lign="center">VATAN TURAN KIZILELMA: JEOPOLİTİK BİR HİKÂYE

Soruyu Sultan Süleyman sorar:

"Behey vezirler, âlimler" der "otağ dışından gelen sesleri duyarsınız... Asker bağırıp durur, ‘Kızılelmaya, Kızılelmaya' diye, söyleyin bir yol, neresidir bu Kızılelma?"

Enderundan, medreseden yetişmiş; şarkatan-şimalden, cenuptan-garptan her bir ilden ve her bir şeyden haberi olan ol bilişli kişiler başlarını öne eğüp sessizliğe gark olundular...

Da, israrcıdır Sultan Süleyman, yönelir baş vezire "söyle'" der...

"Zannım o ki uzaklarda ayak değmemiş bir yerdir Kızılelma" ama ses ol kıvamadır ki, "bilmiyorum" demeye eş...

Bir bir bakar vezirlere, gözlerine yakalanan bir diğerine buyurur: "sen söyle!"

"Romadır belki..."

"Sen!"

"Viyanadır ama bilgimce değil de sezgimce söylerim..."

"Sen!"

"Fikrim odur ki Kafdağı'nın ardındaki bir yerdir, gidip de döneni yoktur..." "Şükür sıramı savuşturdum..." nevinden bir derin nefes çekerek başını önüne düşürür...

Bellidir artık, sualin cevabı yoktur bu mecliste... Kitaplar yazmaz Kızılelmayı... Kızılelmanın sahibi milletin yüreğidir...

"-Çağırın hele şu çeriden birini, öğrenelim neresiymiş Kızılelma" der Süleyman... Ol yahşi yaman yiğitlerden biri alınır huzura ve sual karşılığını bir demde buluverir:

"-Kızılelma, padişahımızın bizi götüreceği yerdir, Sultanım..."

***

Geçenlerde "Turan neresidir" diye sorduydu gençten bir ülküdaş... Aklıma Ömer Seyfettin'in "Kızılelma Neresi?" hikâyesinin bu özeti düşmüştü... Sahi neresiydi Turan?

İster misin bir Akçura cevabı? "-Asya-Avrupa-Afrika haritasını koy önüne... Batı'dan biraz kırpıver, Hindistan ve Afrika'nın da güneyinden de girinti, çıkıntıları yırtıver, gerisi Turandır işte..." 

Yoksa Gökalp'ten bir cevap mı istersin? "Turan kelimesi bütün Türklere cami olan bir kavmi zümrenin ismidir..." Yahut "Turan kelimesinin şimdiki manası bilhassa ‘Türk ittihadi' medlulünden ibarettir..."

Ömer Seyfettin ne der? "Türk dilinin konuşulduğu her yer..."

"-Ama bu cevabınız bugünkü jeopolitik gerçekliğe hiç uygun değil..."

Ah çağın aklına ayak uyduramayan gönlüme eyvah... Ah Kürşad'ın askeri politiği, ah Hz. Hüseyin'in isyan politiği, ah Ebu Hanife'nin teo-politiği, ah Çanakkale'nin stratejik derinliği... Ah Bizans'la Selçuk arasında kozaya durmuş Kayıboyu, ah orduları lağvedilmiş, dâhili gafillerin harici düşmanların boyunduruğunda biçare ülke...

"Sen şimdi ey genç adam! Gerçekliğin ülkülerini yok etmesine izin mi vereceksin? Gerçekliğin olsa olsa ülkülerinin kuluçkasıdır ancak, daha fazlası değil... Gerçekliğin ruhunun da zinciri olmasın asla... Milletin ruhunda yaşatırsın sevdalarını, hayallerini, efsanelerini... Milleti halktan, yığından, kitleden, güruhtan farklı kılan da bu gömük sevdalardır... Elbette zamansız açan çiçek, erken öten horoz, vakitsiz uçan kuş olma... Vaktini ve demini bilmek gerek. Lakin vaktini ve demini bilmeden evvel "kendini bilmek" gerek... Kendini bilmiyorsan, bir sevdan bir hayalin ve bir ülkün yoksa "vaktin ve demin" ne önemi var? Ne gelişin vardır, ne de gidişin..."

Demem o ki  "Turan akılla bulunur, Kızılelma gönülle... Turan jeopolitiğindir, Kızılelma ebedi hikayetin, birinde var olursun, diğerinde varlığında anlam bulursun..."

"Peki, Kızılelma ne kadar büyüktür?"

"Hayallerin kadar... Unutma Şeyh Edebalı'nin  Osmancığ'a seslenişini: ‘dünya gözüne göründüğü kadar büyük değildir...' Burnunun dibine, Irak'a sokulana bak, Türkistan'a hançer saplayana bak, binlerce yıl devletsiz kalana bak, Kırım'ı Türksüz koyana bak, Balkanları merkez yapana bak... "Büyük mü bu dünya sahi?"

Ayandır artık... Herkesin vatanı, Turanı, Kızılelması kendisi, yani gönlü kadardır...

***

"Unutuyordum az kalsın, meyyaliz unutmaya zira... Ülküler şehitleriyle yaşar, ülküler ebediyete uğurlananların bayraklarının yere düşmemesiyle yaşar... Turan ve Kızılelma ardında en fazla şehit bırakan, ömrünü bu yolda harcayıp ta hiçbir beklentiye girmeyen fedakâr adsız kahramanlar yetiştiren hikâyemizdir bizim... Kimleri biliyor ve anıyoruz? Fatihalarımız kimlerin ruhuna ebedi nübüvvetin mağfiret buselerinin düşmesine vesile oluyor? Viyana kıyılarında, Basra-Yemen çöllerinde, İsfahan-Tebriz'de, Merv- Meşhed'de, Urumçi'de, Hotan'da, Mezar-i Şerfite, Kabil'de, Yeni Delhi'de, Orenburg'da, Astarhan'da, Kazan'da, Batum'da, Gence'de Bakü'de, Ah Kerkük diyesim geliyor, Musul-Erbil, Trablursgarp'ta, Galiçya'da, Prizren'de, Mostar'da, Selanik'te, Manastır'da ve Üsküpte ve illa da Hicaz'da kimlerin yarım kalmış türküleri var... Ache neresidir? Bizim Turanımız, Kızılelmamız nereye varır? Vatanımızın sınırları neresidir?