Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın yazılı açıklamada bulundu. Niçin ülkü cüceleri ve Pinokyolar ekmeğini yedikleri kapıya ürümektedir? sorusuna açıklık getiren Yalçın, Pinokyo figürleriyle Lilliput’lu ülkü cüceleri, cambaz oynatıcılar tarafından yeniden sahneye sürülmekte, eski nakaratlar tekrarlanmakta olduğunu belirterek," Bu tartışmalardan bilistifade, içinde MHP’ye karşı erik kurusu birikmiş, tatmin edilmemiş hınç ve intikam hissi kalbinde bar tutmuş ne kadar atık ve safra varsa muarızlarımız tarafından yemlenerek üzerimize gönderilmektedir." ifadelerini kullandı.

MHP'li Semih Yalçın'ın açıklamasının tamamı:

"31 Mart 2024 Pazar günü gerçekleşen Mahallî İdareler Seçimlerinin sonuçları etrafındaki tartışmalar bütün hızıyla devam ederken; bazı bilindik Pinokyo figürleriyle Lilliput’lu ülkü cüceleri, cambaz oynatıcılar tarafından yeniden sahneye sürülmekte, eski nakaratlar tekrarlanmaktadır.

Bu tartışmalardan bilistifade, içinde MHP’ye karşı erik kurusu birikmiş, tatmin edilmemiş hınç ve intikam hissi kalbinde bar tutmuş ne kadar atık ve safra varsa muarızlarımız tarafından yemlenerek üzerimize gönderilmektedir.  

  Peki, MHP ve Milliyetçi Ülkücü Hareket’ten ayrılanlar neden siyasi yelpazenin en uç, en ifrat bükümlerine savrulmaktadır?

Niçin ülkü cüceleri ve Pinokyolar ekmeğini yedikleri kapıya ürümektedir?

Her şeyden önce MHP bir dava partisidir; yaslandığı ideolojik, sosyolojik ve siyasi yapı da Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir.

MHP’yi diğer siyasi partilerden ayıran en önemli unsur; savunageldiği doktriner milliyetçiliğin dokusunun, tavizsiz ahlaki prensiplerle örülü olmasıdır.

MHP’nin fikir ve ülküleri şekilden şekle, kalıptan kalıba sokulamaz.

MHP’nin ilkeleri elastiki olmadığından; sündürülemez, alabildiğine esnetilemez.

Sıvı gibi her kabın şeklini alamaz.

Türk milliyetçiliğinin; yani MHP özelinde Ülkücülüğün kendi kabı, kendi rengi vardır.

Kendi şekli, duruşu ve tarzı vardır.

Bu sebeple MHP’li bin bir surat olamaz; kılıktan kılığa giremez.

MHP’li bukalemun de olamaz; parti parti, mahfil mahfil gezmez.

Çiçekten çiçeğe uçan kelebekler gibi, fikirden fikre konmaz.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKRİYATININ ÇAĞDAŞ VE ÖZGÜN BİR YORUMU NİTELİĞİNDEKİ ÜLKÜCÜLÜK, HER ŞEYDEN EVVEL BİR İMAN MESELESİDİR.

ÜLKÜCÜ FİKRİYATIN KUVVET VE KUDRETİ, BEŞER ÜSTÜ BİR MERBUTİYET ŞUURU VE AİDİYET HİSSİYLE MEŞBU OLMASINDAN KAYNAKLANMAKTADIR.

Ancak; birbirini tamamlayan bu iki güçlü his, onu taşıyanın omuzlarına ağır yükler getirir.

Bu kutlu yükün taşınması zordur, yorucudur.

Öncelikle ehliyet ve liyakat, sonra da kuvvetli bir inanç bağı, tahammül gücü ve mukavemet gerektirir.

Aksi takdirde insanın gönlünü ona raptetmesi müşküldür.

Yükün ağırlığı karşısında kimi dayanıksız nefisler isyan edebilir.

Nefsine Ülkücülük ağır gelenler zamanla kendiliğinden ayıklanır.

Zaten camianın kuvvetli bünyesi; gevşek, cılız ve dayanıksızları reddedip dışarı atar.

ÜLKÜCÜLÜK, DAVA ADAMLIĞIDIR.

Lakin dava adamlığı mesuliyetli iştir.

Bazen ateşten gömlek giymektir.

Dünya nimetinden çok külfetiyle insanı karşılar.

Talibini en ağır sınamalardan, en sıkı imtihanlardan geçirir.


Uğranan sıkıntı ve problemler karşısında sabır, sebat ister.

Bazen âşığı cefaya, çileye katlanmaya mecbur bırakır.

Külfet ve zahmet; kimine kalın, kimine güç gelir.

Zorluklar karşısında havlu atanlar, geriye çekilenler, davadan dönenler, sevdasından vazgeçenler çıkar.

Yılgınlık gösterip yoldaşlarını terk edenler, kaçanlar olur.

Bir kemiğin ardından saatlerce yol gidenlere; bir kap dünya nimetine, bir kese altına, küçük para kulelerine tav olanlara, bir küçük mevkie arkadaşlarını satanlara rastlanır.

Oysa esas olan, imtihan vaktinde Ülkücü kalabilmektir.

Bunun içinse bir kararda durmak gerekir.

Caymadan, vazgeçmeden, başa gelebilecekleri göze alarak mukavemet etmek gerekir.

Lakin bu iş, yürek ister.

Vefa ister.

ÜLKÜCÜ AYIRMAZ, KAYIRIR.

ÜLKÜCÜ DAĞITMAZ, BİRLEŞTİRİR.

Kardeş kavgası çıktığında yangına körükle değil, ülkü pınarlarının ferahlatan suyu ile koşar.

Fitne çıktığında kazanın dibine bir odun daha koymak yerine, ercesine nefsini feda eder.

Kâmil Ülkücü için; kol kırılır, yen içinde kalır. Kavga çadır içinde kurulur, çadırda biter. Sulh da çadır içinde sağlanır.

Ülkücü camiada tefrika, ayrılık dışarı sızmaz.

Nifak tohumu yeşermez.

Yeşermeye kalksa da hemen kökünden sökülür.

Ülkücüler; kan kusar, “Kızılcık şerbeti içtim.” der de derdini ellere sayıp dökmez.

Sırrını ağyara vermez.

Sırtını yabana yaslamaz.

Ülkücüler; ele güne karşı tek yürek, tek bilek olur.

Ülkücü Ülküdaşının ayağına kurşun sıkmaz, arkasından vurmaz.

Ülkücü; dava arkadaşının karşısına geçmez, yanında durur.

Ülküdaşının derdiyle hemdert olur.

Yoldaşının uğruna her meşakkati, her cefayı, her çileyi göze alır.

Onun haklarını kendi nefsininki gibi, canı gibi savunur.

Ülkücü; camiasında tefrikayı dallandırmaya kalkanı, merdut sayar.

Fitne otunun dibine su vermeye kalkanı hain bilir.

Merbutiyet ve aidiyet hissi, mensubiyet şuuru; Ülkücü nezdinde birleştirici güçtür.

Kendini bir davaya, bir harekete ait hissedemeyenler; ilk bakışta ayrık otu olmaya, tefrika çıkarmaya adaydır.

En küçük meselede kendi nefsini muaheze etmeyip davasını ve dava arkadaşını sorgulayanların tıynetinde ihanet vardır.

Genlerinde, kanlarında bozukluk vardır.

Söz ve eylem; nefsin atlarıdır.

Binicileri ehil olmazsa, bu iki at; ya boyunlarına asılan fitnenin buyruğuna, boyunduruğuna girer, ya da insiyaklarının emrine ram olur.

Bu iki atı ehlileştirecek terbiyecinin mümeyyiz vasıfları; vefa, sadakat, bağlılık ve yüksek ahlaktır.

Bu iki ata binmek isteyenlerin, öncelikle kendi nefislerini terbiye ve tezkiye etmeleri şarttır.

Aksi takdirde Ülkücülük koşusunda at sürmek mümkün değildir.

Ülkücülükten sınıfta kalanların, Ülkü Ocağı’ndan diploma yerine tasdikname alanların ilk işi, başarısızlıklarına kılıf aramak olur.

Bol bol dedikodu eder, vaktiyle birlikte yola çıktıklarını çekiştirirler.

Aynaya bakmak yerine suçlama ve yermeyi, kötüleme ve karalamayı seçerler.

Acizlerini, sebatsızlık ve liyakatsizliklerini örtmek için kendi nefislerine yalan ve iftiradan zırhlar üretir, paravanlar kurarlar.

Çamur atma ve isnat, bu gibilerin koruyucu kalkanıdır.

Davalarını savunmakta, Hakk’ı müdafaa etmekte tembellik gösterirken, şeytanın avukatlığına soyunma cesaretini sergilemekten kaçınmazlar.

Hatayı kendilerinde, nefislerinde aramayıp özeleştiri yapmayıp başkalarında kusur bulmayı, vebali başkalarına yüklemeyi itiyat edinmişlerdir.

Bu tiplerin MHP’den, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’ten kopması, oy kaybı değildir.

Bilakis hayırlı bir tecellidir, siyasi kazançtır.

Bunlar MHP ile bağlarını koparınca camiamız temizlenmiş, arınmıştır.

Safralar atılmış, atıklar dökülmüştür.

Zaten MHP’den ve Milliyetçi Ülkücü Hareket’ten çeşitli bahanelerle kopanlar, öteden beri kınadıklarıyla, eleştirdikleriyle imtihan olmuşlardır.

Kınadıklarını işlemişler, tenkit ettiklerini yapmışlardır.

MHP’nin ana yataklarından sürüklenen birtakım sel kütükleriyle sintine atıklarının son günlerde Mahallî İdareler Seçimleri sonrasında dillendirdiği martavallar, aynı ibret verici sona işaret etmektedir.

Bunlar; kullanılmaya, esnetilmeye, içleri doldurulmaya, yeniden şekil verilmeye, tahrik ve manipüle edilmeye müsaittirler.

Bu atık ve kütükler, her seçim atmosferi sırasında değişik siyaset laboratuvarlarıyla algı tezgâhlarında yeniden işlenerek piyasaya sürülmektedir.

Mayalarında kendini ve aslını inkâr vardır.

Kendi değerlerine ihanet vardır.

Türk milliyetçiliğinin kamu vicdanına, devlet politikalarına yön verdiği bir dönemde milliyetçi camiada fitne tohumları ekme çabasında ısrar; hem muarızlarımızın niyetini, hem de başından beri tarif ettiğimiz bozguncuların tıynetlerini ele vermektedir.

Bu durum, malum münafıkların Milliyetçi-Ülkücü Hareket’ten koparak nasıl Dırar Mescidi’nin imamlarına dönüştüğü hakkında kamuoyuna yeterince fikir vermektedir.

Kars'a nisanda kar yağdı

Kars'a nisanda kar yağdı

Aralarında bazı eski Ocak başkanlarının da bulunduğu bu mahdut grup, vaktiyle işgal ettikleri mevkiin manevi ulviyetini hazmedemeyip kendilerinde siyasi uluhiyet vehmetmektedir.

Ocak başkanlığı yapmak; hiç kimseye siyasi imtiyaz ve üstünlük kazandırmadığı gibi, Milliyetçi-Ülkücü Hareket ve davayla ilgili söz söyleme ayrıcalığı da tanımaz.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in geleceğine yön verme konusunda fikir serdetme hakkı da vermez.

Zorlama ve ıkınmayla ne lider olunur ne fikir babası, ne bir bilen ne de kanaat önderi…

Fikir birikimi ve beşerî kemal, makamla elde edilmez.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket’te öncü ve yol gösterici olma yetkisini kişilere hasbelkader bulundukları makamlar değil, Ülkücü irade verir.

Yol göstericiyi, lideri şartlar belirler.

Fikrine ve tasarruflarına itimat edilen, kanaatlerine onay verilen biri olabilmenin yolu, Ülküdaşlarını kötülemekten değil; onlarla birlikte hareket etmekten geçer.

Fitne ve tefrika yoluyla temayüz edip sivrileceğini zannedenler sadece akılsızlardır.

Eski yol arkadaşlarını zemmederek nefislerine övgü payı çıkarmaya yeltenenler, aslında kendilerini aşağılamaktadır.

Bu nevi insanların keramet taslayarak, öteye beriye ayar vermeye çalışarak sergiledikleri her davranış; sadece güç tüketen davranış bozukluğundan ibarettir.

Muarızlarımızın sofrasında kursağını doldurarak, onların kucağına oturup davulunu çalarak Milliyetçi-Ülkücü Hareket hakkında ahkâm kesenler, bizim nezdimizde zavallı mahlûklardır.

İçinden yetiştiği camianın damına taş, camına kurşun atarak, kapısında ürüyerek Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in rehberi veya akil kişisi olacağını sananlar, sırtı açık düş gören bedbahtlardır.

Yeterli bilgi birikimi olmadan allamelik taslamak, jargonunu bilmeden Harekete yön vermeye çalışmak, Hareketin hafızasına sahip olmadan ona kader çizmeye çalışmak, siyasi palyaçoluktan öteye geçemez.

Nasıl millî benliklerini bilmeyen topluluklar başka milletlerin avı ve yemi olurlarsa Ülkücü şuurdan nasibini almayan bahtsızlar da başka ideolojilerin, başka siyasi mahfillerin yemi ve avı olurlar.

Ülkücü olmanın getirdiği tarihî sorumluluğu taşıyacak kıratta olmayanların, çeşitli bahanelerle aramızdan ayrılmaları, aslında memnuniyet verici bir olgudur.

Kalmalarından çok, gitmeleri evladır. Asla da oy kaybı değildir.

Bir çürük incirin bir çuval inciri berbat etmemesi için ayıklanması nasıl doğruysa; fikrî, ahlaki arızası olanların camiamızdan soyutlanması da o kadar doğrudur.

Uzun lafın kısası:

Bölgesinde ve dünyada giderek yükselen Türkiye'de Türk milliyetçilerinin ferasetine, sağduyusuna duyulan ihtiyaç her geçen gün artarken; milliyetçilik ülküsünü müessir ve muktedir kılmanın yolu, MHP’de toplanmaktan geçmektedir.

Türk milliyetçilerinin evi, ocağı, otağı MHP’dir.

Bu, böyle bilinmelidir." ifadelerini kullandı.