TBMM Genel Kurulu'nda üç haftadır "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı"nı görüşüyoruz.

Geçen yasama dönemi bitmeden önce o zamanki Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın aceleyle yasalaştırmak istediği, ancak engellemelerimiz neticesinde bu yasama dönemine kalan tasarı 6 Ekim 2008'den beri Genel Kurul gündeminin ilk sıralarında durdu.  Ama ne oldu da bir anda akıllara geldiği ve gündemin başına oturduğu henüz anlaşılamadı. Çünkü AKP grubu, MHP ve CHP'nin haklı ve sert muhalefetine rağmen tasarıyı geçirmekte kararlı görünüyor. Hatta Başbakan Erdoğan'ın hafta içinde AKP Genel Merkezinde milletvekillerini toplayarak, basına kapalı toplantı yaptığı ve burada kendisinin ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün AKP'li milletvekillerini ikna(!) etmeye çalıştıkları basına yansıdı.

Genel Kurul'da yaptığım konuşmalarda, mayın temizleme işinin içine tarımsal faaliyet amaçlı toprak tahsisinin karıştırıldığını ve dolayısıyla bu tasarının adının ve amacının yanlış olduğunu, Danıştay'ın iptal kararına rağmen tasarının görüşmeye tekrar getirildiğini, tasarıya ilişkin ihale süreci ve işin maliyeti konusunda belirsizlikler olduğunu belirttim. Buna rağmen iktidar "biz ne getirirsek doğrudur" anlayışı içinde tasarıyı mevcut haliyle yasalaştırmada ısrar etmektedir.

21 Mayıs 2009 Perşembe günü Genel Kuruldaki sert muhalefetimiz sonucunda 4. maddeden sonra görüşmelere ara verildi. Cuma günü ise ilginç bir gelişme yaşandı! Tasarının Plan ve Bütçe Komisyonu'na gelişinden beri sessiz kalan Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak bir açıklama yaptı ve "Mayın temizliğinin bedeli ödenmek kaydıyla hizmet alımı yöntemiyle yapılması ve bu kapsamda uluslar arası deneyime sahip olan NATO İkmal ve Bakım Teşkilatı (NAMSA)'nın öncelikli olarak dikkate alınmasının uygun bir hareket tarzı olarak düşünüldüğünü ve bu görüşlerin zamanında ilgili mercilere bildirildiğini" söyledi.

Böylece farklı bir sürece girilmiş oldu! Çünkü bu açıklama AKP'li milletvekillerinin ve Bakanların, özellikle de Milli Savunma Bakanının söylediklerini tekzip eder mahiyette bir açıklamaydı. Oysa hükümet, bu önerileri baştan beri dikkate almadı ve önce kararnameyle, kararname Danıştay'dan dönünce şimdi de yasa yoluyla mayın temizleme işi ile tarımsal amaçlı kullanıma tahsisi etme işini "paket" halinde ihale etmede ısrar ediyor. Aslında gelinen noktada Sayın Başbakan'ın İsrail Cumhurbaşkanı'na Davos'ta yaptığı gibi bu tasarıya da bir "one minutes(!)" deyip geri çektirmesinden başka bir yol kalmamıştır. Ancak Sayın Başbakan tam tersine ağzındaki baklayı çıkardı ve İsrailli firmalara söz verdiğini itiraf eder gibi bir açıklama yaptı. "Paranın dini, milleti olmaz!" Bu bir tür bilinçaltının bilinç üstüne çıkmasıydı.

Salı ve Çarşamba günü başta MHP grubu olmak üzere muhalefetin engellemesi sonucu tasarının görüşülmesine geçilemedi. Perşembe günü ise muhalefetin tepkileri dikkate alınarak, tasasının bazı maddeleri yeniden görüşüleceği gerekçesiyle geri çekildi.

Evet kısaca olanları özetledikten sonra gelin hep birlikte bu işin aslı astarı nedir bir göz atalım!

Tasarının Hikayesi

Mayın Temizleme Faaliyetleri, 2001 yılında Millî Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu kararıyla Genelkurmay Başkanlığına verilmiş. Genelkurmay Başkanlığı bu işi aldıktan sonra da Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhında bir proje ofisi teşkil edilmiş. Uzmanlardan oluşan bu proje ofisi çalışmalarını, ön incelemelerini yapmış, firmalardan teklifler almış, o ülkelere ziyaretlerde bulunmuş, alınan teklifler incelenmiş ve sonucunda Mardin'in Nusaybin bölgesinde teçhizatların denemesi 2003 yılının Eylül ayında yapılmış. Bunların arkasından mayın temizleme teçhizatını tedarik işlemleri başlamış. Allah'ın işi(?); o saatten sonra ne olduysa, incelemeler bittikten sonra tam sözleşme imzalanmak üzereyken süreç kesintiye uğra(tıl)mış!

2004 yılına kadar gerekli ön çalışmalar ve deneme işlemleri yapılmış ve satın alma sözleşmesi imzalanmak üzereyken Genelkurmay Başkanlığı "zaman, personel ve paramız yok" diyerek Millî Savunma Bakanlığına; Millî Savunma Bakanlığı da "Bu işi biz yapamayız, bütçede para yok, Maliye Bakanlığı ihale etsin" diyerek Maliye Bakanlığına topu atmış. Sonuç olarak;  Bakanlar Kurulu kararıyla iş Maliye'ye bırakılmış. Maliye Bakanlığı bunun üzerine Mardin ve Şırnak için defterdarlıklar aracılığıyla ihale açmış. Ancak, CHP Danıştay nezdinde ihale şartnamesinin yürütmesinin durdurulması için dava açmış.

AKP Danıştay'ın Kararına Uymayarak Anayasa'yı İhlal Ediyor!

Danıştay, özet olarak mayın temizleme işinin ve tarımsal amaçlı kullanım işinin, her iki işin birden bu kapsamda "yap-işlet-devret" usulüyle ihale edilmesinde işin gereğinin yerine getirilemeyeceği, yani işin hakkaniyetle yapılamayacağı ve rekabet şartlarının oluşmayacağı kanaatine varmış ve ihalenin şartnamesinin yürütmesinin durdurulması kararını vermiştir.

Bu 2886 sayılı Yasa'nın 2'nci maddesine atıfta bulunarak Danıştay aynen şunu söylüyor değerli arkadaşlarım: "Mayınlı sahanın temizlenmesiyle, temizlenen arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması işlerinin aynı istekli tarafından karşılanması mutat olmadığı için, söz konusu işlerin bir ihalede toplanması anılan 2'nci maddeye uygun olmadığı gibi, mayınlı arazinin temizlenmesi ve temizlenen arazinin tarımsal amaçlı kullanılması ihtiyaçlarının -buraya dikkatinizi çekiyorum-  en iyi şekilde ve uygun şartlarda karşılandığından söz edilemeyeceğinden, anılan iki ihtiyacın bir ihaleyle karşılanması hukuken ve işin niteliği icabı mümkün bulunmamaktadır." Danıştay'ın vardığı sonuç bu. Bugün, Genel Kurul'da bu kanun tasarısını görüşüyor olmasının nedeni de Danıştay'ın bu kararını by-pas için üzere kanunla düzeltmeye çalışmaktı.

Genel Kurul'da bu kanun tasarısını görüşülüyor olmasının tek nedeni Danıştay'ın bu kararını baypas etmek üzere kanunla düzeltmeye çalışmaktır. Ancak bu durum Anayasa'ya aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa'nın 138. maddesine göre "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." Kısacası; AKP Hükümeti yine işine gelmeyen yargı kararlarına uymamakta ısrar etmektedir.

Tasarının Sahibi Yok!

Tasarının ismi "Mayın temizleme faaliyetleri işlemi", fakat tasarının amacı, mayın temizleme karşılığı bu toprakların tarım amaçlı olarak tahsisidir. Tasarının gerekçesinde, sadece mayın temizleme faaliyetlerine ilişkin esas ve usullerin belirlenmesi ihtiyacının doğduğunu ve bunun için bu tasarının, herhangi bir tarımsal amaçlı kullanıma açmaya ilişkin getirildiğine dair bir hüküm ve bilgi yoktur. Temizlenmiş arazilerin tarıma açılarak ülke ekonomisine katkıda bulunulmasına yönelik bir itirazımızın olması elbette ki söz konusu değildir. Ancak bu iki konunun aynı kanun tasarısında düzenlemesinin nedeni hala izah edilememiştir. Tasarının Genel Kurul görüşmelerinde, ilgili kurumlar olan Millî Savunma Bakanlığı'ndan, Genelkurmay Başkanlığı'ndan ilgili kişiler bulunmamıştır. Milli Savunma Komisyonundan görüş alınmadığı gibi, Milli Savunma Bakanının katıldığı oturumlarda hiçbir askeri yetkili Genel Kurul salonuna çağrılmamıştır. AKP yetkililerinin söylediği tek şey; "Genelkurmay yapamayacağını bildirdi, biz de para yok diye tarıma açma karşılığı ihale açacağız." Ama hala tasarının sahibi yok!

Özetle; Genelkurmay Başkanlığı çekingen bir açıklama yaptı... Milli Savunma Bakanı hem Bakanlığın görüşünün altına attığım imzamın, hem de Bakanlar Kurulundaki (tam tersi!) imzamın arkasındayım diyor... Maliye Bakanı ise bu iş "mayınlı!" diye ortadan kayboldu... Bu işi savunmak da aslında kanun tasarısını içine sindiremeyen AKP grubuna kaldı...

Garip Şeyler Oluyor!

Bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonu'na geldiğinden beri garip şeyler oluyor. İktidar kanadından ve askeri cenahtan kimse tatmin edici açıklama yapamıyor. Siyasi baskıdan dolayı görüşlerini de açıkça ifade edemiyor.

Sadece Genelkurmay ve muhalefet değil, işin ilginç tarafı bizzat Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de, bu tasarıyla ilgili Bakanlık görüşünü bildiren yazısında "mayınların NAMSA tarafından temizlenmesini" savunmuş. Hem görüşünü resmen bildirmiş hem de o görüşü kabul etmeyen yasa tasarısının altına imza atmış. Sorana da "Sorumluluk Maliye Bakanlığı'nındır. Hükümetindir beraberce" demiş. Ardından "Bakanlar Kurulu kararına muhalif kalınamaz" diye yanıt vermiş. Bu birinci gariplik...

Diğer bir gariplik ise mayın temizleme işinin maliyeti ile ilgili açıklamalar. Genelkurmay tarafından 2003 yılında Mardin'in Nusaybin ilçesinde deneme çalışmaları yapan firmanın vermiş olduğu teklif, metrekare başına 0,35 pound'dur ve toplam maliyet sadece 70 milyon pound'dur! Bu mayını temizlemenin maliyeti nedir? Bunun hesabı yok mudur? Türkiye Cumhuriyeti devletinde böyle bir şey olabilir mi? Tek gerekçe maliyetinin yüksek olması ve bütçeden bu işe para ayrılamayacak olması mıdır?

Ortada kesin bir maliyet hesaplaması yok. 50 milyon dolardan başlayıp 1,6 milyar dolara değişen 5-6 katına çıkan bir maliyet tahmini var. Kafa karışıklıkları devam ediyor. Neden? Kırk dört yıllığına bir firmaya verebilmek için! Kırk dört yıl neye dayanarak tespit edildi? İndirim yoluyla yapılacak bir ihalede nasıl oluyor da "kırk dört yıl" diye bir rakam veriliyor? Bu ihale öncesinden muhammen bedel açıklaması değil midir? Öyleyse bu yasalara aykırı değil midir?

Diğer garip bir husus da, bu toprakların İsrailli bir firmaya (daha önce olduğu gibi) tahsisi edilmesinin, başka bir deyişle kırk dört yıllığına bir emniyetli kuşak oluşturulmasının acaba millî güvenlik ve uluslararası ilişkiler açısından, Suriye'yle ilişkilerimiz açısından getireceği sıkıntıların dikkate alınmamasıdır. Sınır arazilerinin mayın temizleme karşılığında, örneğin İsrailli bir şirkete 44 yıllığına devredilmesi durumunda, namusumuz olan sınırlarımızı nasıl koruyacağız?

Kısacası, garip şeyler oluyor... Hem de tüm medyanın ve milletin gözü önünde oluyor... Ama Sayın Başbakan bu tasarının çıkmasında ısrar ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı bile kuşkuların doğal olduğunu ve Hükümetin ve yetkililerin bu şüpheleri gidermesi gerektiğini söylüyor. Önümüzdeki Salı günü (2 Haziran 2009) bir uzlaşma sağlanması halinde tasarı yasalaşacak. Eğer sağlanmazsa, hem bu kanunun geri kalan maddelerinin çıkması, hem de bundan sonraki yasama süreci çok daha çetin geçecek ve muhalefet içtüzüğün bütün imkanlarını kullanarak engellemelerini sürdürecek. Bakalım AKP Hükümeti yanlış kararında ısrar edecek mi? Yoksa akl-ı selim mi galip gelecek? Bizim temennimiz bu yolda, ama yine de bekleyelim görelim diyoruz!

Cevaplanamayan ve Kafa Karıştıran Sorular

Bu kanun tasarısına ilişkin birçok nokta açıklığa kavuşturulamadığı gibi, AKP Hükümetinin böyle bir kaygısı olmadığı süreçte anlaşılmıştır. Bizim baştan beri söylediğimiz ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından da grup toplantısında dile getirilen kafa karıştıran soruları bir defa daha aşağıda dikkatlerinize sunuyorum.

  • Neden bu iki ihale beraber yapılıyor? Mayın temizleme işinin tarıma açmayla ne alakası var? Mayını profesyonel şekilde ücret karşılığı temizleyen onlarca şirket varken, neden hem organik tarım yapacak hem de mayın temizleme gibi teknik bir işi aynı anda yapan şirketler aranıyor?
  • Danıştay kararına, işin gereğine uygun olmamasına rağmen,  dünyada sayılı, sınırlı sayıda firmanın yapabileceği çok tehlikeli olan, teknik ekipman, uzmanlık gerektiren bir iş ile tarım hizmetleri neden bu ihalede bir araya getiriliyor? Dünyada sınır topraklarını yap-işlet-devret ile ihaleye çıkaran Türkiye'den başka bir ülke var mı?
  • Tasarının 2. maddesi çerçevesinde Hazineye ve diğer kamu kuruluşlarına ait ne kadar alan var? Buna Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği de dahil mi? Başka bir deyişle temizlenecek alan kaç dönüm? 178.5 bin mi, 205 bin mi, yoksa 216 bin mi?
  • Arazinin kullanımı için tanınan kırk dört yıllık süreyi belirleyen maliyet hesabını kimler, hangi yöntemleri kullanarak yapmışlardır?
  • Yalnızca tarımsal üretim için tahsis edilen arazide bulunabilecek yeraltı zenginliklerinden yararlanmada; söz konusu ihaleyi alan firmanın bu imkanları karartmasının, örtmesinin veya yasadışı kullanmasının kontrolü nasıl yapılacaktır?
  • Hükümetin ihale için öne sürdüğü şartlardan biri olan Ottowa Sözleşmesi'nin gereği bu ise, bütün sınırlarda 2014 yılına kadar yapılması gereken mayınların temizlenmesi işi neden sadece Suriye sınırını kapsamaktadır? Diğer bölgelerdeki 300 binden fazla mayını kim temizleyecek?
  • Milli güvenliği yakından ilgilendiren bu konunun, yalnızca Maliye Bakanlığı'nın faaliyeti olarak görülmesi ve "kalkındık, zenginleştik(!)" denildiği bir ortamda para yokluğu bahane edilerek yap-işlet-devret yöntemi kullanılması gerçekçi ve inandırıcı bir gerekçe midir?
  • Mayınlar neden Türk Silahlı Kuvvetlerine temizlettirilmiyor? Nedeni sadece parasızlık mıdır? (Türk Silahlı Kuvvetleri daha önce Şanlıurfa-Akçakale Gümrük Kapısını temizlemiş, hiç bir sorun çıkmadan da faaliyete açmıştır).
  • Temizlikten sonra sınırlarımızı nasıl koruyacağız? Sınır fiziki güvenlik sistemi bu bölgenin tamamında inşa edildi mi? Edilmediyse, sınırlarımız yolgeçen hanı mı olacak?
  • Yapılan temizlik işlemlerinin kontrolünü kim yapacak? Bu uluslararası olan IMAS kriterlerine göre mi yapılacak? Ya da daha önce önerildiği şekliyle Başbakanlık bünyesinde kurulması gereken, mayın temizleme kurulu tarafından mı yapılacak? Bunun sorumluluğunu kim üstlenecek? Kim onaylayacak? Yani bu mayınların temizlendiğini bir makamın onaylaması lazım, bir vukuat olursa, can kaybı olursa kim hesap verecek?