Bekâ varoluş, kalıcılık, süreklilik, devamlılık demektir. Tarihte Türk devletleri beka anlayışı temelinde kurulmuş ve yönetilmiştir. Son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk’de “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Demek suretiyle devletin bekâsının korunmasının önemine dikkat çekmiştir.

Esasen, Devlet-i ebed-müddet tabiri; sonsuza kadar sürecek devlet demek olup tarih boyunca kurulan 16 "Türk Devleti"ni ifade eder. Bunların herbiri bir diğerinin devamıdır.  Devletin bekâsı; devletin varoluşu,  ölümsüzlüğü, kalıcılığı, devamı bu anlamdadır.

Türk’ün devlet düşüncesi, bütün ayrıntılarıyla Göktürk Yazıtları’nda dile getirilmiştir. Yazıtlarda düşmanlara karşı uyanık olmak gerektiği, şayet bu hususta dikkatli olunmazsa felâkete uğranacağı defalarca ikaz edilmiştir. Türk yöneticilerin birinci görevinin devletin bekâsını sağlamak ve korumak olduğu ifade edilmiştir.   

Devletin bölünmez bütünlüğüne karşı her saldırı karşısında savunma ya da karşı politika üretme ihtiyacı mevcuttur.

Diğer taraftan, yirmi birinci asrın ilk on yılında düşüş eğilimi gösteren "bekâ temelli siyaset" son dönemde iki etken nedeniyle hatırı sayılır bir ivme kazanmıştır.

Bunlardan birincisi Türkiye'nin bulunduğu bölge coğrafyasının yeniden düzenlenmesi sürecidir. Egemen güçlerin Ortadoğu'da yeni bir düzen oluşturulmasında gelinen aşama, coğrafyanın tüm unsurları gibi Türkiye'nin de "bekâ" alanındaki endişelerini derinleştirmiştir.

Bölge ülkelerinin dış müdahale ve iç savaşlar ile parçalandığı, coğrafyamızda yeni devletler kurulması çabalarının hız kazandığı,   sınırların yeniden çizilme iddialarının bulunduğu, ülkemizin güney sınırlarında terör devleti kurulma çabalarına ivme ve meşruiyet kazandırılmaya çalışılan bir dönemde, bekâ sorununu siyasetin gündemine taşımak sorumluluğunu Milliyetçi Hareket Partisi’nin Sayın Genel Başkanı üstlenmiştir.

Nitekim Türkiye fazlasıyla zor bir dönemden geçmektedir. Coğrafyasında küresel, bölgesel güçler ve yerel aktörlerin kıyasıya çatıştığı, ülkeyi "işgal girişimi" nde bulunan bir örgütün sözde müttefiklerimiz tarafından halen korunup kollanması,  siyasetteki uzantılarının halen mevcudiyeti dikkate alındığında,  siyasetin  "bekâ"  kaygısından âzade olarak şekillendirmesi mümkün değildir.

Türkiye'de siyaset yapımının; küresel ölçekli değişimler, tarihî miras, coğrafyada yeni düzen oluşturulması süreci ve 15 Temmuz hain darbe girişiminin yarattığı derin travma nedeniyle "bekâ"ya odaklanmasının bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi yeni sistemin kalıcılığının bekâ için gerekliliği, bütün stratejilerin milli bekâya dayanması gerekliliğini ancak bunun demokrasi içinde olması zorunluluğunu ortaya koymuş, bu gerçekleri herkesten önce görmüş ve her türlü bedeli göze alarak siyasi pratiğine aktarmıştır.

Türk siyaseti bu temelde şekillenmeye başlamış ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin tesisi ve yerleşmesi ile meyvelerini vermiştir.  31 Mart seçimleri bu noktada bir nirengi taşı olacaktır. Sistemin yerleşmesi ve güvenin sağlanması bu şekilde mümkün olacaktır. 31 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakının başarısı devletimizin bekâsı için son derece önemli hale gelmiştir. Zira karşımızdaki zillet ittifakının asıl hedefi belediyeler değil bizzat sistemin kendisidir.

31 Mart mahalli idareler seçimlerinde alınacak sonuçların sistemin yeniden tartışmaya açılması, Türkiye’nin siyasi bir kaosa itilmesi, hatta son günlerde ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş batı ülkelerinin,  diğer ülke siyasetlerine demokrasi dışı pervasız müdahaleleri, 15 Temmuz hain darbe girişimi ile ulaşılamadıkları hedeflerini, yeni siyasi taktik ve saldırılarla hayata geçirme ihtimalinin varit olabileceğini akıllara getirmektedir.

Siyaseti al ver ilişkisinden başka bir biçimde görmeyen, PKK’nın siyasi uzantıları ve FETÖ kalıntıları ile kolla yürümekten çekinmeyen bir zihniyetin içinde bulunduğu çukurdan, ülkemizin karşı karşıya olduğu bekâ sorunlarını görebilmesi, buna uygun hareket etmesi beklenemeyecektir.