Türk milletinin ve Türkiye'nin varlığı ve devamlılığı konusunda tarihinin en kritik dönemlerinden biri yaşanmaktadır.

Var oluş ve yok oluş savaşını verdiğimiz 1910'lu yıllardan bu yana yakın tarihin en ciddi beka tehlikesi karşımızdadır.

Yıllardır yaşanan ağır yoksulluğun neden olduğu toplumsal tahribatın yanı sıra ve daha da önemlisi Türk milletinin birlikte yaşama şartları ve millet olma özellikleri ağır tehditlere maruz kalmaktadır.

Türk milleti içinden yeni milletler çıkartmaya ve çok milletli ve parçalı bir devlet ve toplum yapısına doğru hızla gidilen bu vahim süreçte yaşananlar, kırılma noktasına yaklaşılmakta olduğunu göstermektedir.

Milli bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin "sözde demokratikleşme, çok kültürlülük, alt kimliklerin tanınması ve ana dilde eğitim" gibi kavramlarla çözülme süreci işbirlikçi iktidar tarafından başlatılmıştır.

Bu son derece tehlikeli gidişatın durdurulamaması halinde ortada ne üniter devlet, ne milli kimlik, ne de tek millet yapısı kalacak, tarihi bir yıkım mukadder hale gelecektir.

Türkiye'nin tercih etmiş olduğu Avrupa Birliği süreci de bu oluşumlara açık ve destekleyici gelişmeyi Türkiye'nin önüne koymaktadır.

Bu karanlık tablo, yüreği Türkiye için çarpan, gönlü büyük milletimizle sevdalı hiç kimsenin hareketsiz kalamayacağı, tepkisiz duramayacağı, sessiz bekleyemeyeceği kadar yakınlaşmıştır.

Varlığını, tarihin derinliklerinden gelen büyük Türk milletinin bekasına adamış Milliyetçi Hareket Partisi için bu durum telafisi ve kabulü mümkün olmayan derin bir kırılma halidir.

Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceğini ve varlığını çok yakından ilgilendiren bu tehlikeler karşısında partimiz;

√ Devlet ve millet hayatımızın için yaklaşan tehdit konusunda uyarılarda bulunmuş,

√ Milletin birliği ve beraberliğinin devamına olan kararlılığını sergilenmiş,

√ Türklerin Anadolu'yu fethi ile oluşan bin yıllık kardeşliğe olan inanç vurgulanmıştır.

Bu kapsamda olmak üzere Türk milliyetçilerinin ve ülkücü hareketin;

√ Ülkemizin dağılma ve çözülme sürecine sürüklenmesine asla izin vermeyecekleri,

√ Türkiye'nin bir avuç işbirlikçinin elinde ufalanıp yok olmasına göz yummayacakları,

√ Dayatmalara, istismara ve işbirlikçiliğine boyun eğmeyeceklerini,

  Ağır tahriklerle zarar gören kardeşliğin mutlaka onarılacağı, Türkiye'nin milli kimlik etrafında toplanmasının yeniden sağlayacağı,

√ Ve Türkiye Cumhuriyeti'nin, ebedi vatanında, milleti, milli varlığı ve birliği ile bunların sonuna kadar koruyacağı "Sonsuza kadar var ol Türkiye" inancı ile dosta ve düşmana ilan edilmiştir.

Bu hassasiyetler, ben bu milletin evladıyım, gideceğim başka topraklar yok, albayrağın gölgesinde sonsuza kadar yaşamalıyım, bir ve beraber olarak yol almalıyım diyen her kesin üzerinde ittifak etmesi gereken tarihi uyarılardır.

Ne var ki, bu uyarıların her milletçiyim diyenlerde ya aynı tepkilere neden olmadığı ya da uyarıların anlamının anlaşılamadığı yaşanan gelişmelerden ortaya çıkmaktadır.

Özellikle kendisine ya eski ülkücü veya eski MHP'li ünvanı vererek girdikleri yeni çevrelerinde itibar görenler ile partimizde beklentilerine cevap bulamamışların yıkımın baş aktörü olan AKP'yi bırakıp Milliyetçi Hareket Partisi'nin kardeşlik ve kucaklaşma mesajlarını eleştirmeye başladıklarına şahit olunmaktadır.

Özellikle internet ortamının denetimsiz ve hızlı iletişim ortamını kullanmayı tercih eden bu çevrelerin "Türk milletinin kardeşliğine" yönelik itirazlarının gerekçesi anlaşılamamaktadır.

Bugüne kadar hiçbir siyasi projeyi önermemişlerin, tahribatı durduracak yapıcı bir teklifi bulunmayanların, taşeronlarını bırakıp, partimizi suçlamaya başlamış olmaları "yıkım cephesi"nin genişlediğini işbirliği yapanların artış kaydettiğini ortaya koymaktadır.

Bilinmelidir ki Milliyetçi Hareket birileri istemiyor diye kardeşlik politikalarından asla vaz geçmeyecek, Issıg gölden, Buhara'ya, Üsküp'ten Ankara'ya; Ötüken'den Malazgirt'e, Çanakkale'den Sakarya'ya kadar asırlarca ilmek ilmek örülen "Türk milleti" kimliğini sonsuza kadar savunmaya devam edecektir.

Ülkübey Kurtoğlu