1800 yıllarında Kayseri’nin Develi ilçesinde doğdu. Çocukluk ve gençlik yılları Kayseri ve civarında geçti. Daha sonra İstanbul’a geçip zamanın çok ünlü şairleri ve aşıkları ile tanışıp onlarla meşklerde bulundu. Seyrani taşlamaları ve atışmaları ile meşhurdur iyi bir hicivcidir. İstanbul’dan sonra Halep’e gitmiş 1866 da vefat etmiştir.

Seyrani’nin şiirlerinde dini ve tasavvufi motifler yoğunlukta olup dini ve ahlaki öğretiler keskin ifadelerle izah edilir bir eserinde:

Susturdu sazları fennin rebabı

Bu rebab şeytanı cinden çıkarır

Ateş şöyle dursun tütün azabı

Tilkiyi çakalı inden çıkarır.

Ey Seyrani var mı sözün hatası

Bulunmaz dünyanın elbet ötesi

Ermeni’nin urumun yağlı ketesi

Kaypak Müslümanı dinden çıkarır.

Seyrani baba o dönemlerde de şekilci Müslümanların olduğunu gösterişe dayalı ibadetlerin ve maddi menfaat için inançlarından vazgeçenlerin varlığına işaret ediyor ayrıca her dönemde İslam dışındaki toplulukların rüşvet mekanizmasını kullanarak işlerini yürüttüklerini bir sosyal yara olarak anlatmaya çalışmıştır.

Ben 1974 de devlet parasız yatılı okulları sınavına girdim ve kazandım okumak üzere Develi ilçesine gittim. Develi’ye vardığımda şehrin orta yerinde bir heykel gördüm sorduğumda Aşık Seyrani dediler sonra kimdir nedir diye baktığımda beni çok etkiledi eserlerindeki mistik motifler ve sözlerdeki derinlik benimde felsefe okumama pencere açtı. Bir eserinde:

Eski libas gibi aşığın gönlü

Söküldükten sonra dikilmez imiş

Güzel sever isen gerdanı benli

Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Seyrani’nin gözü gamla yaş imiş

Aşk-ü sevda cümle derde baş imiş

Ben bağrımı toprak sandım taş imiş

Meğer taşa tohum ekilmez imiş.

Bu eserinde gönül kırma ve gönle girebilme çizgisini işaret ediyor. Ve eğer bir kimse kapıları kapadıysa yapılacak bir şey yoktur. Hani hüküm var ya kalpleri mühürlenenler işte onlar için yapılacak bir şey yok. Günümüz de eğer meseleye ideolojik alan içerisinde baktığımızda bizim içimizde veya dışımızda Türk milliyetçilerinin anlatımlarına her seferde kapalı olan nöbetçi dedikoducular için taşa tohum ekmek gibi bir şey olacak ki Seyrani baba yıllar önce uğraşmamak gerektiğini anlatıyor.

Aşıkların dini ve ahlaki eserlere ağırlık vermelerinin altındaki ana felsefe Maturidiliğin Türk toplumundaki tezahürünün elbisesini diken Hoca Ahmet Yesevi’nin metotlarıdır. İslam’ın kandilleri dediğimiz Yesevi’nin öğreticilerinin yanı sıra aynı zamanda din adamı ve müzisyen olan aşıklar, ozanlar bu örgün ve yaygın eğitim içerisinde önemli işaret taşları olmuşlar. Bir eserle örneklendirelim.

Aşkın derdine düşeli

Mecnunum dağlar gezerim

Katran kaynatıp çoşalı

Sel oldum çağlar gezerim

Seyrani aşkın tonunda

Tecelli gördüm nurunda

Gerçeklerin huzurunda

Çürüğüm sağlar gezerim.