Kapitalizm başka ideolojilere benzemez. Tehlikeli bir doğası vardır. En zayıf noktalarını keşfeder, için gıdıklayıcı işveler yapar. Kapılırsın büyüsüne.

Yavaş yavaş zerk eder zehrini, cennette sanırsın kendini, komünizm gibi kapitalizm de sahte cennet vaat eder zira, yollar farklıdır sadece. Nereden geldiğini, kim olduğunu, neye inandığını ve iman ettiğini unutursun. Bir bir elinden alır kutsallarını ve değerlerini. Sefahat içinde yüzerken ebedi yokluğa mahkumsun aslında. Değerlerinden kopmuş ve efendisine tapınan mankurt. Dün lanetlediklerinle aynı pastayı paylaşırsın, yedikçe acıkırsın, acıktıkça azarsın, azdıkça arsızlaşırsın. Cenneti dünyada bulduğu vehmine kapılanın uhrevilikler irtibatı giderek kopar. Gerçi hala kendini "cihat" ediyor sanabilirsin, kapitalizm bu sanıları bolca sunar zaten. Ah o sanılar... İbadetin gösteriş, mefhumların kelime, iman gömleğin iğretidir artık. Ne dönüşümdür bu ama. Dünyaya hükmediyor sanırken kendini en kahpe kucaklarda oyuncak olduğunu bilmezsin bile. Hatta sana muhteşem bir ad dahi verebilirler: "stratejik ortak!" Daha da ileri gidebilirsin belki, bir projenin "eşbaşkanı" olmakla övünme hakkın vardır artık. Kalabalıklardan canhıraş alkışları da sunarlar payına...

Peşinen söyleyelim. Bu yazı bir "sermaye karşıtlığı" manifestosu olarak tasarlanmadı. Sadece sermayenin değerlerin güdümünde olduğu bir dünya tasavvurundan, değerlerin sermayenin emrine girdiği bir âleme geçişe dair kendi halinde bir itirazdır bizimkisi. İçi "cız" eden, hala isyan etme vicdaniliğine sahip olan bir abd-i acizin başkaldırısı, o kadar. Ziya Gökalp geleneğinden beslenen ve Ümmet ile Milleti asla birbirinin karşıtı olarak telakki etmeyen bir düşünce dünyasının yürek yangını deyin isterseniz.

İslamcılar büyük ikilemler yaşıyorlar... Dünyevilikle uhrevilik arasındaki dengeyi kurmakta zorlanıyorlar. "Vicdan ile piyasa" arasında gelgitler yaşıyorlar ve piyasa vicdanın üstüne kapkaranlık bir perde olarak çöküyor. Dünyanın nimetlerini kötülemek eskiden kolaydı. Faize yatıracak paran yoksa "faiz haramdır" demek kolay. Villaların, kâşanelerin yoksa "israf haramdır" demek kolay. Dağıtım mekanizması başkalarının elindeyken "Hz. Ömer adaleti" istemek kolay. Bırakın beş yıldızlı otelleri, dışarıda yemek yeme gücüne dahi sahip değilken "debdebe, şaşaa Müslüman'ın hayat tarzı olamaz" demek de kolaydı. Başörtüler hakiki başörtüsü, pardösüler halim selim pardösü iken başkalarını "marka peşinde koşan maymunlar" olarak nitelendirmek kolaydı. Minyeli mazbutluğunda, toplumsal yapının alt gelir düzeylerinde dolaşırken, Huzur Sokağında dünyeviliği reddetmek "yoklukta varlığı bulma" olarak adlandırılıp kutsallaştırılırken kolaydı aslında dünyaya meydan okumak. Ya ne oldu şimdi yoksulluktan varsıllığa geçenlere? Varlıkta yokluğa mı bu gidiş artık?

Erdem sınanırken nasıl bir görüntü veriyor İslamcılar? Bir zamanlar güneşin doğduğu yerden medet umanlar Batının uzattığı yalancı emziğe büyük bir hırsla saldırdı. İşçiler ve kendi halinde çiftçiler büyük girişimciler oldular. Siyasiler paylaşım mekanizması kurdu. Cemaatler koskoca holding sahibi oldular. Küçükler büyüdü, büyükler yayıldı... İhaleler, özelleştirmeler, elkoymalar derken kapital herkesin nasibine konan bir büyülü güç oldu. Kapital sevdasındakiler sıraya girdi, iştahlar kabardı ve öylesine kabardı ki "garibanlara yardım için toplanan paralar" dahi bu nevzuhur girişimciler armadasının sermayesi oluverdi bir anda. Plazalar yükseldi İstanbul'da Ankara'da... Yolsuzluk iddiaları karşısında depderin bir sükûtun ve vicdanları dağlayan bir vurdumduymazlığın adı "tavır" oldu...

O arada Almanya, Hollanda ve bilumum Avrupa'dan feryatlar yükseldi art arda... Gariban işçilerin de kanına, iliğine dadandılar camilerde, mescitlerde yapılan ayet, hadis destekli konuşmalarla... Onların da nefislerine "kar payı" kıvılcımını çaktılar, tutuşturdular, yaktılar... Gazeteler, televizyonlar, gemiler, villalar, rezidanslar plazalar... En kahredicisi ve en hüzünlüsü, mert seslerin susması veya susturulmasıdır. Gözü kara yiğitleri vardı bu camianın. Haksızlığa, yolsuzluğa, değer erozyonuna, İslam kavramının kirletilmesine her şartta isyan edecek Hüseyni vicdanlar vardı bu toplulukta... Sustular, susturuldular, uyuşturuldular. Cılız isyanlar ise artık "deli saçması ve kendini aşamama acziyeti" olarak nitelendirilir oldu. Söz, sonuna kadar kapitalizmindir artık... Din bile kapitalizmin bir enstrümanına dönüşür "fakat kör olanlar görmez bu hali"... 

Körlük böyle bir şeydir. Bilemezsin ne olduğunu, anlayamasın niçin birdenbire Mehmet Altan, Etyen Mahcupyan, Ali Bayramoğlu ve bilmem kim ile aynı dili konuştuğunu. Değişen sadece tavrın değildir heyhat, fikrin de dilin de değişiverir öylece. Hayırseverler "sponsor" olup iftar çadırlarına kadar girerler adların bir artistin yanına yazdırarak. Vicdan yerini "piyasaya" bırakmıştır. İşçinin hakkını alın teri soğumadan veriniz" düsturu "rekabet edebilirliği azaltıcı etkisi nedeniyle" "stratejik planlara" uygun bulunmaz!. "Emeğin karşılığını vermek" yerine "maliyetlerin düşürülmesi ve şirketin karlılığının artırılması" şeklinde bilanço dili kullanılır artık.

En can alıcısını söyleyelim. Banka kelimesinde şeytan görmüşçesine ürken İslamcı holdinglerimizin artık "finans kurumları" değil, bildiğimiz bankaları var bankaları. Hay ben sana ne desem kapitalizm? Fukuyama'ya hak vermiyelim mi şimdi: "İslam'ın Tokyo, Moskova gibi yerlerde yaşayan insanlara vaat edebileceği hiçbir şey yoktur. Buna karşılık Liberal Demokrasi'nin İslam dünyasında herkese özellikle de seçilmişlere vaat edeceği çok şey vardır ve İslam dünyasındaki radikalleşmenin gerekçesi de budur. Ama tarih son sözünü liberalizmden yana söylemiştir!" Müneccim mi bu Fukuyama, yoksa ABD'nin politika belirleyicilerinden mi? Ne önemi var? Biz savaşı zaten kaybetmişiz desenize. Kapitalizm İslam dünyasının altından boruları döşeyip liberalizm deryasına katıyor biz garipleri. Batan geminin malları kadar sahipsiz ve istismara açık İslam dünyası! Devşir devşirebildiğince. "Eritme potasına" karılıyoruz, biz de, "Tanrısal krallığın" kurulması ve Hz. İsa'nın yeryüzüne nüzulünün basamak taşları da Müslümanlardan olsun fena mı?  

İslamcılar kapitalizme yenildi heyhat... Bir vicdan kalesi daha düştü, bir adım daha ileri gitti Haçlı ruhu... Tek ümidi kaldı bu dünyanın... Kim dersiniz? Ses ver Türkiye!