Ne Oldu?Mayıs ayının ortasından itibaren başlayan süreçte 1.3200 seviyesinde olan ABD doları kuru 1.6000’lere kadar dayandı. Euro ise 1.670’lerden 2.000 sınırına yaklaştı. Borsa ise son bir aylık sürede % 20 civarında değer kaybetti. Kura müdahale edilsin mi, edilmesin mi tartışmalarının yanı sıra bunun bir kriz habercisi veya “öncü kriz” olup olmadığı tartışılmaya başlandı. Tabii krize ilişkin tartışmalar, Cumhurbaşkanlığı seçimi, laiklik ve rejim tartışmaları ve Danıştaya yapılan saldırının ardından yaşanan siyasi gerilimle birlikte daha da hızlandı ve erken seçimin kaçınılmaz olduğu tartışılmaya başlandı.

Enflasyon endişesinin artması ve ABD Merkez Bankası FED’in faizleri yükseltmeye devam edeceği beklentisinin güçlenmesi nedeniyle gelişmekte olan piyasalarda yaşanan çalkantıdan en fazla etkilenen ülke Türkiye oldu. Gelişmekte olan hisse senedi borsalarında son bir ayda yaşanan düşüşün başını yüzde 20.4’lük değer kaybıyla İMKB çekti. Son bir ayda, Arjantin Borsası yüzde 18.6, Rusya Borsası yüzde 14.6, Brezilya Borsası yüzde 9.9 ve Meksika Borsası yüzde 7.6 düştü.

Gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde son bir ayda yaşanan düşüşte, YTL, yüzde 16.7’lik kayıpla başı çekti. Son bir ayda, dolar Brezilya Reali karşısında yüzde 9.5, Arjantin Pesosu karşısında ise yüzde 1.5 artarken, Rusya Rublesi karşısında yüzde 1.3 değer kaybetti.

Faiz oranları ise ilk defa % 16’ya çıktı (geçen haftaki Hazine ihalesinde % 15.99 oldu) ve Merkez Bankası Para Politikası Kurulu uzun süredir ilk defa gecelik faizleri değiştirmedi.

Neden Oldu?

Türkiye’de olanların nedenine bakmadan önce, dünya neler olup bittiğine bakmamız gerekiyor. Son dönemlerde ABD Merkez Bankasının faiz oranlarını yükseltmesi üzerine uluslararası sermayenin “yükselen pazarlardan” çıkmaya başladığını öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Yani birçok gelişmekte olan ülke bu gelişmelerden etkilendi ve paraları dolar karşısında değer kaybetti. Ama parası en çok kaybeden ülke Türkiye. Diğer ülkelerden en çok kaybedenler ise, yine Türkiye gibi cari açığı yüksek olan Macaristan.

Evet, uluslararası gelişmeler önemli bir etken, ama biz kendi durumumuzu da göz ardı etmemeliyiz. Öncelikle bizim kurumuzun uzun süredir aşırı değerli olduğunu, dış ticaret ve dolayısıyla cari açıktaki rekor düzeylerdeki artışın ekonomiyi ne kadar kırılgan hale getirdiğini dikkate almadan, yaşananları sadece uluslararası gelişmelere bağlamak gerçekçi değildir.  Ayrıca, yıl başından itibaren enflasyon ve işsizlik oranlarındaki artış da beklentileri olumsuza doğru çevirmiş ve kırılganlığı artırmıştır.

Bu iç ve dış ekonomik faktörlerin yanı sıra, belki de en önemlisi, içerde yaşanan siyasi çekişme ve gerilimi artırıcı tartışmaların ekonomideki belirsizliği artıran çok önemli bir faktör olduğunu da dikkate almalıyız.
Önce, Cumhurbaşkanının (IMF’nin ısrarla çıkarılmasını istediği) Sosyal Güvenlik Reformu Yasasını iptal etmesiyle başlayan tartışmalar, TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın 23 Nisan’da başlattığı laiklik ve rejim tartışmalarına Danıştay’a yapılan saldırı sonucu yaşanan karşılıklı suçlamalara dayalı gerilim ortamı eklenince kurdaki artış ve borsadaki düşüş diğer ülkelerdekilere oranlar çok yüksek oldu.

Biz Ne Demiştik?

Önce hiçbir yorum yapmadan daha önceki yazılarımızda sizlerle paylaştığımız bazı görüşlerimizi dikkatinize sunmak istiyorum. 10 kasım 2005 tarihli Cari Açık, Kriz Ve Erken Seçim başlıklı yazımızda ekonomideki kırılganlığa ve ta o zaman başlayan kriz söylentilerine işaret ederek şöyle demişiz:

“’Örtülü sabit kur sistemi’ ve buna bağlı olarak rekor düzeylere ulaşan dış ticaret ve cari işlemler açıkları ekonomide kırılganlığı arttırmaktadır. Yani en küçük bir iç veya dış şok durumunda kayıtlı ve “kayıtdışı” sıcak paranın kaçışı çok hızlı olacaktır. Nereden geldiği belli olmayan paranın nereye ve ne kadar hızlı gittiği de anlaşılamayacaktır.

İşsizlik ve yoksulluğun azaltılamadığı, ekonominin giderek kötüleştiği, yolsuzluk ve yozlaşmanın giderek arttığı bir ortamda, AKP hükümetinin çizdiği pembe tablolar artık inanırlığını iyice yitirmeye başlamıştır. AKP Hükümeti erken seçime gitmek zorunda kalacaktır. Çünkü, kriz söylentileri durup dururken çıkmaz ve “şuyuu vukuundan beter” bir şeydir.

Sonuç: Zararın neresinden dönülürse kardır!”

Gördüğünüz gibi, tam da bugünkü durumu işaret etmişiz. Hem dış hem de iç olumsuz gelişmeler bir araya gelince bir anda belirsizlik arttı ve kriz söylentileri sık konuşulur oldu. Son bir ay içinde (özellikle de son iki haftada) yaklaşık 20 milyar doların yurt dışına çıktığı söylenmektedir. Böyle bir ortamda gerilimi azaltması gereken sorumlular ise adeta sorumsuzca gerilimi tırmandırmaktadırlar. 

Böyle belirsizliğin arttı(rıldı)ğı ortamlarda temkinli olmak ve gelişmeleri yakından izlemek gerekmektedir.  Yine 1 Aralık 2005 tarihli Ben Bu İyimser Haberleri Bir Yerlerden Hatırlıyorum! başlıklı yazmızın sonucunda sizleri şöyle uyarmıştık:

“Kısacası, bu dönemde temkinli olmakta fayda var! Aşırı iyimser dolduruşlara aldanmayın! Daha önceki yazılarımızda değindiğimiz, pembe tabloların arkasındaki gerçekleri ve göz boyamaları isterseniz bir daha okuyun!”

Sonuç olarak, “ben söylemiştim” demeyi sevenlerden değiliz. Aslında  bunlar haklı çıkmayı da pek istemediğimiz konular. Ama biz hem söylemiş hem de yazmış ve herkesi uyarmıştık.

Bundan Sonra Ne olur?

Peki bundan sonra neler olacak? Türkiye ekonomisi nereye doğru gidiyor? Aslında ekonomide yaşananların nedeni sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi. Merkez Bankası Başkanı’nın atan(ama)ması ile başlayan AKP’nin tutumun konusundaki belirsizlikler, ABD Merkez Bankasının faiz artırımlarıyla beraber gelişen piyasalarda yaşanan temkinli çıkışlara paralel olarak, AKP Hükümetinin siyasi gerilimi artırıcı yaklaşımı ekonomide yaşananlar üzerinde etkili oldu. Dolayısıyla, bundan sonra olacaklar da sadece ekonomik değil siyasi gelişmelere de bağlı olacaktır.

Aslında, Merkez Bankasının kurlara müdahale etmemesi doğru bir yaklaşımdır. Çünkü, hem kurun belli ölçüde değer kaybetmesi hem ithalattaki artışı azaltacak, hem de ihracatın artmasına vesile olabilecektir. Ayrıca, sıcak paranın çıkışını da pahalı hale getirmekte ve bir ölçüde çıkışı caydırıcı etkisi olmaktadır. Ancak, bu artışın aniden olması ve diğer olaylarla birleşmesi tedirginliği ve belirsizliği artırmaktadır. Olması gereken kademeli ve geniş zamana yayılmış bir artıştı.

Kısacası, seçim ve rejim tartışmaları devam ederse belirsizlik devam eder ve kurların ne kadar artacağı ve borsanın ne kadar düşeceğini tahmin etmek mümkün olmaz. Ama her ne olursa olsun, dış piyasalardaki gelişmeler de dikkate alındığında kurların artık eski seviyelerine dönmesinin mümkün olmadığını söyleyebiliriz.