ÜLKÜCÜ ŞEHİT!

Ülkücülerin payına ne düştü bu dünyada? Makam düşmedi. Mevki düşmedi. Para, şan, şöhret düşmedi. İktidar düşmedi. En çok şahadet düştü. Bolca çile, işkence düştü. Horlanma, aşağılanma, hakaret düştü... Kâinat boyunca yalnızlık düştü. Gözlerimizde bastırılmaya çalışılan donuk ve hararetini kaybetmiş bir acı, dudağımızda kahretmeye durmuş yarım yamalak bir tebessüm varsa sebebi budur işte…

Mahcubiyetimizin adı cehalet; vatanseverliğimizin adı şiddet, milliyetçiliğimizin adı faşizm oldu yıllarca. Yedi düvel, en sağından en soluna kadar bütün nefretiyle, lanetiyle, hıcıyla üstümüze bocaladı şiddetini, öfkesini, kaprisini. Sesimiz çıkmadı…

Dinin sahtekârları makbul oldu bu ülkede. Kibirleri Kaf dağını bürümüş, kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımıyorlar. Gemicikleri gemi filolarına dönüştü; Deniz Fenerleri plazalar, holdingler, medya baronları üretti. İdeallerini ayakkabı kutusundan fışkıran dövizlere tahvil ettiler. Ama makbuller hala… 

Devriminin hokkabazları saygın oldu bu memlekette. Uluslararası sermayenin yerli temsilcileriyle kucak kucağa fakir edebiyatı yapa yapa yürütüyorlar kervanlarını. Her biri bir holding patronunun gölgesine sığınmış. Yazıyorlar, çiziyorlar, konuşuyorlar, yaşıyorlar…

Bölücü vatan hainleri, terör ile ülkenin siyasetinin başköşesine kuruldular. Uluslararası patronları her sıkıştıklarında yardımlarına koşuyorlar. Ülkenin dört bir yanında şiddetle, terörle, mafyayla kol kola güç gösterisi yapıyorlar.

Geriye kim kaldı dersiniz? Mahşeri yalnızlıkları içerisinde Allah’ına ve kendi ruhuna iltica etmekten başka yolu kalmamış Ülkücüler… Yalnızlığın ayazıyla buz kesiyor yüreğimiz. Cenaze namazına duranlar buz kesmişti. Hava buz kesmişti. Ya İstanbul?

İstanbul buz kesmemişti, hayır! Kılı bile kıpırdamamıştı. Hayat durmamıştı… Şahadet nasılsa en çok Ülkücülere yakışırdı. Esnaf işinde gücündeydi. İnsanlar günübirlik gaileleriyle koşuşturuyordu. Kimsenin aklından bizim niçin buz kestiğimizi sormak geçmedi. Fark etmediler bile Ülkücüleri…

İmam, en alışılageldik haliyle uğurladı Cengiz’imizi. Herhangi bir ölüm gibi, sıradan cümleler kurdu. Bir Ülkücünün şehit edilmesinden tabii ne olabilirdi? Ölen bir terör çapulcusu değildi, ABD, İsrail vatandaşı değildi, bir holding sahibinin oğlu değildi… Bir şehidi ebediyete uğurladı dün İstanbul, bir Ülkücüyü: Yusufiyeli Cengiz’i…