Hani öfke bize, uysallık sizeydi?

Somadaki acı tarifsiz…

Dinmesi de mümkün değil…

Nereye baksanız, hangi vatandaşa dönseniz, hangi hayat hikâyesini okusanız,

Gözleriniz doluyor.

*

Ve düşünüyorsunuz;

Dere yatağında sele kapılan evlerle…

Depremden sonra malzemeden çalarak yapılan ve yine çöken binalarla…

Sık sık patlayan madenlerle…

Türkiye’nin acısını anlamak için, Türk olmaktan başka çare yoktur.

*

Somadaki acı tarifsiz…

Dinmesi de mümkün değil…

O zaman Başbakanın dediği gibi “literatürde var” diye mi bakalım mevzuya!

Ya da, tarihin her sürecinde Avrupa’dan Uzak Asya’ya kadar her köşede,

Yüzlerce insanın hayatına mal olan maden kazaları yaşanıyor zihniyetiyle,

“2014’te Soma’da 284 insan ölse ne olur, fıtrat” diye mi bakalım?

*

Devlet olarak acının tarifsiz olduğu Somaya geldiniz…

Gelmez olsaydınız!

Devlet olarak acının tarifsiz olduğu Soma’da konuştunuz...

Konuşmaz olsaydınız!

Devlet olarak acının tarifsiz olduğu Soma madencisine sataştınız…

Sataşmaz olsaydınız!

Afedersiniz ama…

Bir çuval inciri berbat ettiniz!

*

İlk olarak Başbakan’ın müşaviri açtı perdeyi.

Yüreğindeki acıyla bağırıp sakinleşmek derdindeki genci,

Önce özel harekât görevlilerine yıktırdı,

Ardından yerdeki delikanlıyı vicdansızca tekmeledi.

*

Sonra,

Cumhurun başı olmayı murat eden Başbakan girdi devreye.

Evvela “Yuh” çeken vatandaşın gırtlağına sarıldı.

Daha sonra yöneldiği markette bir gencin suratına tokat indirdi.

Ve ardından Başbakanlık korumaları öldüresiye dövdüler genç vatandaşı.

*

Dünya vatandaşından yumruk yiyen Başbakanlar görmüştü,

Ama vatandaşına sille tokat girişen bir Başbakan’a ilk defa rasgeldi.

Bu ne hınç, öfke ve kindir…

Ve bu ne tahammülsüzlüktür.

*

“Devlet birey için vardır” diyordunuz ya,

“Protesto demokratik bir haktır” diyordunuz ya,

Onun için öfke bize, uysallık sizeydi?

Veya gücenmek bize, gönül almak sizeydi?

*

Hani suçlamak bize, katlanmak sizeydi?

Hani yanılgı bize, hoş görmek sizeydi?

Hani çatışma bize, adâlet sizeydi?

Hani kötü söz bize, bağışlama sizeydi?

*

Derdiniz nedir Allah aşkına?

Neden rahat değilsiniz?

Nerede kaldı şefkatiniz?

Neden tedirgin tavırlar içerisindesiniz?

Her şey yolundayken bu ürkeklik neden?

*

Mademki, ölmek bu işin kaderinde var…

Mademki, madencinin yazgısı bu…

Mademki, hava kadar, su kadar, ıslandığın yağmur kadar doğal…

Mademki bıçakla elini kesmen kadar olağan bu…

O zaman yas tutup da içimizi kömür gibi karartmaya ne gerek?

*

Ülkemin Başbakanı’na Soma ziyaretinde yaşattıklarını yakıştıramadım.

Hepsinden öte içime de sindiremedim.

Onun için diyorum ki;

Lütfen artık ayrıştırmayı bırakın,

Lütfen artık gönül köprülerini yıkmayın,

Akıl vermek haddimiz olmasa da,

Bir kez olsun bizi dinleyip,

Söylediklerimizi önyargısız “idrak” edin!

Edin ki, kazanan Türkiye olsun!