Semah. Bir bedelin kafa karıştıran cezbesi. Kulluk yarasına tuz basmanın savruluşu.

Bakmayın şimdilerde itin kuyruğunu yakalama çabasına misal olduğuna, olur olmaz yerde, olmaz yerde.  Elde kadeh, baldır bacak açık oynadıklarına.

Der ki babalar;

Haşa ki semahımız oyuncak değildir,
O bir AŞK halidir, salıncak değildir.

Önce salât, sonra fikir, zikir, şükür. Kulun cezbesidir elbet semah. Peki, neden adı semah?

Se; malumunuz üç demek. Mah ise hilâl. Semah, birleşik bir kelimedir ve ‘üç hilal' demektir.

Üç isim yazar evvela elimiz; Allah, Muhammed, Ali.

Eline, beline, diline sahip olmayı öğütler analarımız.

Vaktiyle yazmıştım; biz Ali'nin belinden gelmeyiz, zira soyumuz ayrıdır. Lakin biz Ali Efendimizin ‘eli'nden geliriz diye. Zulmü alkışlamayız Allahın izniyle. Biliriz iman mertebelerini. Resulün yatağında ölüme yatar, o geceyi ömrün en güzel gecesi olarak addederiz. Allah'a kulluk ve resule itaatte önce Ali'yi bilir, tanırız.

Ehli beytin silsilesi Hz. Fatıma ve Hz. Ali'den gelir. Sebebi daha çok Hz. Ali'dir. Biliriz. 

Üç hilal bir zikir formatıdır, biliriz.

Saffat suresi: 1.2.3.4. ayet-i kerimelerde buyurur ki Cenab-ı Hakk;

1. Yemin olsun o saf bağlayıp dizilenlere/o saflar tutturup sıraya dizilenlere-o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,
2. O haykırarak sevk edenlere/o göğüs gererek durduranlara,
3. O Zikir okuyanlara,
4. Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir.

Ne garip bir gelenektir üç hilal (semah) ve dilin rahminde sakladığı nice sırlar vardır, boynumuza muska olacak. Sanki dokunsan yanacaksın, dokunmasan donacak.

Bütün evren semah döner, Aşkından güneşler yanar. Kelebekler nârına kanar...

Böylece semahı anlata geldik.   

Anladığımız, göğde ulûhiyet yerde ubudiyettir. Semanın ve arzın sahibinin adıyla... Şükür...

(ondandır)

Kâh çıkarım gökyüzüne seyr ederim âlemi
Kâh inerim yeryüzüne seyr eder âlem beni. (der Aşık Nesimi)

Selametle...