Macaristan'da restore edilen Osmanlı dönemi eserlerinden Gül Baba Türbesi'nde açtığı sergiye ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulunan Ebru ve minyatür sanatçısı Suna Koçal, Türkiye ve Macaristan hükümetlerinin koordinasyonuyla Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı'nın (TİKA) desteğiyle restore edilen Gül Baba Türbesi'nin, müzesiyle, kafeteryasıyla, toplantı salonlarıyla dört dörtlük bir külliye haline geldiğini belirterek, ilk kültür-sanat faaliyetinin kendi sergisi olduğunu söyledi.

Savaşlar döneminde ağır hasara uğrayan türbenin, 1963'te Macar hükümeti tarafından eski durumuna getirildiğini kaydeden Koçal, günümüzde Türkler kadar Macarlar tarafından da ziyaret edilen Gül Baba Türbesi'nin, Orta Avrupa'da fonksiyonunu yitirmeden kalan önemli bir eser olma niteliği taşıdığını anlattı.

Koçal, türbenin, 2005'de Türk- Macar hükümetlerinin işbirliğiyle Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nce restore edilerek ilk yapıldığı hale dönüştürüldüğünü ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Şeceresinin Hz. Hasan'a kadar uzandığı rivayet edilen ve 'Misali' mahlasıyla şiirler yazan Gül Baba'nın eserleriyle ilgili 'Miftahü'l Gayb' ve 'Güldeste' adlı yazma eserler bulunuyor. Ve restorasyonun tamamlanmasını müteakip Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından, 2018'in Ekim ayında açıldı. Şimdi yaptığımız bu faaliyetler, Gül Baba türbesiyle birlikte açılan müzedeki ilk etkinlik oldu. Daha önce de sergi ve çalıştay yapmıştık ve o zaman büyük alaka olunca bu seferde icra ettiğim 5 farklı Türk sanatımızı müze içerisinde sergileme talebini ilettiler. Biz de çini, tezhip, ka'tı, minyatür ve ebru sanatlarımızla ilgili sergimizi düzenledik. Üç ay boyunca açık kalacak olan sergi, yoğun ilgi görüyor. Bu kültür faaliyetlerini yapabilme, yüreğimi aktarabilme fırsatını veren Gül Baba Mirası Vakfı'na ve kültür sanat direktörü Alpaslan Ertüngealp'a bu ilk faaliyet benimle yapmış olmalarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim."

Gül Baba Müzesi'nde gerçekleştirdikleri çalışmaları 3-80 yaş arasındaki sanatseverlerle belirlenen gruplar halinde çalıştıklarını ve sanat dallarına ilişkin bilgilerin tarihi serüvenini Almanca, İngilizce ve Türkçe olmak üzere 3 ayrı dilde anlattığını kaydeden Koçal, "Tarihi bir köy olan Szendendre'deki MANK kültür sanat merkezinde de Macar sanatçılar ve farklı gruplara çalıştaylar gerçekleştirdim. Kıymetli Hikmet Barutçugil ve Mehmet Gürsoy hocalarımla beraber seminerde sanatlarımızı anlattık." diye konuştu.

"Sanatımız için en çok 'Kadim Sanatlarımız' tanımlamasını seviyorum"

Koçal, her gittiği ülkede zihinsel engelli, down sendromlu çocuklar ve yetim çocuklarla çalışmak istediğini dile getirerek, "Zihinsel engelli, down sendromlu çocuklar ve yetim çocuklarla çalışmak benim için ayrı bir aşk haline geldi. Çünkü onlarla ebru yapmak, ebrunun insan üzerindeki etkisini ve sihrini en güzel şekilde yansıtıyor. Bu eşsiz gönüllerde suya düşen damlalar, onlardaki sevinci şarkıya, kahkahaya ve mutluluk çığlıklarına dönüştürüyor. İşte onların bu mutluluklarını yaşamak benim için dünyalara bedel bir haldir." değerlendirmesinde bulundu.

Yurt dışında gerçekleşen kültür-sanat faaliyetlerinin Türkiye'yi temsil ettiği için önemli olduğunu vurgulayan Koçal, şöyle devam etti:

"Bizim öz be öz sanatlarımız için Türk süsleme sanatları, klasik sanatlar, geleneksel-gelenekli sanatlar ya da İslam sanatları gibi birçok tanım yapılıyor. Ben, sanatımız için en çok 'Kadim Sanatlarımız' tanımlamasını seviyorum çünkü bu sanatlarımızın çoğu İslam öncesi başlayan, atalarımızın asırlar boyu ekledikleri yeniliklerle yani 'gelene ek yaparak' geleneksel hale getirmeleriyle bugünlere gelmiştir. Bizler de aşkla yeniliklerimizi ekleyerek gelecek nesillere miras bırakacağız. Sanatların her birisiyle bir anlamda ruh terapisi söz konusudur ama özellikle bizim kadim sanatlarımızda bu etki kendini göstermektedir. Çünkü bizim sanatlarımızda benlikten ziyade tevhid anlayışından kaynaklanan nefis terbiyesi ön plana çıkıyor ve böylece yaşanan huzuru gözlemlemek kolay oluyor. Benlik duygusu direk suyun yüzeyini etkiliyor ve çalışmanın güzelliğini olumsuz etkiliyor. Suyun üzerinde dans eden renkler insanı adeta büyülüyor. Ve böylece insanlardaki huzur ve mutluluğu izlemek, paylaşmak çok muhteşem bir duygu haline dönüşüyor."

Koçal, Almanya'da doğup-büyüdüğünü, Türkçeyi ve Türk kültürünü Türkiye'ye geldikten sonra öğrendiğini anlatarak, "Sultan Ahmet Camii'ni gezince, orada karşılaştığım çiniler ve üzerindeki laleler beni benden almıştı ve türkuaz, kırmızı gibi renklerin yüreğimdeki etkisini unutamadım. Çok güzel kültür ve tarihimiz var. Manasız hiçbir şeye yer yok bu kültürde ve sonrasında 'Bu sanatları nasıl öğrenirim', diye bir arayışa girdim." ifadelerini kullandı.

Sanat yoluculuğuna ilk çini sanatıyla başladığını ifade eden Koçal, şunları söyledi:

"Çiniyle başlayan yolculuğumun arkasından tezhip, minyatür, ka'tı, hüsn-i hat ve ebru geldi. En büyük şansım, en büyük hocalardan ders alabilmem oldu. Bunu için çok bahtiyarım. Hikmet Barutçugil, Hüseyin Kutlu, Nusret Çolpan, Gülbün Mesara gibi birbirinden değerli üstatlardan feyiz almak benim için büyük onur oldu. Bir sanatı öğrenirken bir diğerinin güzelliğini fark edince her birinin içine dalmaktan kendimi alıkoyamadım ve hepsi birbirini tamamlıyor. Bir çoğunu tek bir eserde toplamayı çok seviyorum ve büyük bir aşkla çalışıyorum. Zamanla şunu fark ettim ve bunu bir söz haline getirdim, 'Her şeyin başı aşktır. Sabırdan sonra yetenek gelir. Yeteneğiniz vardır, sabrınız yoktur bırakırsınız, sabrınız vardır aşkınız yoktur yine bırakırsınız. Onun için aşk illa ki aşk gerekiyor' diyorum."

"Mutluluğun kaynağı düşünceleriniz"

Koçal, günümüzde, dünyadaki kültür-sanat faaliyetlerinin, internet ve sosyal medya sayesinde kolayca takip edilebildiğini aktararak, "Bu durum büyük bir avantaj, Cumhuriyet öncesi ölmeye yüz tutmuş sanatımızı canlandıran rahmetli Ord. Prof. Süheyl Ünver'e şükran borçluyuz. Ayrıca, Hikmet Barutçugil hocamızın yazdığı iki kitap sayesinde, ebru sanatımızın sır gibi saklanan bilgileri gün yüzüne çıktı ve eğitici olmasının yanında bilginin yayılmasında ciddi katkısı oldu ve teknolojinin katkısıyla hızla yaygınlaşmaya başladı." görüşünü dile getirdi.

Gençlerin ebru sanatıyla ilgilenmesinin bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Koçal, gençlerin nefis terbiyesinde ve sabrı öğrenmelerindeki katkısına bizzat şahit olduğunu söyledi.

Koçal, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Japon bilim adamı Dr. Emoto, suyun kristal yapısını incelemiş ve bir damla suyun sevgi sözcüklerinden nasıl güzel kristal yıldızların meydana geldiğini fotoğraflamış. Su damlasına hakaret ettiğin zaman bozuk yıldızların çıktığını görmüş. Bu da bize havadaki enerjinin nasıl etkilenebildiğini gösteriyor ki ebru sanatında birebir bunu yaşamak mümkün ve tabii ki heyecan verici. İnsan bedeninin geneli de sudan oluşuyor. İçinizi sizin düşünceleriniz yönlendiriyor, etkiliyor. Mutluluğun kaynağı düşünceleriniz. Bu gerçeği fark edince ebru çalışan insanlar düşüncelerini de duygularını da disiplin içinde tutmanın gayretinde oluyor."