Dengeniz Batsın

Bir "sağ"dan bir "sol"dan denge için "astık" diyen zihniyet, bu kez karşımıza "kurtarıcı" olarak iki soldan iki ülkücü örneği ile çıkıyor.

Bu ülke "kurtarıcılardan" çektiği kadar hiç bir şeyden çekmedi.

Memleketi kurtarmak için "yönetime el koyanlar" ile "yönetime gelenler" kayıkçı kavgasına tutuşsalar da "zihniyet" itibari ile pek farklı olmamıştır.

Nitekim "yönetime el koyanları" ABD, AB ve TÜSİAD gibi güç odakları desteklerken, aynı desteğin "seçilerek gelenlere de" verildiğini görmekteyiz.

Zihniyet farklı olsa da aynı destek mümkündür.

En tehlikeli olanlar, olağanüstü süreçlerde mücadele ediyormuş gibi görüntü yapıp iş başına gelenler olmuştur. Çünkü "olağanüstü süreçlerin" yani "darbelerin yarım bıraktığı işleri tamamlamışlardır."

Ülkenin "ekonomik ve siyasi bağımlılıkları" tam bu süreçte artmıştır. Kültürel yozlaşma A politik takılma bu ortamlarda vücut bulmuştur. Bu sözlerimizi "ağır", "" veya "az" bulanlar olabilir. 

Daha iyi anlaşılması için örnekleme yapalım; 12 Eylül 1982 anayasası %92,5 oy almıştır. %92,5 oyun içinde bugün iktidara %47 oy veren insanların oyları vardır. Velhasıl 12 Eylül anayasası ile o gün mücadele veremeyen insanların, bugün 12 Eylül'e mücadele vermeleri kocaman bir yalandır.

12 Eylül'ü yapanlar yargılanamayacaktır. Çünkü zaman aşımı yasası var, değişmemiştir de bu yasa.

Samimi olsalar MHP'nin komisyonda ve TBMM'de "zaman aşımından faydalanmasınlar" önergesine destek verirlerdi.

Samimi olsalar, geçen yıl 12 Eylül'ün mimarı "darbenin başı Kenan Evren'i" Çankaya köşkünde ağırlamazlardı.

12 Eylül'le mücadele edemeyenler ne hazindir ki, solun ve ülkücü hareketin mücadelesi üzerinden siyaset yapmaktadırlar.

12 Eylül'le mücadele yerine bari "28 Şubat'la" "27 Nisan'la" mücadele edin.

Darbeye teşebbüsten insanları içeri atıyorsunuz.

"Post modern darbe" yapmışlar var onlarla ilgili mücadele edin.

Zaman aşımını mı bekliyorsunuz?

Yapamazsınız çünkü aynı "zihniyetin ürünüsünüz".

Onlar sizin velinimetiniz.

Erbakan ve arkadaşlarını "yasaklarken" sizin önünüzü açtılar.

Şimdi sıkıştınız,

Size destek verenlerin alternatifi de yok.

O zaman yapılması gereken bellidir.

Bir iktidar değişikliğinde "Yüce Divana" gidilecektir.

Dolayısıyla yürütülen "uluslararası projede sekteye" uğrayacaktır.

Bunun yargı önlemini almak ve yargıyı kontrol altında tutmak için "referandum oyunu" sahneye konmuştur.

Konu "sahne" olunca Başbakan'ın üstün yetenekleri!

Tabiî ki yerini alacaktır.

Anlatımda en etkileyici şey gözyaşlarıdır.

Kimi etkilemez ki?

O'na başvurdu ama ters tepti.

Allah ayağını dolaştırdı.

Ülkücü şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubunu okurken aslında döktüğü Timsah gözyaşları ülkücü hareketin haklı mücadelesini ikrardı.

"Timsah gözyaşları" diyorum çünkü şehit Mustafa Pehlivanoğlu'nu asan 12 Eylül anayasasını o zaman bu zihniyet "EVET" demişti.

Bu gözyaşları "riya" diyorum çünkü, o mektubun en önemli yerini atlamıştır.

".....Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez cümlesinin hemen bitiminde, Milliyetçilik yaşar. Uğruna kellemizi verdiğimiz yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır."

Cümlelerini utanmadan sıkılmadan atlamıştır.

Mustafa'nın uğruna kellesini vereceği "bir yolu" ve "bir davası" vardır.

Fakat ağlayan Başbakan'ın "gideceği bir yol uğruna vereceği bir kelle yoktur".

"Milli Görüş" gömleğini çıkarmış, uluslararası güçlerin hazırladığı projenin taşeronluk gömleğini giymiştir.

Çokta yakışmıştır.

Rahmetli Mustafa'nın yolu bizim yolumuzdur.

İdam sehpasına giderken son mektubunda,

Korku yoktur.

Satırlarda biraz sonra nefes vereceğini bilmesine rağmen "titreme" yoktur.

İnanç vardır,

Umut vardır.

Denge meraklılarına inat zafere inanmışlık vardır.

Geleceğin müjdesi vardır.

O dengeyi sizin için kuracağımız gün vardır.


Cafer Yaylan

***

Sizde bu bölümde yazmak isterseniz sitemizin ilkelerine ters düşmeyen yazılarınızı [email protected] mail adresine gönderin sizin adınızla yayınlayalım.

Not: Yazılarınızda isminizi ve kullanılacak mail adresinizi yazmayı unutmayınız.