Merkez Bankası para politikası kurulu toplantısında politika faiz oranı ve zorunlu karşılık oranlarında bir değişikliğe gitmemiştir. Merkez Bankası, yüksek cari açığa ve hızlı kredi genişlemesine rağmen ekonomide aşırı bir ısınma olmadığı kanatindedir.

Toplantı özetinde politika faiz oranını değiştirmemesinin nedenleri olarak aşağıdaki hususlar belirtilmiştir:

1. Dış talebin zayıf seyri nedeniyle kapasite kullanım oranının kriz öncesi seviyelerine ulaşamaması ve dünya ekonomisindeki sorunların devam etmesi.

2. İktisadi faaliyetlerde son dönemde görülen yavaşlama.

Bilindiği üzere, yıllık ihracat Nisan ayında 122 milyar dolar seviyesinde olup, hala kriz öncesi seviyelerine ulaşamamış durumdadır. İhracatın zayıf seyri nedeniyle kapasite kullanım oranı kriz öncesinde %80'ler civarındayken şu anda %75'ler seviyesindedir. Önümüzdeki dönemde dış pazarlarımızda bir canlılık beklenmemektedir. Yunanistan ekonomisindeki sorunlar, AB ekonomisinin geleceğine dair endişeler yaratmaktadır. ABD Merkez Bankası son açıkladığı faiz kararında ekonomilerindeki toparlanmanın beklenen yavaş olduğunu belirtmektedir. Şüphesiz, dünya ekonomisindeki sorunlar ülkemizin büyüme performansını olumsuz etkileyebilecektir. Bunların yanında, mevsimsellikten arındırılmış sanayi üretim endeksi üç aydır (Şubat, Mart ve Nisan) düşmektedir. Bu üretimdeki hızlı artışın yavaşladığını göstermektedir. Bütün bu nedenlerle, Merkez Bankası aşırı ısınmış bir ekonomi görmemekte ve faizleri artırmamaktadır. İktisadi faaliyetlerdeki yavaşlamayla birlikte yüksek seyreden cari işlemler açığının da yılın son çeyreği itibarıyla gerileyeceğini beklemektedir.  Diğer yandan,  TCMB kredi büyümesine zorunlu karşılıklarla tepki veren bir politika çerçevesi oluşturmuştu. Kredilerin yıllık büyümesi %35 civarında olmasına rağmen, TCMB zorunlu karşılıklarda bir değişikliğe gitmemiştir. TCMB, BDDK'nın aldığı kararların kredileri yavaşlatacak bir gelişme olacağını öngörmektedir. Sonuç olarak, TCMB dünya ekonomisi düzelmeden faiz artışına kolay kolay gitmeyeceğinin işaretini vermiştir.

TCMB'nin bu iyimser açıklamalarına rağmen, önümüzdeki dönemde, Bankanın açıklamasında da yer aldığı gibi, son dönemde artan döviz kurları enflasyon üzerinde baskı yaratabilecektir. Diğer yandan, işsizlik oranının kriz öncesi seviyelerine ulaşmış olması toplam talebi ve enflasyon riskini artırabilecektir. Diğer yandan, şu hususun da gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Merkez Bankasının faiz oranı %6,25 ve enflasyon beklentisi %7'lerdedir. Bir başka deyişle, negatif reel faiz söz konusudur. İç talebin bu zamana kadar aşırı artışında ve sonucunda cari açığın bu yüksek seviyelere ulaşmasında TCMB'nin faiz uygulamasının hiç mi etkisi olmamıştır?

Cari açıkla mücadele başta olmak üzere Hükümet ekonomideki problemleri çözüm için sorumluluğu TCMB ve BDDK gibi kurumların üzerine yıkmakta ve maliye politikasına yönelik tedbirlerden kaçmaktadır. Kamuda ekonomik birimlerin yeniden düzenlenmesine ilişkin yapılan düzenlemeler hükümetin ekonomiye şaşı baktığını yeterince göstermektedir. Bu konuda, Hükümete birkaç soru yöneltmekte yarar görülmektedir: Kurulacak Finansal İstikrar Komitesi'nin, Bankacılık Kanunu'nun 72. Maddesinde tanımlanan Sistemik Risk Komitesinden ve 99. Maddesinde açıklanan Finansal Sektör Komisyonu'ndan farkı nedir? Yoksa amaç koordinasyonu sağlayacağım bahanesiyle başta Merkez Bankası olmak üzere kurumlarımızın bağımsızlıklarını mı sulandırmaktır?