olmuştur. Farklılıklar fırsat ve güzellikler olarak algılanmalıydı. Dinlerin diyalogunun mümkün olduğu bir dünyada diğer kültürel farklılıkların ne kıymeti olabilirdi ki? "Emperyalizm" gibi ayrıştırıcı kavramlar yerini "stratejik ortaklık" ile bütünleşmek gerekirdi. Şimdi artık "kaç kilometre duble yol yaptığın" senin milliyetçiliğinin ölçüsüdür. Duble yolu da AKP'den daha iyi kimse yapamaz... O halde MHP'ye ne gerek var ki?

İmdi, bir de bizim "yani katı milliyetçilerin" kerevetine çıkmak gerektür... Milliyetçiliği salt "tüketim ihtiyaçlarını karşılama becerisi"  olarak değerlendirenler tasavvur ve tahayyüllerini bulundukları zihinsel kavanozun dışına taşıyamayanlardır. Bu kavanozdakiler insanın hele de Türk-İslam damarından beslenen ülkücülerin hayatlarını "değerler pratiği" olarak anlamlandırdıklarını biliyor olsa gerek. Duble yolda, oto yolda iyi bir arabayla seyahatin keyfine kim hayır der ki? Ama bu seyahat ahlaki bir hak edişin yanında özgürce olmalı, "benim ülkem" "hür milletim" ifadeleriyle bezenmiş cümlelerle anlam bulmalı...  Bu da yetmez elbette, dahası olmalı...

Ortada bir de hür vicdanlar ve beyinler olmalı. Sözgelimi Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı ile Haçlı Seferleri arasındaki koşutluğu görüp bundan anlamlar üretebilmeli. Roma İmparatorluğu ile AB'nin kuruluş imzasının Roma'da atılması arasındaki ilişkiyi yorumlayabilmeli. Devletlerin yok oluşunun yoksulluktan değil ülkü yokluğu ve yorgunluğundan kaynaklandığını bilmeli. Milletin can ve namus emniyetinin devlet olmadan sağlanamayacağını kavramalı. Bugüne kadar savunduğu değerleri ilk erdem/iktidar sınavında kaybedenlerin "büyük bir aldanış içinde" oluklarını haykırabilmeli. Taksim'e cami iddiasından Akdamar'da kilise açmaya; Ayasofya'yı ibadete açma hayalinden Antalya'da "dinler bahçesi açmaya" çark etmenin nasıl bir vazgeçişe denk geldiğini takdir edebilmeli.

Netice: MHP'yi konjonktürel ve sıradan bir siyasi parti olarak değerlendirenler bizim yüzümüze hep müstehzi bir tebessümün yayılmasına vesile olurlar. Sanırlar ki MHP'nin gücü aldığı oy kadardır. Sanırlar ki herkesin sırtını bir güce dayayıp iktidar olduğu bu kahpe dünyada MHP'nin sırtını dayayacağı bir güç yoksa iktidar olma şansı da yoktur! Ve yine sanırlar ki MHP iktidara gelmediğinde yok olacaktır. "Hele bir soğuk savaş bitsin", "sağ sol bitsin", "terör bitsin" diyerek MHP'yi tüketeceklerini sananlar gözümüzün önünde kendi köklerinden kopup yabancı limanlara sığınıyorlar ve tükenip gidiyorlar işte...

MHP elbette bir siyasi partidir, ama yalnızca bir siyasi parti değildir. MHP bir siyasi partiden daha çok Türk-İslam ülküsüne kozalık yapan davanın adıdır. Türklüğün cihanşümul iddiasının günümüzdeki mevzisidir. Hürriyet ve istiklal genlerimizin cismanileştiği, Turan davasının bayraklaştığı müessesedir. Tanrı Dağı'ndan Hıra Dağı'na yürüyüşün destanıdır. Türkiye Cumhuriyeti'ni emperyal kurgulardan söküp alan ruhun taşıyıcısıdır. Kocatepe'nin zafer otağıdır. "Roma'nın kalbini delen mızrak, Çankaya yokuşundaki Asyalı Bozkurt!" Mevzunun özü de özeti de budur işte!