İSTANBUL GÖZÜN AYDIN!BÜTÜN SORUNLARIN SON BULACAK...NEDEN Mİ? ÇÜNKÜ ARTIK "2. BOĞAZ OLACAK": KANAL İSTANBUL !...

Sayın Başbakan'ın 27.04.2011 tarihinde açıklamış oluğu "Çılgın Proje" keşke İstanbul'u gerçekten çılgın bir iddia, vizyon, ufuk ve kapsamla kucaklasaydı, keşke tanıtımının başında ifade edilmiş olduğu gibi İstanbul'un tüm sorunlarını kapsayan bir yaklaşımla istihdamdan doğal dengeye, çevresel sürdürülebilirlikten, eğitime uzanan bir hassasiyetle kurgulanmış olsaydı...

Keşke, 12 Haziran'ı hedefleyen bir "seçim sürprizi", "seçim vaadi" olarak gündeme atılmasaydı... Türkiye'nin çok önemli olan genel seçim gündemine "yerel yönetimler seçimi"nin vaadiymiş gibi sunulmasaydı... 13 Haziran'dan itibaren fizibilitesi ve etütlerinin iki yıl devam edeceği söylenen, yerinin dahi net olarak tanımlanmadığı bir projenin büyük bir sansasyonla açıklanmasının başka bir nedeni olabilir mi?

Evet; İstanbul, Sayın Başbakan'ın dediği gibi "İstanbul Türkiye'nin özeti", "İstanbul'a yatırım yapmak Türkiye'ye hizmet etmek demek" ancak bugün; ülke bütününde dengeli bir kalkınma ile planlamayı gerçekleştiremediğimiz ve bütüncül bir yaklaşımla bölgelerarası dengesizliği gideremediğimiz sürece ne İstanbul'un ne de Türkiye'nin gerçek gündemine "akılcı, "uzun erimli" ve "sürdürülebilir" çözümler üretememişiz demektir.

İstanbul'un öncelikli sorunu / sorunları nelerdir? İstanbullunun endişeleri, korkuları nelerdir? Bu sorulara yanıt vermek için akademik araştırmalara gerek yoktur. Bugün İstanbul; %70'lere varan sağlıksız konut gelişimiyle, yüksek deprem riskinden altyapı eksiklikleri ve kentsel kalite yoksunluğuyla, ulaşım sorunlarından çevre kirliliğine dek bir sorunlar yumağı...

Dolayısıyla bu proje; Osmanlı'dan bu yana tartışılan ve aslında hiç de yeni olmayan "eski bir proje" Kanal İstanbul, İstanbul'un öncelikli projesi değildir. Ne kadar dikkate alınması gerekir bilemeyiz ancak Sayın Başbakan'ın açıklamaları sırasında kullanılan sunumda yer alan ve çok da profesyonel olmayan görsellerde de açıkça görüldüğü üzere söz konusu kanalın etrafı yeni yerleşim alanlarına açılmakta, yeni kontrolsüz nüfus artışlarına belki de yeni göç dalgalarına açıkça davetiye çıkarılmaktadır.

Üç imparatorluğa başkentlik etmiş, eşsiz kültürel ve coğrafi değerleriyle tartışılmaz bir kent olan, dünyanın gözbebeği İstanbul'un böylesi yapay vizyonlara ve çılgınlıklara ihtiyacı yoktur. Büyük projeler tartışmasız olarak kentlerin geleceği için önemlidir. Tartışılmalıdır, önerilmelidir ve titizlikle kurgulanmalıdır. Kentleri geleceğe taşıyan, yeni soluklar oluşturan, hassas dengeler gözeten ve bilimsel yaklaşımlardan asla ve asla uzaklaşmaması gereken projeler hepimizin destekleyeceği yaklaşımlardır.

Ancak burada başka bir sorun var. Bu kadar önemli görülen projeler, plansız, kentin üst vizyon ve stratejilerinden bağımsız ve sorumsuzca üretilmemelidir. Aynı siyasi iradenin kentin anayasası olarak öngördüğü ve açıklandığı tarihlerde bütün söylemlerini dayandırdığı 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı da bu gelişmelerden tamamıyla yoksundur. Çok değil, bundan 2 yıl önce üretilmiş olan bu plan, gelişmeleri öngörememiş hükümetin gerçekleştirdiği ve planladığı hemen hemen hiçbir büyük yatırımı kapsamamaktadır. İstanbul Boğaz'ı Lastik Tekerlekli Tüp Geçişi, 3. Köprü ve Güzergahı, "İki Yeni Şehir", "Kanal İstanbul" gibi tüm bu projeler; ne henüz 1 yıl önce tamamlanan Ulaşım Master Planı'nda, ne de 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında yer almamaktadır.

"İstanbul Boğazı" kentin eşsiz, evrensel bir değeridir. İkinci bir "boğaz arayışı" İstanbul için gerçekten beyhude bir çabadır. Bu proje asla bu "biricik değer" ile yarışamayacak bir "uluslararası su yolu" olabilir. İstanbul Boğaz'ında gerçekleşen yük trafiğinin risklerinin bertaraf edilmesi için  proje geliştirilmesi akılcı ve doğrudur. Bu geçişlerin kontrolünü sağlamak, İstanbul'a verdiği ve verebileceği zararı minimuma indirmek şüphesiz gereklidir. Ancak Sayın Başbakan tarafından sunulan proje "sözde dayandırıldığı" endişe ve amaçların çok gerisinde, tamamıyla seçim odaklı ve heyecan verici bir pazarlama boyutuyla kamuoyuna sunulmuş "masalsı bir hedef"tir.

Neden?...

Çünkü öncelikle bu proje;

Sayın Başbakan ve çalışma arkadaşlarının birlikte ürettikleri bir proje değildir. Önceki yıllarda da pek çok kez gündeme getirilmiş olan söz konusu proje kamuoyuna sanki yeni bir projeymiş gibi sunulmuştur. Proje, uluslararası hukuksal zeminde yeteri kadar irdelenmemiş ve bu bağlamda kamuoyuna sunma gereği de duyulmamıştır.

Kent morfolojisi, topografya, fauna, flora, mikroklima, ekolojik dengeler, nüfus hareketleri ve belki de en önemlisi kent kimliği ile örtüşmeyen bu proje, kendi içinde doğru hedeflerle üretilmeye başlanmış olabilir ancak sunuluş şekliyle İstanbul için acil yanıt bekleyen sorunlara çare değildir.

Peki İstanbul'un ve İstanbullunun asıl sorunları nelerdir? Sokakta yürüyen kaç kişi İstanbul'un öncelikli sorunu olarak Boğaz'daki Tanker geçişinin yarattığı tehlikeyi dile getirir. Kaç kişi bununla ilgili proje beklentisindedir. Bu bakışla söz konusu sorunu gözardı etmek istemiyorum. Ama çılgın proje diyince -ki bunun yerine belki başka bir tanımlama daha doğru olur- İstanbul'un çözülmesi hayal sorunlarına "çare bulmak" yer alıyor benim bakış açımda. Ayrıca bu bağlamda yapılan açıklamanın, ya da öneri çılgınlığın belki de en önemli eksikliklerinden biri de gerekçesinin olmayışıdır. İstanbul Boğazı'nın güvenliği öne sürülerek uluslararası yük gemilerinin kullanması için öngörülen kanal çevresinde önerilen yeni yerleşmelerle üstelik Boğaz'a nazaran çok daha dar bir enkesitte (150 metre) aynı sorunu farklı bir bölgeye taşımış olacaktır. Dolayısıyla açıktır ki yerleşmelerin, insan yaşamının ya da doğanın tehdit altında oluşu projenin endişe ettiği konular içerisinde yer almamaktadır.

İstanbul'un gerçekten kalıcı, akılcı ve "aciliyeti olan" sorunlarına çözüm üreten tutarlı ve büyük projelere ihtiyacı vardır. İvedidir bu ihtiyaç, lüks değildir, yaşamsal önem taşır, hayati risk taşır.

Çözümler; seçim döneminden seçim dönemine ertelenen boş vaatler şeklinde olmamalıdır. İnsanlar örneğin, "12 yılda çok şükür deprem konusunda epeyce adım attık" diyebilmelilerdi, ancak deprem gerçeği nedense tartışılan söylemler arasında yok.

Hükümet de, yerel yönetim de sınıfta kaldı aslında, bu bile başlı başına bir çılgınlık İstanbul için... Neredeyse depreme meydan okuyoruz... Gel diyoruz, gel!... Hem bile bile riskleri, kılımızı kıpırdatmıyoruz, hem korkmuyoruz... Neden ?... Çılgın mıyız biz?

Sonuç olarak; fizibilite etüdü olmayan ve ön araştırmasının yapılmadığını Sayın Başbakan'ın bizzat ifade ettiği, net  konumu dahi açıklanmamış, belirtildiği üzere "saptanmamış" bir proje hayali bir heves ve boş bir tartışmadan öte değildir de nedir? Böylesi bir açıklama, bilimsel olarak bir "proje" olarak dahi adlandırılmamalıdır.

Proje, açıklandığı andan itibaren bazı ilçelerimizin isimleri öne çıkmaya ve arazi fiyatları tartışılmaya başlandı bile. Şimdi sormak istiyorum; böylesi spekülatif belirsizlik içinde ve bilimsel araştırmalarının tamamlanmadığı hayali bir su yolu, doğru bir karar olsa dahi, ülke gündemine getirilip tüm dikkatler üzerine çekilerek mi sunulmalıdır? Güzergahı, bütçesi ve hatta olabilirliği dahi kesinleşmemiş bir hayal üzerinden politika yapmak doğru mudur?

Sonuç olarak Kanal İstanbul Projesi; heyecanlı, büyük ve akılcı projelere ihtiyacı olan İstanbul'a ve İstanbulluya karşı yapılan sakıncalı ve sadece propaganda kokan bir açıklamadır. Bu projenin tüm fizibilite çalışmaları, araştırma etütleri sonrasında ve öncelikle uluslararası hukuk bağlamında irdelenmesi ve sonrasında konumu belirlenerek kamuoyu ile paylaşılması doğru olabilirdi. "Seçim vaadi" kimliğinden arındırılarak sunulacak bir proje olması dâhilinde tartışılması gerektiği kanaatindeyim. Tabii bu projenin İstanbul'un önceliği olup olmadığı da akıllarımızda takılı olan bir soru işareti olarak durmaktadır.